Erdoğan gerek dönüşte gazetecilere yaptığı açıklamada gerekse de CBC televizyonuna verdiği mülakatta ABD'nin terör örgütü PKK/PYD'ye yönelik desteğinin sürdüğüne dikkat çekerek sert tepki gösterdi.
Birleşmiş Milletler’in (BM) 76. Genel Kurulu toplantısı için Washington’da bulunan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve ona eşlik eden Türkiye heyetinin ABD’li yetkililerle yaptıkları görüşmelerde ABD tarafının ilişkileri düzeltmek yerine gerginliği daha da arttıracak adımlar atma niyetinde olduğu görüldü.
Erdoğan gerek dönüşte gazetecilere yaptığı açıklamada gerekse de CBC televizyonuna verdiği mülakatta ABD’nin terör örgütü PKK/PYD’ye yönelik desteğinin sürdüğüne dikkat çekerek sert tepki gösterdi.
Aynı günlerde PYD heyetinin Beyaz Saray’da ağırlanması ve de ABD’nin 2022 bütçesinde YPG’ye 177 milyon dolar destek ayrıldığının açıklanması Erdoğan’ın tepkilerinin ne denli yerinde ve haklı olduğunun göstergesi.
Dikkat edilecek olursa Ankara-Washington ilişkilerindeki gerginliğin dozunun artmasına paralel olarak Türkiye’de muhalefetin sesi daha bir gür çıkıyor.
Yine öyle oldu.
Ne demişti Biden?
“Erdoğan’ı devirmek için muhalefeti destekleyeceğiz.”
Ancak ABD’nin hesap ve planları Erdoğan’ı devirmek ile sınırlı değil.
Hesap ve plan Türkiye’nin bölünüp parçalanması hatta daha ötesi ülkede büyük bir iç savaş ve kaos çıkarılması.
Yani Türkiye’nin Irak ve Suriye’ye dönüştürülmesi.
Erdoğan’ı devirmek bu amaca ulaşma hesaplarının bir ayağı.
Bu ifadelerin hiçbiri hamasi, siyasi ifadeler değil.
Son 10 yıl içinde Türkiye içinde ve çevresinde yaşanan gelişmeler ile ABD’nin ne yapmaya çalıştığını doğru okuyan herkes zaten böyle bir hesabın ve planın varlığını görebiliyordu.
Gelişmeler, ABD tarafının bir kez daha Türkiye’ye yönelik böyle bir yıkım süreci için yeniden düğmeye bastığına işaret ediyor.
Ancak ABD’nin bu yeni hamlesinin daha öncekilerinden çok daha tehlikeli bir boyutu var.
Belirttiğimiz gibi daha önceki her hamlenin Erdoğan’ı devirmeye çalışmak gibi bir boyutu vardı ki içerde CHP’nin başını çektiği muhalefet tarafı, hamlenin bu boyutu için yoğun bir uğraş içine giriyordu.
Ancak bu kez yine aynı ekibin Erdoğan’ın devrilme planlarının ötesinde doğrudan Türkiye’nin bölünüp parçalanması hatta yıkılmasını kapsayan bir planın içine girdikleri görülüyor.
Şimdi, bu değerlendirmeye konu olan gelişmelerin özetle aktaralım.
Malum, Afganistan’dan çekilmesi süreciyle eş zamanlı olarak ABD’nin Irak ve Suriye’den çekilme planları tartışılıyor.
Ancak ABD’nin bu iki ülkeden çekilmeden önce yukarıda sözünü ettiğimiz Türkiye’nin bölünüp parçalanmasını öngören planlarının ilk ayağı olan Suriye ve Irak’ta PKK/PYD güdümünde bir terör devlet oluşumu için çabalarını yoğunlaştırdığı görülüyor.
Suriye’de PYD ile yapılan görüşmelerin sıklaşması, aynı şekilde bunlardan bir heyetin Beyaz Saray’a davet edilerek ağırlanması ve de 2022 bütçesinden bunlar için 177 milyon dolar gibi devasa bir bütçenin ayrılması bunlara işaret ediyor.
Ancak ABD, Ankara’nın ne pahasına olursa olsun Suriye’de PYD/YPG’nin denetimindeki bir terör oluşumuna izin vermeyeceğini bildiği ve Türkiye’nin müdahale olasılığını azaltmak için bu ülkedeki Kürt grupları da PYD ile bir araya getirip anlaştırma çabalarını da yoğunlaştırdı.
Hatta bölgeden alınan bilgiler ABD’nin bu konuda Rusya ile anlaşmış olma ihtimalinin güçlü olduğunu da gösteriyor.
Aynı ABD, yine aynı planın bir parçası olarak Irak’ta da Kuzey’deki Kürt yönetimi ile PKK’yı uzlaştırmak için de uzun süreden bu yana çaba gösteriyordu ancak bu planın hem kendileri için hem de Kürtler için büyük bir yıkım olacağını gören Barzanilerin KDP’si, bu plana karşı direniyordu ve hala bu dirençlerini sürdürüyorlar.
Yukarıda belirttiğimiz gibi yeni ve en tehlikeli olan, Irak ve Suriye’de bir terör devleti oluşturma kapsamında PKK/PYD ile Kürt grupları uzlaştırma çabalarıyla eş zamanlı olarak içeride de başını CHP’nin çektiği muhalefeti PKK’nın siyasi kolu HDP ile ittifak konusunda çıtayı yükseltmesi.
Şimdi HDP ile ittifak konusunda çıtanın yükseltilmeye başlanmasıyla birlikte değerlendirildiğinde CHP heyetinin geçtiğimiz haftalardaki Erbil ziyaretinin KDP ile PKK arasındaki gerilimi düşürmeyi amaçlayıp amaçlamadığı yönündeki kuşkular daha da arttırıyor.
Bu anlamda CHP’nin içine girdiği sürecin çok tehlikeli olduğunun bir kez daha altını çizmek gerek.
CHP’nin HDP ile ilişkileri asla çözüm süreci ile eş değer ya da benzer görülemez, gösterilemez.
ABD’nin terör örgütü olarak gördüğü Taliban ile yakın zamanda yaptığı görüşmeler gibi her devlet yeri geldiğinde, gerekli gördüğünde terör örgütleriyle gizli ya da açık temaslar kurabilir, görüşmeler yapabilir hatta masaya da oturabilir.
Çözüm sürecinde de bu yapılmıştır.
Birçoklarının aksine bana göre çözüm süreciyle, büyük çoğunluğu devlet içindeki FETÖ’cü unsurların neden olduğu hatalara rağmen Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en doğru adımı atılmıştır.
Anımsanacak olursa çözüm sürecinden önce HDP’nin bazı gösterilerine onbinlerin, yüzbinlerin katıldığı oluyordu.
Çözüm süreciyle o onbinler, yüzbinler hatta milyonlar PKK ve HDP’nin Kürtlerin sorunlarının çözümü konusunda hiçbir ajandaya sahip olmadığını aksine çözümün önünde engel olduklarını hatta bizzat sorunun kaynağı olduğunu gördüler.
O nedenle sonrasında hiçbir eylemlerine destek vermediler.
Bu farkındalık çözüm sürecinin en büyük kazanımıdır.
Çözüm süreci olmasaydı o geniş kitleler böyle bir realitenin farkına varmamış olsaydı Türkiye, Suriye’ye dönüşmüş olabilirdi.
Kimse böyle bir ihtimali yadsımasın.
ABD, böyle bir süreç için yeniden düğmeye basmış görünmektedir.
Bir kez daha altını çizerek belirtmek gerekir ki burada en büyük tehlike, bu ülkenin kurucu partisinin genel başkanı ve ekibinin ülkenin yıkım senaryoları içinde doğrudan bir oyuncu olarak rol almış olabileceğini gösteren gelişmelerdir.
Başta CHP’ye oy ve gönül verenler olmak üzere devletinin ve ülkesinin varlığını ve geleceğini düşünen Türkiye’deki tüm siyasi çevrelerin, her bir bireyin bu tehlikeleri görerek buna karşı tavır ve pozisyon olması şarttır diye düşünüyorum.