Geçtiğimiz hafta hastalarımızın güzelim hastanelerde yaşadığı bazı sıkıntılar ile doktorlarımızın sıkıntılarını dile getirmiştik.
Düşmanlık adına yapılan eleştiriler ile sıkıntıların giderilmesi için yapılan eleştirileri toplum olarak ne yazık ki ayırt edemez olduk.
Bu açıklamayı yapmam bile başlı başına durumun vahametini gözler önüne seriyor.
Geçtiğimiz hafta hastalarımızın güzelim hastanelerde yaşadığı bazı sıkıntılar ile doktorlarımızın sıkıntılarını dile getirmiştik.
Bugün de daha doktor adayıyken başlayan sıkıntılara değinmeye devam edeceğiz.
Görüştüğüm doktor adayının dilinden;
“Başlangıçta 7 bin lira olan asistanlık maaşları kıdem arttıkça yükselse de kişinin hayat standardında bir fark oluşturacak ivmeye mazhar olamıyor. Yani birikim yaparak ev, araba almak günümüz şartlarında pek mümkün değil. Gece, gündüz çalışan hekimler de aynı birim fiyata yurt dışında çalışıp üstüne kurdan da kazanmak istiyorlar. Örneğin “Ayda 7 bin lira burada alacağıma, 5 bin dolar Amerika’da alayım” diyor. Oradaki yaşamın nispeten ucuz, hizmet standartlarının daha yüksek, bakılan hasta sayısı ile günlük çalışma sürelerinin çok daha insani, kimsenin mobbing yapmaya cesaret edememesi, araştırma bütçelerine şelale gibi para yağması gibi sebeplerin üstüne bir de alınan maaşın, ülkemiz konjonktüründe daha geçerli olması eklenince yurt dışında çalışmak tam bir cazibe merkezi haline geliyor. Amerika, Almanya, Dubai gibi ülkeler yurt dışından doktor ithali olarak başı çeken ülkeler. Amerika’da mesleğimizi icra etmek için USMLE adında 3 basamaklı bir sınava giriyoruz. Bu sınavın maliyeti 7-9 bin dolar arasında değişiyor. İnsanlar orada kazanabileceklerine inandıkları için bu paraları vermekten çekinmiyor.
Mobbing derken biraz ondan da bahsetmek istiyorum.
Ne yazık ki profesyonel hayatın her alanında olduğu gibi sağlık sektöründe birçok çalışanımız mobbing’e maruz kalıyor. Bu mobbing nedeniyle psikolojileri bozuluyor, fiziksel veya manevi hasarlara maruz kalabiliyor ve hatta intihara kadar ilerleyen süreçlere gidilebiliyor.
Sağlıkta mobbing’in en temel sebebi katı hiyerarşik yapı. Bu yapının üstlere getirdiği sorumluluklar ne yazık ki kötüye kullanılıyor. Asistan doktorlara aylık yazılan nöbet sayıları, bunların başlı başına bir örneği. Yine hocaların asistanlarına vaka veya ameliyat anında ettikleri hakaretler de mobbing’e maruz kalan arkadaşlarımızın sıklıkla anlattıklarından. Hocaların asistanlara öğretmek yerine kendi kişisel ayak işlerini yaptırması da bir diğer sorun. Aynı zamanda kendi hastane işlerini maalesef yaptırabiliyorlar. Birçok poliklinikte Prof veya Doçent hocanın yerine bekleyen asistan doktorları görmüşsünüzdür. Kimi hocaların eğer polikliniğime bakmazsan seni vakaya almam gibi tehditleri de olabiliyormuş. Bununla bağlantılı olarak asistanların kendilerini geliştirecekleri vakalardan bile isteye mahrum bırakılması da bu sıkıntılardan biri.
Şikayet-geri dönüş mekanizmaları da maalesef düzgün işlemiyor. Böyle bir durumda ya fakülte yönetimine ya da TUS kuruluna başvurulması isteniyor. Sonuç alamayacağına inanan hekim kardeşlerimiz ise ya istifa ediyor ya da hayata dair bütün umutlarını tüketip kaçma yoluna gidiyor.
Sıkıntıların giderilmesi içi meslek içi geri bildirim mekanizmalarını efektif hale sokabiliriz. Bunlar olduktan sonra hekimlerimizin ülkede kalmasıyla beraber doktor açığımızın kapanma ivmesi ve bir doktora düşen hasta sayısı azalacaktır. Daha esnek mesai ve nöbet saatleri ile hekimlerimizin mesleğe dair motivasyonları artacaktır. Bunun yanında maddi anlamda da ülkemizin güçlenmesi dışarıya maddi kaygılarla çıkılmasının önüne geçecektir. Bu gibi sorunların çözümüyle daha sürdürülebilir bir sağlık sistemine kavuşabiliriz.”
Tam doktor adayımız ile bunları konuşurken var olan sorunlara bir yenisi eklendi.
Hekimlerin döner sermayeden aldıkları pay azaltıldı ve sağlık personelinin aldığı paylarda yüzde 20'lik artış yapıldı.
Elbette sağlık çalışanlarımızın ücretleri artsın ama bu doktorların aldığı payı keserek olmamalıdır.
Yapılanı nereden tutsan elinde kalması durumu ile karşı karşıyayız.