Hepimizin şu hayatta vazifeleri vardır. Her şeyden önce insan olmak ve insan olmanın gereğini yerine getirmek en baştaki vazifemizdir.

Hepimizin şu hayatta vazifeleri vardır. Her şeyden önce insan olmak ve insan olmanın gereğini yerine getirmek en baştaki vazifemizdir. Bu vazife zaten ömrümüzün sonuna kadar geçerli bir vazifedir. Süresi ölüme kadardır. Ayrıca üstlendiğimiz rollerimiz vardır. Anne, baba, eş, kardeş, öğrenci gibi. Bu rollerin de kendine özgü vazifeleri vardır. Yoksa bu isimleri taşımamıza neden olmazlardı. Kademe kademe yüklendiğimiz görevlerimizin gereğini yerine getiririz. Getiremezsek zaten o isim de bizden düşer. Anne, anneliği yapamazsa anne olmaktan çıkar. Doğurmuş olsa bile anne sıfatını hak etmek için evladına gereken şefkati, özeni yani sıfatının gereğini yerine getirmekle vazifesi devam etmektedir. Dediğimiz gibi, ölüme kadar. Anne çalışma hayatında olsun ya da olmasın vazifesi iyi bir insan olmakla beraber evlatlarına iyi bir anne olmaktır. Bu örnekleri tüm rollerimiz için söyleyebiliriz. İnsan olmakla beraber üstlendiğimiz rollerimiz birbirini tamamlayan hayattaki vazifelerimizdir. Vazife ruhu sadece insana bahşedilmiş bir özelliktir. Hayvanlar otomatik olarak işlerini yaparlar. Ancak insan düşünür, planlar, strateji oluşturur ve hayatın bütününü kapsayacak şekilde kendini vazifeli hisseder.

Anlamı hayata yaymak

Gerçekten, hakkı ile vazifelerine sarılmış bir insanın hal ve tavırları samimidir. Asla tezat oluşturmaz. Söyledikleri ile yaptıkları zaman içinde insanı kuşkuya düşürmez. Hayatının anlamını, vazifelerinin içini doldurarak yol aldığında insanlık, çok şeyi başarmıştır. Başarmaya da devam edecektir. O yüzden vazifesi şu ya da bu olsun. İsterse bir temizlikçi isterse bir çöpçü isterse bir bilim adamı olsun, birbirinden farkları yoktur. Çünkü tüm bu meslekleri veya vazifelerin anlamını kuşanmış kişileri birbirinden ayıran tek şey, vazifelerine kattıkları anlamdır. Tertemiz bir sokağı insanlarla buluşturan temizlikçinin düşündüğü şey, insanları mutlu etmek, huzurlu görmektir. Çünkü sokaklar onun sayesinde temizleniyor, pürü pak oluyor. Yoksa sinirini sağa sola savura savura bilim yapacağını iddia eden bir akademisyenin etkisi negatiftir. Hayatımızı ve hayatları var eden anlamdır. Ve o anlam, samimiyetin tezahürü olan tebessümde, çabada, anlama ve anlamakla birlikte harekete geçirme, geçme biçimimizde saklıdır.

Maksat hâsıl olmaz

Vazifeler asla bitmez. Bir meşale gibi elden ele devredilir. Zaten öyle olmazsa anlamsız bir vazife ile bunca ömür vakit geçirilmiş demektir. Vazifeler ancak zaman içinde şekil değiştirebilir. Hiçbir zaman vazifede maksat hâsıl olmaz. Biten şey vazifenin kendisi olsa da anlamı asla kaybolmaz. Dediğimiz gibi o anlam farklı bir şekle girerek ilerlemeye devam eder. Yeni vazifeler yeni kişilerin elinde ve dimağında yeniden üremeye ve yaşamaya devam eder. Vazife için maksat hâsıl oldu demek vazifenin özünü, ruhunu anlamamış olmak demektir. O yüzden vazifeyi devretmeye korkanların en büyük endişesi ellerinden alınacağını zannettikleri bu vazifelerin kendilerine ait olmalarını zannetmelerinden ibarettir. Bir vazife birilerinin tahakkümü altına alınamayacak kadar anlamlıysa eğer o vazife şekil değiştirecektir. Bundan rahatsız olmak yerine vazifeyi devralanların yollarını açmak ve cesaretlendirmek bütün vazifelerin ortak paydası olmalıdır. Anlamlı bir vazifenin mutlaka yeni erleri olacaktır vesselam.

YAZI KULÜBÜ

Sevgili okurlar sizler bilmiyorsunuz ancak bu sayfanın artık gençlerden oluşan bir kulübü var. Hali hazırda gazetecilik öğrencisi olan bir grup genç arkadaşımız, Buluşma Noktası sayfasının gazeteci adayları olarak kolları sıvadılar. Yakında onların isimlerini sayfamız için hazırlayacağımız, özel künyesinde de göreceksiniz. Bugün Artı köşemizdeki konuyu ortaya çıkaran ve yazan sevgili Didem Diyenli’yi sizinle buluşturmuş olduk. İlerleyen zamanlarda daha aktif bir genç katılımı ve çabası ile bu sayfamızın hem basılı hem de dijital mecrada daha aktif olarak sizlerle birlikte olacaktır. İsteğimiz ülkemizin gençlerine yol açmak, bayrağı devredecek aklı başında, kendine inanan güvenen gençleri yetiştirmektir. Bu aynı zamanda bizim için bir inanç meselesidir. Mesleğimizi vazife olarak kuşanmış bizler için maddi ve manevi hayatta var olmanın gerçek anlamı budur.

Instagramda yine sevgili genç arkadaşlarımızın çabalarıyla bulusmanoktasistanbul hesabımızı açtık. Takip etmeyi unutmayın lütfen.

SELVİ AĞACIM

Yanı başımda bir ağaç. Yaz kış yemyeşil. Gölgem gibi nereye gitsem benimle. Bazen güneşlik, bazen yağmurluk. Üzerinde kuşlar hep o şarkıyı söyler; gam yok dünya geçici. Selvi uzanıp da buluta uzanır ya, işte o an bir bereket yağar başımdan aşağıya. Bunu sadece onlar görür. Başkasına izahı mümkün değil. Ninni olur penceremin önünde, rahman suresini okur dar günümde. Sağ kulağıma fısıldar ezan sesini sabah seherinde. Acı yeşili rengi ile selvi ağacı, mezar taşımın yerine, bulutsa gözyaşlarına denk bir ahenk ile dünya hayatında, tam üzerimde. Ben de yalnızım bir selvi ağacı gibi şu dünyada. Ancak dimdik elif misali dünyanın kahrına meydan okuyorum ya! Kim bana gölge edebilir! Bir şarkı da ben tuttururum. Öyle ya! Selvi ağacım ve ben kök salmışız umuda; bu dünyadan öbür dünyaya.

ÖZLEM YILMAZ MERİÇ

TESELLİ

Bir teselliye ihtiyaç duyduğun zor zamanlardan geçer ara ara ömür dediğimiz o büyük lokma. Küçük küçük parçalar halinde olmayınca boğulacak gibi hisseder insan. Nefessiz kalır, ben bununla baş edemem der. Ama ne ilginçtir ki baş eder. Her zorlukla beraber bir kolaylık vardır diyen İlahi gücün kimseyi öylece zorlukla başbaşa bıraktığı hiç görülmemiştir.

Öyle kırılırsın ki yaşadıklarına, kolun kanadın öyle yorgun düşer ki artık hiç uçamam, hiç gök yüzüne bakamam, ben şu kapıdan çıkıp hayata tekrar bir daha asla karışamam dersin. Adına büyük imtihan deriz bazen. "Sabırlar versin" cümlesiyle, diyecek başka söz kalmadığı için buluşturduğumuz olur dertliyle derdini. Sözlerin hiçbir anlam ifade etmediği yangınlarla yanar gönül evimiz. İlahi Kudretin şefkati, merhameti zuhrediyor tam da yıkıldığın o vakit. Bir "teselli" yolluyor, al güzel kulum bak ve yaran başka bir canla derman bulsun, topla cesaretini hadi kulum kalk ve devam et diyor adeta. Bu cümlelere iki örneklik hikayem yoldaşlık ediyor.

İlkini neredeyse herkes tanıyor. Dünya tatlısı bir kadın vardı kanser olmuştu genç yaşında. Ameliyatta kanserin tüm bacağına yayıldığı anlaşılınca ampüte etmek icap ediyor ve kesiyorlar koca bacağı mecburen. O günü anlatırken videoların birinde, bacağıyla hastaneden çıktığında bir eşya gibi bacağını arka bagajda nasıl taşıdığını ve eve geldiğinde o bacakla birlikte nasıl varlığının yokluğa doğru yol aldığını anlatıyordu. Bu beklenmedik bir kayıptı ve atlatamayacağını düşündüğü o gün penceresine bir topal kuşun konduğunu anlatır. O kuş hayatına nasıl devam ediyorsa ben de edebilirim diyerek ilahi kudretin teselli mesajını almış olmalı ki sonraki tüm videoları hayat doluydu ve ilginçtir o kuş sürekli o kadının balkonuna gelmiştir.

Başka bir örnekte ise çocuğunu beş yaşında hiç olmadık bir hastalıkla hızla kaybetmiş bir anneden bahsedeceğim. Literatüre geçen nadir bir hastalıkla kaybediyor yavrusunu. Beş sene bir yavruya bakmak nasıl büyük sevgi ve emek ama işte kayıp gidiyor ellerinden. Aile yıkılıyor bu elim acıyla ama en çok da sanıyorum ki anne yıkılmış olmalı ki teselli anneye geliyor kanlı canlı.

Çocuğunun vefatından sonra henüz yeni yeni iş hayatına geri dönmeye çalışan bu anne, çalıştığı şubedeki kendi bölümünde hatta odası diyelim, odasında güç bela çalışmaya, adapte olmaya çalışıyor. Şubeden içeri bir gökkuşağı ispinozu giriyor. Girmekle kalmıyor yeri tayin edilmişcesine gidip gidip o annenin yanında yöresinde duruyor. Anne mesajı alıyor. Evladının şu hayatta en çok sevdiği şey kuşlardı ve teselli de o kuşla ona geliyor. Çok korkmasına rağmen o kuşun ona geldiğini bildiği için alıp eve götürüyor. Nasıl da nazlı bir kuş adeta bir çocuk gibi. Cereyanda kalınca hemen hastalanıveriyor, yanında yüksek sesle konuşunca depresyona giriyor. Bebek gibi bakıyorlar kuşa. Güzeller güzeli bir kuş ispinoz. O kuşla nasıl neşe bulduklarına, aman strese girer diyerek yanında tartışmadıklarına, onunla evlatcağızın yokluğuna nasıl teselli olduklarına şahit oldum. Kaldı ki gerçekten elleriyle sürekli kuş besleyen, etrafından hiç kuş eksik olmayan bir çocuktu, hatta cenazesinde bile sayısız kuşun görüldüğü bir anıya şahitlik edince anlıyor insan; Zorlukla beraber gelen "teselli" kuşlarını... Rahman o ki gönlümüzdeki yorgunlukları elbet görüyor, gücüm bitti diyoruz bize teselli gönderiyor, dermanım kalmadı diyoruz, ben seni dermansız yaratmadım diyor. O kuşlar tesadüfen gelmiyor. Şu hayatta hiçbir şey tevekkeli olmuyor.

Hepimiz hayatımızdaki "teselli" kuşlarını görelim ve bu hayata sadece bir kuş gibi kanat çırpmak için gelmediğimizi, o kanatlarla bu hayatın içinde süzülebileceğimizi de fark edelim. Tarih, kuşların öğretici hikmetleriyle dolu. İster Habil ile Kabil'den başlayın isterseniz Kabe’yi koruyan Ebabil kuşlarına bakın, ister Sultan Süleyman kıssalarına bakın, isterseniz hayatınızdaki "teselli" kuşlarına odaklanın. Baktığınız neresi olursa olsun verileni alın kuşlar boşa kanat çırpmasın...

KENDİMİZLE İLETİŞİM

En büyük zaaflarımız kendimiz olmayı engelleyen içeride yeşerttiğimiz duygularımızdır. Kıskançlık, egoizm, çekememezlik, takdir etme yoksunluğu, kendini eksik görme… Bunlardan kurtulmadığımız sürece kalp gözümüz açılmaz. Aklımızla vereceğimiz kararlar da hep yanlış olur ve kendimizi yanlış konumlandırırız. Kendisiyle iletişimi yanlış kurmuş birinin başkaları ile iletişimi olamayacağı gün gibi ortadadır. Sürekli bir patinajla hayatı sürdürmek zor olmalı. Çözüm ise; ya büyüklerimizin sözlerini dinleyeceğiz ya da yardım istemeye niyetli olacağız.

ARTI EKSİ

Artı

Mesleğini iyilikle buluşturmak

Bir berber dükkânının önünden geçerken, ayın belli bir günü şehit ailelerine, engelli bireylere ve yetimlere ücretsiz hizmet verildiğini belirten bir tabela gördüm.

İslam dini bizlere her zaman yetimlere, yardıma muhtaçlara sahip çıkmayı ihtiyaçlarını imkân verdiğince gidermeyi emretmiştir. Bu öğretiyi benimseyen ve kendi alanında uygulayan bir berber dükkânı görmek bizler için örnek bir davranış oldu.

Peygamber efendimiz (s.a.v) yetimleri çok sever, onlara kol kanat gererdi. Ayrıca sahabeye de yetimlere iyi davranılmasını ve haklarının korunmasını emrederdi. Sevgili Peygamberimiz (s.a.v) bir hadisi şerifinde: “Kim bir yetimin başını Allah rızası için okşarsa, elinin değdiği her saç teli için kendisine sevap verilir” diye buyurmuştur. Bir başka hadisinde de: “Yetimi görüp gözetmeyi üzerine alan kimseyle ben cennette işte böyle (iki parmağıyla göstererek) yan yanayız” buyurmuştur.

Belki de bu berber dükkânının verdiği ücretsiz hizmet, bir yetim başı okşamaktan nasibini almak için düşünülmüştür. (Haber: Didem Diyenli)

Eksi

Özün de sözün de bir olmalı

Nasıl ki ruh ile beden bir bütün ise, insan inandığı ve inancını yaşadığı gibi, söylediği sözlerin de konuşma dilinde inanç değerleriyle bağdaşması gerekir. Şu sıra bütün dünyada Noel kutlanıyor. Hatta Müslüman ülkelerde bile yılbaşı kutlamaları yapılıyor. Medeniyet inanç üzerine kurulur. Dil ve yaşam o değerleri ifade eder. Hazreti İsa'nın doğumu milattır. Milat aynı zamanda Hristiyanlara göre takvimin başlangıcıdır. Bazılarımız ‘benim İzmir'e gitmem milattır’ diyebiliyor. Oysa benim İzmir’e gitmem benim için dönüm noktasıdır demesi gerekir. Batı ağzıyla Batıya ait kelimelerle kendimizi ifade etmemiz ne yaman çelişkidir. Bunun gibi üzerinde düşünülmesi gereken bir sürü kelime ve kavramlar var. Ne yazık ki bu kavramlarla benliğimizi, inancımızı ve medeniyetimizin kirletiyoruz.

PROJE YAZMA EĞİTİMİ

Milli eğitim bakanlığımıza seslenmek istiyorum. Okullara uygun kademelerde proje yazma eğitimleri konusunda dersler verilmeli. Veya nasıl bir formatta uygun olacaksa eğitimimizde bunun kararı hızla alınmalı ve başlanmalı. Ülkemizde birçok sivil toplum kurumu var. Ancak bunların artık yardım toplama, hemşeri dernekleri olmaktan öteye geçmeleri gerekiyor. Bunlar da olsun ancak nitelikli iş yapmanın artık zamanı geldi. Avrupa Birliği fonlarının ülkemizde birçok STK tarafından nasıl kullanılacağı konusu hala çok net değil. Bunun da ötesinde hibe alabilmek için proje yazma becerisi olan insan sayısı çok az. Çocuklarımızın daha ilkokul seviyesinden STK’larda çalışmaya yönlendirilmeleri gerekiyor. Gönüllülük işlerinde başarı gösterecek ve kendini ispat edebilecek birçok çocuk ve gencimiz var. Enerjilerini gereksiz, yanlış yerlere harcayacaklarına STK projeleriyle ortak çalışmaların yapılması çok faydalı olacaktır. Özellikle proje eğitimi konusunda uzmanlaşacak birçok yetkili uzmanın yetişmesine olanak sağlayacak bir takım çalışmaların formüllendirilerek okullara yer verilmesi gerekiyor. Bu önemli başlığın yerine getirilmesi halinde, ileride yetişmiş uzman STK kadroları ile Türkiye’yi yurtdışında savunuculuk konularında üst noktaya taşıyacaklarını şimdiden görmek gerekiyor.