Günümüzde Ortadoğu'da yaşananları, iki terör devleti olan ABD ve İsrail'in varoluş mücadelesi olarak adlandırabiliriz. Hegemonyası ciddi şekilde zarar gören ABD ve kanatları altında ki İsrail, Biden ve Netanyahu gibi sorumsuz ve öngörüsüz sözde liderlerin stratejileri ile yönlerini bulmaya çalışıyorlar. Ancak, rüzgar yanlarında değil, pusulaları da yönlerini bulmaya yeterli olmuyor.
İsrail, bir avuç Husi ile mücadele dahi edemeyerek, ABD ve yandaşlarını küresel deniz ticaretinin zarar gördüğü ve seyrüsefer emniyeti bahanesi Hamas-İsrail çatışmasına dahil etmesi, konunun batı medyasının tek taraflı yayınları ile oldukça abartılı bir şekilde dünya kamuoyuna sunulması Gazze katliamında artan tepkileri yansıtma maksadından başka bir şey değildir. İsrail, Gazze gibi Husileri de küresel kriz haline getirmeyi kendince başarmıştır. İlginç olan Husilere yönelik saldırı için oluşturulan yapıda bir Müslüman ülke olan Bahreyn’in de yer almasıdır. Bu durum İslam ülkelerinin bir zafiyeti olarak görülmektedir.
BAYREYN’E NE OLDU?
Bahreyn’in bu yapıda yer
almasında en büyük etkenin Husiler değil, Husilere destek sağlayan ve
aralarında birçok sorun bulunan İran’a karşı batının desteğini muhtemel
gelişmelere karşı yanına almak olduğu söylenebilir. Hamas-İsrail çatışması
başladığında İsrail ile büyükelçileri karşılıklı geri çeken, İsrail ile her
türlü ekonomik ilişkileri durdurduğunu ilan eden, Filistin davasını savunan
açıklamalar yapan Bahreyn ne oldu da birden Gazze’de katliamdan en az İsrail
kadar sorumlu olan ABD ve İngiltere ile birlikte aynı safta yer aldı. Tek
açıklaması, İran korkusu, varoluşsal riske karşı kendini emniyete alma
güdüsüdür.
Kızıldeniz’de deniz ticareti
gerçekten aksamakta mıdır? Elbette hayır. Husiler bugüne kadar İsrail gemileri
ile İsrail’e malzeme ve yakıt vb. taşıyan gemileri hedef almıştır. Bunun
dışında diğer ülkelere ait gemilere yönelik bir saldırı söz konusu olmamıştır. Süveyş
Kanalı yönetiminden yapılan açıklamaya göre; Ümit Burnundan dolanan gemi sayısı
sadece 55’tir. Kızıldeniz ve Süveyş kanalından geçen gemi sayısı ise 2 binin
üzerindedir. Sanıldığı gibi küresel deniz ticaretinin askıya alınması veya zarar
görmesi söz konusu değildir. Zarar görmekte olan İsrail’dir. İsrail’in Akabe
körfezinde ki Eliat Limanı faaliyetleri saldırılar nedeni ile durma noktasına
gelmiştir. Çatışmalar nedeni ile ekonomisi giderek çıkmaza girmekte olan
İsrail, en önemli limanını kullanmama tehlikesi ile karşılaşmıştır.
KIZILDENİZ’DE YAŞANAN GERÇEK
NE?
Kızıldeniz’de yaşanan gerçekler
budur. Zarar gören dünya deniz ticareti değil, İsrail ticaretidir. İsrail ve
ABD’de Yahudi lobisi bu durumu ellerinde bulunan medya gücünü de kullanarak her
zaman olduğu gibi bir defa daha istismar etmeyi başarmış, Gazze‘de insani
yardım için bile karar veremeyen BM Güvenlik Konseyi Kızıldeniz için hemen
karar verebilmiş ve bu karar Yemen’e saldırının sözde hukuki dayanağı
oluşturulmuştur.
Cinsel istismar ile suçlanan ve
hapishane de intihar ettiği söylenen Jeffery Epstein’in artçı sarsıntıları ile
sarsılan ABD’nin bu müdahale ile Epstein skandalının etkilerini hafifletmeyi
amaçladığı öngörülebilir. Prens Andrew, Bill Clinton, Michael Jackson, Ebu
Barak gibi isimlerin zikredildiği bu skandalın bir ucunun Mossad’a dayandığı, Epstein’in
Mossad ajanı olduğu söylentilerinin ABD ve İsrail’i zor duruma düşüreceği kesin
gibidir. ABD ve İsrail, bu sisli havadan çıkış için yine güvenliğe sarılmışlar
ve bu defa Kızıldeniz’de ortaya çıkmışlardır.
Yine, Güney Afrika
Cumhuriyeti’nin hiçbir Müslüman ülkenin yapamadığını yaparak İsrail’i Gazze’de soykırım
suçu işlediği gerekçesi ile Uluslararası Adalet Divanında açtığı davanın
görülmeye başlanması bile ABD ve İsrail açısından varoluşsal risk taşımaktadır.
Davaya Almanya’nın İsrail tarafında müdahil olma isteği ise Batı’nın
çaresizliğini gözler önüne sermektedir.
PANDORA’NIN KUTUSU AÇILDI
Bu davadan çıkacak sonuç ne
olursa olsun pandoranın kutusu bir kere açılmıştır. İsrail’in daha öncede
işlediği sabit olan suçları içinde davalar açılabilecektir. İsrail’i işlediği
sayısız suçlar nedeni ile ellerinden sürekli kan damlayan ABD’nin izleyeceği
beklenmelidir. Güney Afrika’nın bu davayı açması, BIRCS üyesi olması açısından
çok kutuplu dünyanın tek kutuplu dünya arasındaki bir savaşın devamı olarak
görülebilir.