Evet, insanoğlu yaradılışı gereği unutabilen bir varlık.
İzmir’de yaşanan depremin ardından ortak bir acı yaşadık.
Umut, korku, mutluluk gibi duygular birbirine karıştı.
Mucizenin ismi Elif oldu.
Merhametin adı ise canla başla çalışan arama kurtarma ekibindeki tüm kahramanlardı.
Göçük altından çıkarılan ve yakınlarını kaybedenler umut ederim ki bu travmatik süreci en kısa sürede atlatır.
Yaşayan biri olarak hiç kolay olmayacağını biliyorum.
Evet, insanoğlu yaradılışı gereği unutabilen bir varlık.
Olası İstanbul depremini dahası ülkemizin deprem konusunda çok riskli bir ülke konumunda olduğunu ise asla unutmamalıyız.
Çok daha büyük acılar ile karşı karşıya kalmamak için bu şart.
Günlerdir vicdanı olan herkesin yüreği yandı. Hayata dair hırslar bir an da anlamını yitirdi. Candan önemli ne vardı ki...
Öldüğünde sevapların dışından kazandığın hiçbir şeyi götüremeyeceğin bir yer burası…
İzmir’de yıkılan binalar ile ilgili bazı iddialar gündeme gelmişti.
İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer açıklamaları ile bu iddiaları doğrulamış oldu.
Soyer, 92 ile 99 yılları arasında ruhsatlandırılmış yapıların ticarethaneye çevrilmiş zemin katlarında kolon kesmek gibi deformasyonların tespit edildiğini, yapılan ilk gözlemlerde deniz kumunun kullanıldığına dair veriler olduğunu, demir donatı alanlarının zayıflığıyla ilgili bilgiler bulunduğunu söyledi.
Kendilerinin ihbar gelmeden 99 yılından önce ruhsat almış yapılarla ilgili yapı deformasyonu olup olmadığına dair bir tespit yapma yetkisine sahip olmadıklarını belirten Soyer, bunun zorunluluğuna değindi.
Deprem ile mücadelede hiçbir detayı kaçırmamamız gerekiyor.
Bu da önemli bir detay.
Tabii birilerinin ortaya attığı gibi hiçbir şey yapılmamış değil. Eksiklikler elbette vardır.
Bakan Süleyman Soylu, tecrübe, imkanlar, kurumlar, atılan adımlar, eksiklerin giderilmesi, yapılabilecekler açısından çok mesafe alındığını ifade etmişti.
1999 depremi sonrası Bina Yönetmeliği oluşturuldu, güncellendi, müdahale kapasitesi oluşturuldu ve teknik altyapı güçlendirildi.
Türkiye Afet Müdahale Planı (TAMP), Türkiye'de yaşanabilecek her tür ve ölçekteki afet ve acil durumlara etkin müdahale için görev alacak, kamu kurumları, özel sektör, sivil toplum kuruluşları ve gerçek kişileri kapsıyor. Entegre planlama yaklaşımı ve modüler yapısıyla afet sırasındaki operasyon risklerini en aza indirecek bir sistem.
2015 yılında Japonya'nın Sendai şehrinde oluşturulan ve Sendai Çerçevesi olarak bilinen uluslararası plan uyarınca ülkemizde Afet Azaltma Platformu kuruldu.
Kentsel Dönüşüme teşvik edildi.
Kentsel dönüşüm kapsamında, riskli alanlarda yer alan binalar veya riskli alanda yer almayan riskli yapılar yıkılarak yerine yeni binalar inşa ediliyor. Bu süreçte hak sahiplerine birtakım yardımlar yapılıyor. Bu yardımlar arasında kira yardımı ve kredi desteği yer alıyor.
Kat Mülkiyeti Kanunu’nda yapılan değişiklikle, imar barışı kapsamına giren binalara güçlendirme izninin çıkması olumlu bulundu.
Son olarak depremin oluşturduğu yıkımı önlemek için reyting sisteminin geleceği söyleniyor. Afet riskleri, etkilediği nüfusun büyüklüğü, mali ve finansal gereksinim kriterleriyle puanlanacak. Kentsel dönüşüm bu puanlamaya göre başlatılacak.
Ancak bizim en büyük sorunumuz yapılanlara rağmen Kentsel Dönüşümde halen sorunlar olması…
Japonya’da 1995 yılında yaşanan felaket sonrasında bu konuda çok yüksek bütçeler ile çalışmalar gerçekleştirilmiş ve depreme dayanıklı evler inşa edilmişti.
İnşa edilen evler, iş yerleri v.s depreme dayanıklı olduğu için Japonya halkı sadece depremin bitmesini bekliyor ve hayatına devam ediyor.
Japonya’nın bu konuda iyi bir model olduğu bilinen bir gerçek.
İktidarı, muhalefeti, medyası, vatandaşı her kesimin üzerine düşen görevi yapması gerekiyor.
Hep yaşadığımız depremde olduğu gibi suçlu avcılığına çıkmanın “Kentsel dönüşüm yerine rantsal dönüşüm yapılıyor” iddialarını ortaya atmanın kimseye faydası yok.
Acil önlemler alınmaz ise ve biz yaşadıklarımızı unutursak olası bir depremde çok daha büyük bir felaket yaşayabiliriz.
Dayanacak bir yüreğimiz kalırsa!