Sağlıkçı arkadaşları her koşulda destekleyen ve sorunlarını gündeme taşıyan bir gazeteci olarak o güzelim hastanelerin ruhuna uymayan bazı davranışlar yaşandığını duydum.
Türkiye’de kimse dünün hastaneleri ile bugünkü sağlık sistemini asla kıyaslayamaz. Bizzat ben o günleri yaşayan biri olarak söylüyorum. Rahmetli annemle sıra alabilmek için erkenden giderdik hastaneye… İlaç sırasına girerdik. O zaman nerede eczaneler falan!
Berbatlığı anlat anlat bitmez.
Sağlıkçı arkadaşları her koşulda destekleyen ve sorunlarını gündeme taşıyan bir gazeteci olarak o güzelim hastanelerin ruhuna uymayan bazı davranışlar yaşandığını duydum.
Sinek küçüktür ama mide bulandırır.
Doktorun, 3 kere molaya çıkıp, hastaları bekletmesi, fıtık olan diğer bir hastayı aç karnına öğlene kadar orada tutup “sizin ameliyat yarına kaldı” denilmesi hakikaten hoş değil.
Burada anlatmak istediğim ne doktorlarımız şiddet görsün, ne de hastalarımız sıkıntı çeksin.
Bu konuları konuştuğum bir arkadaş, doktor adaylarının da sıkıntılarından bahsetti. Neler yaşadıklarını genç bir doktor adayı ile konuştum.
Ülke olarak beyin göçü yaşanmaması için çalışmalar elbette yapılıyor ama sıkıntıları tekrar dile getirmek ve hatırlatmada bulunmak gerekiyor.
Tıp Fakültesi öğrencileri neden yurt dışına gitmek istiyor?
Doktor adayları USMLE (ABD'de doktorluk yapmak isteyenlerin girmekle yükümlü olduğu 3 aşamalı sınav)’a gitmeyi önceliyor?
Şimdi genç bir doktor adayının açıklamalarını aynen sizinle paylaşacağım;
Bilindiği gibi Türkiye’de Tıp eğitimi 6 yıl sürüyor. Bu 6 yıldan sonra Tıptan Uzmanlık Sınavı(TUS) adını verdiğimiz ve çeşitli otoritelerce dünyanın en zor sınavlarından birine girmekteyiz. Bu sınavı kazananların yüzde 98’inin TUS dershanesi vasıtasıyla sınavı kazandığını düşünürsek henüz maddi kazançları olmayan öğrencilerin dershane ücretleri ile algısal bir mücadele halinde olduğunu çok rahat söyleyebiliriz. Bu ücretler burssuz halde 18-50 bin lira arasında değişmekte. Zira arkadaşlarımız bu sınava bu ücretleri verip çalışmaktansa diğer kaçış yollarını daha rahat buluyorlar.
İkinci nedenimiz TUS sonrasına ait. TUS bir sıralama sınavı. Yani aldığınız puana göre adaylarının önüne geçip hastane ve alan tercihi yapıyorsunuz. Bu alanda 3 ile 5 yıl arası asistanlık yaptıktan sonra artık uzman doktor unvanı ile asistanlığınızın mecburi hizmetini vermekle yükümlüsünüz. Bu da 2 yıl sürmekte. Buradaki iki husus da başlı başına değinilecek şeyler lakin önce asistanlık sürecine yakından bakalım. Cerrahi bir bölümde asistansanız ayda 10-15 günlere varabilen, day-off usulüne dayanan 36 saatlik vardiyalarla çalışabiliyorsunuz. Hasta potansiyeli çok yüksek ve ortalama bilinçsiz de olduğundan ne burada baktığınız hastalara yeterli özeni gösterebiliyorsunuz, ne de kendinizi alanda geliştirecek araştırmalara vakit ayırabiliyorsunuz. Özel hayatınızdan ne yazık ki bahsedemiyorum. Üstelik bunların yanında ameliyatından memnun olmayan hastalar veya hasta yakınları tarafından dava da edilebilirsiniz. Hem 36 saat çalışmanın fiziksel yorgunluğu, hem davaların verdiği psikolojik yıpranma, insanları hem cerrahi yazmaktan soğutuyor, yazacaksa da ülkemizde yazmasının önüne geçiyor.
Temel, dahili ve cerrahi olmayan klinik bölümlerde de durum pek farklı değil. Burada yine kliniğe has hasta temelli komplikasyonlarla karşılaşabiliyoruz. Aynı zamanda araştırma ve projeler için ne yazık ki verilen çok cüzi miktarlarda ücretler, bu bilimsel araştırmaların önüne geçiyor. Bir temel bilimci düşünün, tez konusu için gerekli olan kimyasalı alamıyor. Alamadığı için tezi uzuyor. Bunun kişisel olayını geçelim, bilime olan bir zarardan bahsediyoruz. Maalesef araştırmalara yeterli destek verilmediğini gören araştırmacılar da yurt dışındaki araştırma ücretlerine imreniyor, oraları tercih ediyorlar.”
Doktorlarımızın ülkemize daha fazla kazandırılması için bu konuya haftaya devam edeceğiz.