Geçtiğimiz hafta İstanbul'da, içimizdeki masumlar hürmetine merhametli olan Rabb'imiz, hava sahifesini yazdı, bozdu değiştirdi. Sonunda bize rahmetini kar ve yağmur olarak gönderdi.

    Her şeyi zâhire bakarak değerlendiren cahil ve bencil insan sıcaklık ve kuraklıktan şikâyet ettiği gibi bunu da beğenmedi, felâket ve kara kış olarak yorumladı. Arızalar sebebiyle toplu taşımalarda mahsur kalanlar, çatılarını onarmayanlar, dere yataklarında evi olanlar kendi hataları sebebiyle zarar gördükleri halde yağdırılan rahmeti beğenmeyip söylendiler. Camlarını yeni silen hanımlar da bu kafileye dahil oldu. 

    Şükürsüz insan "O ki yarattığı her şey güzel yaptı" âyetinin gereği "Bazı şeyler ya bizzat güzeldir ya da netice itibarıyla güzeldir" sırrını anlamadı. Güz mevsimindeki o celâli esma tecellileri altında cemâli esmaların mazharı olan baharın geleceğini düşünemedi.

    Bir bahçıvan bir meyveyi elde etmek için toprağı kazar, ağacı sular, budar. Zâhir'de eziyet gibi görünen bu durumun aslında bir rahmet olduğuna hükmedilir. Bir cerrahın ameliyat yaparken yaptığı şeyler çirkin gibi görünse de netice itibariyle güzeldir. 

    Kâinatta nokta kadar dahi yer etmeyen insan her şeye, kendine bakan vechesiyle değerlendirdiğinden Allah hakkında su-i zan yaptığının farkında değil. Bir şeyin kıymeti onun Sâni'ine bakan yüzündedir yani mühim olan o şeyde tecelli eden esmalardır. İnsana bakan faydaları daha geri plandadır. Kar ve yağmurun yağdırılması da bu açıdan değerlendirilmelidir.

     Bir de seri-üs seyr olan bu zamanın insanının hayatına sosyal medyanın girmesi ile rahmet gönderildiği zamanlarda story atmak için anlamsızca bir çaba içine giren tâife var ki insanı hayrette bırakıyor. Normal zamanlarda tembellik edip rahmet zamanı hiç üşenmeden çay, kahve hazırlayan bazen de yetiştiremeyip boş kupalarla poz veren storyciler. Bu zamanlar aslında tefekkür etmek için, sakin olmak için, yavaşlamak için en uygun zamanlar.. Bütün mevcudat, her şey insanın okuması için Allah'ın gönderdiği mektuplardır. Biz ekseriyetle bu mektupları açmadan okumadan manen yırtıp atıyoruz. Gönderilen yağmurda, karda çok fazla esma tecellileri var. "Yaradan Rabb'inin ismiyle oku" diyor Allah. Her birini ayrı bir melek indiriyor onların. Usulca, yavaşça bizi incitmeden. O meleklerden her birine kıyamete kadar da tekrar sıra gelmiyor ve kar tanelerinin tasarımlarının her birinin farklı olması aynı parmak izlerimiz gibi... "Sanatına akılların hayran olduğu Allah her türlü kusurdan münezzehtir" deyip secde etmek gerekiyor. Dünyanın bütün tasarımcıları bir araya toplansa bu tasarımlara yetişemez, gücü yetmez. Bizler ülfet perdesi altında bunları göremiyoruz. Hep bir telâş içindeyiz. Fotoğraf, video çekme telaşı yani beğenilme telaşı. Aslında bu kadar uğraşmaya gerek yok. Her bir kar tanesini ayrı ayrı melek indirdiği gibi bizim her yaptığımızı her an kaydeden ve arşivleyen melekler de mevcut. Biz çektiğimiz fotoğraflara filtre koyup çirkin bulduğumuz şeyleri örtmeye çalışıyoruz  fakat onlar içimizi dışımızı olduğu gibi kaydediyorlar. Tevbe ve istiğfar ile dua ve sadaka vesilesiyle beliki Allah Afüvv, Gafur, Settar isimleriyle hatalarımızı siler, filtreler. Umudumuz bu yöndedir fakat insanlar yerine kendimizi Allah'a beğendirmeye çalışsak bir nevi manevi yağmur olan gözyaşlarımızla secdelerde O'na güzel pozlar versek riyâsız.. Yaptığımız hiç bir şey boşa gitmez.

     Evet her şey ya bizzat ya da neticeleri itibariyle güzeldir. Perdeleri aralayıp çirkin gibi görünen şeylerin altındaki adaleti, rahmeti, hikmeti görmektir mühim olan. Her şey Allah'ın kendisini bize tanıttırmak için gönderdiği mektuptur. İnsanın bu dünyaya gönderiliş vazifesi o mektupları okumaktır. Cahil ise o mektubu okumadan yanından geçip gidendir.