Büyük Alman bestekârı Richard Wagner Der Ring adlı opera dörtlemesinde Batı uygarlığının kendi özünden saparak insanlık erdemlerine aykırı bir değersizlikler manzumesine dönüştüğünü ve bunun en önemli müsebbibinin de Kapitalizm olduğunu vurgular.

Büyük Alman bestekârı Richard Wagner Der Ring adlı opera dörtlemesinde Batı uygarlığının kendi özünden saparak insanlık erdemlerine aykırı bir değersizlikler manzumesine dönüştüğünü ve bunun en önemli müsebbibinin de Kapitalizm olduğunu vurgular. Der Ring (Yüzük), dışarıdan bakıldığında, Almanların bir halk destanı sayılabilecek Das Nibelungenlied (Niebelung’ların Şarkısı) adlı manzum hikâyeden derlenen, Hristiyanlık öncesi Germen mitolojisindeki tanrıları, cüceleri, devleri ve ejderhaları içeren bir fantastik opera dörtlemesidir. Das Rheingold (Ren Altını), Die Walküre (Valkiri’ler; savaşta ölen kahramanların ruhlarını alıp Valhalla’ya götüren savaşçı melekler), Sigfried (Wagner’in insanlığa örnek olarak sunduğu kahraman) ve Götterdaemmerung (Tanrıların Alacakaranlığı) adlı dört operadan oluşur. Richard Wagner, Hitler onu Nasyonel Sosyalizm’in resmi bestekârı ilan ettiği için ırkçı sanılır, halbuki Wagner ırkçı olmaktan çok, batılıların ahlâki değerlerini ve erdemlerini kaybettiğini vurgulayan bir kültür milliyetçisidir. Der Ring’in kısaca hikâyesi şöyledir:

“Hikâye Ren nehrinde yaşayan Ren Bakire’lerinden (bir çeşit nehir perisi) cüce Alberich’in çaldığı altından ürettiği dünyayı yönetme gücüne sahip bir sihirli yüzük etrafında döner. Tanrıların başı Wotan (savaş ve ölüm tanrısı) başka bir tanrı olan hırsız Loke’nin yardımıyla bu yüzüğü Alberich’ten çalar. Fakat zaman içerisinde, Wotan savaşta ölen kahramanların cenneti ve tanrıların evi olan Valhalla’yı inşa etmek karşılığında devler Fafnir ve Fasolt’a yüzüğü vermek zorunda kalır, yoksa tanrıların ölümsüzlüklerini borçlu oldukları sihirli elmaları üreten Tanrıça Freia’yı kaybedecektir. Wotan kuşaklar boyunca yüzüğü tekrar elde etmek için entrika çevirir. Sonunda yarı tanrı yarı insan olan Wotan’ın torunu Sigfried dev Fafnir’i öldürerek yüzüğün sahibi olur, ona da Alberich’in oğlu cüce Hagen ihanet eder ve yüzüğü kendine almak için Sigfried’i öldürür. Sonunda, Siegfried’in sevgilisi ve ölümsüzlüğünü kaybetmiş eski bir valkiri olan Brünnhilde tarafından yüzük Ren Bakire’lerine iade edilir ve yüzüğü kurtarmak için ortaya atılan Hagen Ren nehrinde boğulur. Hikâye’nin sonunda Valhalla yıkılır ve tanrılar yok olur.”

Altın – para hırsı ve dünya hakimiyeti - güç arzusu, Batı insanını geçmişinden gelen değerlerden koparmıştır. Yüzük Finans kapitali, cüceler (Niebelung’lar) tefecileri ve finans sektörünü, devler büyük sanayi tröstlerini, tanrılar emperyalist Batı devletlerini ve Valhalla da finans kapitalin sihirli gücü ve sanayi kartellerinin üretim kapasitesi ile kurdukları yalancı cenneti temsil eder. Finans Kapital’e sahip olmak için üretken sanayiyi de ortadan kaldırmaya hevesli Batı’nın emperyalist devletleri, günün sonunda, kendi kurdukları sahte cennetin de başlarına çökeceğini görecektir.

Hakikaten Batı bir alacakaranlık içinde midir? Bu kavramı kimliksizlik, hedefsizlik ve aidiyetsizlik olarak tanımlarsak bu önerme doğrudur. Batı uygarlığı, antik Grek felsefesi, Roma Hukuk ve Düzeni ve Hristiyan inancı üzerinde inşa edilmiştir. Antik Grek felsefesi, adalet, özgürlük ve insanın varoluşu üzerine farklı argümanların yarıştığı bir sahnedir. Fakat buradan çıkan en önemli kavram bireysellik ve fikir hürriyetidir. Roma devlet düzeni ve hukuku hiçbir farklılık gözetmeden devletin bütün vatandaşların değerlerini koruyacağı ve bir adım ileri giderek bütün vatandaşlarının değerlerini kendi değeri kabul edeceği temeli üzerine kuruludur. Hristiyanlık ise, alçakgönüllük, Tanrı’nın varlığı karşısında doğuştan günahkâr olan insanın mahviyeti ve şiddet karşıtlığı üzerine kurulmuştur. Hristiyanlık zaman içerisinde bu özelliklerini dönüştürerek fakirlerin ve ezilmişlerin şiddet karşıtı dininden engizisyon papazları ve despot kralların şiddeti kutsayan (Haçlı Seferleri) dinine dönüşmüştür. Roma İmparatorluğu ise, Batı’dan çok farklı bir hikâyenin çok farklı aktörleri tarafından 20. Yüzyıla kadar devam etmiştir, (Devlet – i Aliyye, Osmanlı İmparatorluğu). Grek felsefesinden kalan insanın bireyselliği ve kişi hak ve hürriyetleri sadece Batılı “yarı tanrı – üstün insanlar” için geçerli hale gelmiştir. Bugünkü karşı karşıya kaldığımız Batı ise 2. Dünya Savaşından sonra A.B.D. (Wotan) tarafından büyük sanayi tröstlerine (devler) kurdurulmuş, bunu yaparken de Finans Kapital’in (yani yüzüğün) gücünün kullanıldığı bir sahte cennettir, (Valhalla). Küresel para simsarları, tefeciler ve bankalara (cüce Hagen) kaptırılan Finans Kapital (Yüzük) Batı’nın sahte cennetinin de başlarına yıkılmasına yol açacaktır. Çünkü artık, Batı’yı Batı yapan değerler kalmamış, adeta, güç hırsı ve servet iştahı Batı uygarlığını bitirmiştir. Artık bir Tolstoy, bir Goethe, bir Kant, bir Beethoven veya bir Einstein bu cüruftan çıkamaz, çıksa çıksa bir Lady Gaga, parayla teori geliştiren bir Huntington veya Fukuyama, klasik sanatın büyük temsilcisi Sir Elton John çıkar. Kral Richard veya Arthur’un yerini Sarkozy’ler, Wylders’ler ve LePin Bacımız alır. “Peki, hocam, ne olacak bu insanlığı hali!” diye soranlara, (“Ne olacak bu Fener’in hali?” sorusuna ayrı bir yazıda cevap vereceğim – DMD) “Ex Oriente Lux - Işık doğudan yükselir!” diyeceğim. Bu da Cuma’ya kalsın.