Özel günler tabii ki önemli. Belli günlere değer atfedip o günlerde, o grup dinamiğini önemli görmek, gününü tebrik etmek; “Aa, çok kıymetli insanlar, tabii ki birbirimizi düşünmeliyiz” ifadelerini kullanmak kulağa hoş geliyor. Ancak, önemsediğimizi iddia ettiğimiz insanları, değerleri gerçekten gündelik hayatımızın tamamında, hayatımızın içerisine gerçekten dahil ediyor muyuz?

Bir iki gün sonra hepimizin sosyal medya hesaplarında “3 Aralık Dünya Engelliler Günü kutlu olsun” gibi paylaşımlar göreceksiniz. Birkaç kelimenin yan yana dizildiği, edebi ifadelerin bir araya geldiği paylaşımlar… Peki, bu ifadeler ne kadar samimi? 

Ertesi gün sosyal hayatın içerisinde, özel bireylerin yaşadıkları zorlukları, onların hayata entegre olmalarını ve yaşam akışı içerisinde bizimle beraber olmalarını ne kadar kıymetli görüyoruz?

Metropol caddelerinde engelliler için ayrılmış geçiş güzergahlarına park edilmiş araçlar, bir sosyal hayatta konserlerde, festivallerde onlar için ayrılmış yerleri işgal edenler, özel sektörde engelli bireylerin istihdam sorunsalı… Aklıma gelen ilk birkaç örnek bunlar.

Zorluklarla gerçekten büyük mücadeleler veren ve bu mücadeleleri takdir edilmesi gereken özel bireyler, engelleri aşma yolculuklarında bir de diğer insanların hak gasplarına maruz kalıyorlar. Sosyalleşmelerini kolaylaştırmamız gerekirken, at gözlüklerini takmış, sadece “ben” diyen insanlar yüzünden, özel bireylere yaşantıyı çile haline dönüştürüyoruz. 

Unutmayalım, bu dünyada sadece biz yokuz. İnsanların, canların ve bütün canlıların huzurlu yaşamı için dünden çok daha fazla anlayışlı olmalıyız. 

Gökyüzünü sadece kendi pencerelerimizden izlemeyelim. Baktığımız her yeni pencere, gökyüzünün maviliğini hepimize aynı güzellikte sunacak. Engelleri aşan bireylerin önünde acaba engel biz miyiz?