Harvey Weinstein hayallerini gerçekleştirmek isteyen bir adamdı. Polonya Yahudisi bir ailenin çocuğu olarak ışıltılı hayatların döndüğü film sektöründe iş yapmaya başladı.
Talih yüzüne baktı birbirinden kaliteli filmlerin yapımcısı oldu. Her filmi adeta para basıyordu. Etkin bir çevreye kavuşmuştu ve filmleri tüm dünyada gösteriliyordu. İş ilişkileri o kadar güçlüydü ki Uluslararası Af Örgütü dahil zorlu birçok kurumla da içli dışlıydı. Film sektöründe okuduğu senaryolarla gerçek arasındaki mesafe giderek bulanıklaşmış ve her şey birbirinin içine geçmeye başlamıştı. Hükmettiği senaryolar kendisini yarı-tanrı olarak görmesine neden olmuştu.
Günlerden bir gün bir kadın ortalığa çıktı ve Harvey Weinstein’ın kendisini taciz ettiğini söyledi ve şu çağrıda bulundu: Eğer siz de cinsel istismara uğradıysanız çıkıp söyleyin. Etraf Harvey Weinstein tarafından tacize uğradığını iddia eden kadınlarla doldu bir an. Film sektörünün karanlık yüzü bir kadının cesaretiyle gün yüzüne çıkmıştı. Türkiye’de de sinema sektöründe başarı elde etmek için yapımcı ve yönetmenlerle sıkı fıkı olmanın gerekliliğine dair imalar yapılıyordu ama dışarı kayda değer bir tanıklık çıkmıyordu. Sonrasında Harvey Weinstein birçok anlaşmasını iptal etmek zorunda kaldı. Mahkeme karşısına çıkarıldı ve başarılı bir yapım sihirbazından bir canavara dönüştü. Kendi hayatını filme almak ister mi veya hayatının anlatıldığı filmi kim izler bilemiyorum.
Şu anda “Ben de” etiketiyle (#MeToo) dünyayı kasıp kavuruyor bu hareket ve iş ahlakının kodları yeniden tartışılıyor. Weinstein’ın sahip olduğu güç onun güçsüz tarafı oldu. Tıpkı Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman gibi. Prens, sahip olduğu güçle tıpkı Weinstein’ınkine benzer bir sarhoşluğa kapıldı ve yapmaması gereken hamleleri yaptı. Gücü kendisini yanılttı. Hesap edemediği diğer bir nokta birbirinden kopuk görünen noktaların bir araya gelerek kendi karşısında bir hat oluşturacağıydı.
Bu iki hayat hikayesi cüretkâr gangsterlerin maceraları etrafında şekillenen Ucuz Roman filmine benziyor. Quentin Tarantino’nun bu kült filminin yapımcısı da o zaman Miramax şirketi altında faaliyet gösteren Weinstein. Filmde gangsterler bir işi ellerine yüzlerine bulaştırırlar ve patron işleri düzeltmesi için güvendiği bir adamı gönderir. Ama gangsterlerin ruhu beladan uzak durmak için pek elverişli değildir. Merak ediyorsanız filme bir göz atabilirsiniz. İzlemek isteyenler olabileceği için daha fazla detay vermeyeyim.
Kaşıkçı olayı Muhammed Bin Selman’ın gücünün duvara toslaması anlamına geliyor. O da tıpkı Weinstein gibi kurduğu sanal dünyanın sonsuza dek süreceğini sandı ve yanıldığını anlaması uzun sürmedi. Yine Weinstein gibi tüm dünyanın izlediği bir canavar olarak gücünün elinden kayıp gitmesini izliyor. Kaşıkçı’nın akıbetine uğrayan kurbanların yakınlarının “biz de” diyeceği günlerin de yakın olduğunu söyleyebiliriz.
Gangster filmleri mutlu sonun olmadığı ucuz hikayelerdir, bunu en çok yönetmenler bilir. Ortaya dökülen kanlar ise izleyicinin gözünde makarnanın üstüne sıkılan ketçaptan farksızdır. Şunu da ekleyelim: Algı üzerine inşa ettiğiniz gerçeklik günü birinde yıkılmaya mahkumdur ve ne kadar fazla şey inşa ederseniz altında kalacağınız yıkıntı da o kadar büyük olacaktır.