Taksi ihaleleri dahi siyasi kaygılarla olduğunu sandığım şekilde gerçekleştirilemiyor.
İstanbul’un trafik sorunu her geçen gün büyüyor. Toplu taşımalar kalabalıklaşıyor. İnsanlar sıkış tıkış araçlarda sıkış tıkış bir yolculuk tecrübesi deneyimliyor. Tüm bunlar olurken bir taraftan da taksici baskısı yiyorlar. Müşteri değil, taksi seçim yapar durumda konumlanıyor.
Taksi ihaleleri dahi siyasi kaygılarla olduğunu sandığım şekilde gerçekleştirilemiyor.
Koca şehir adeta UBER’e yahut kendi uberine ihtiyacı olduğunu bağırıyor.
Birçok ülke çok başarılı ulusal dijital taşımacılık uygulamalarıyla insanlarının refahını artırırken İstanbullu’ ya eziyet ediliyor. (Mesela Maleyza’da Grab, Endonezya’da Go-Jek ülkeye değer katıyor.)
Hatta şu artık söylenebilir; İstanbullu Türkiye’nin Afrikalısı gibi her yakalayan sömürmek için bir yol arıyor.
Taksiler standart tarife uyguluyor. Yoğunluk saatleri ile gevşek saatler arasında bir fiyat farkı oluşmuyor. Bu piyasa anlamında etkinsizlik demek…
Güvenlik standartları düşük araçlarda yolcu taşınıyor. Bu deprem anında çürük bir evde olmakla aynı şey…
Şoförün hak etmediği donanımda bir araç işe koşuluyor. Bu çalışma şartlarının elverişliliği anlamında sorun…
İşte tam bu noktada taksi camiası da ikiye ayrılıyor; birinci grup şoförler, ikinci grupsa plaka sahipleri.
Kalabalık olan grup, şoför grubu; 70 bin kişi civarı. Siyasi değer kalabalıktan geliyorsa şoförler zaten uber tipi bir yapılanmada doğrudan kendi işlerine sahip olacak ve refahları yükselecek. Dahası şoförler hangi konforda araç sürmek istediklerine kendileri karar verecek.
Elbette yeni durumda araç, müşterinin de tercihi olacak. Hem müşteri gevşek saatlerde daha uygun maliyetle taşıma hizmeti alabilecek. Hem de daha konforlu, güvenlikli, nezih bir yolculuk deneyimi edinecek.
Tüm bunlar olurken araç sahipliği daha az önemli olacak. Böylece bir taraftan da trafiğin rahatlaması ve parklanmanın daha az sorun olması beklenecek. Araç fiyatlarında bir oynaklık oluşmayacak şekilde şoförlerin araç talebiyle araç sahipliğinden vazgeçme eğilimi denge çıkaracak.
Geriye de plaka sahipleri kalacak.
Plaka, bir rant alanı olarak sunulduğundan beri beklenti içinde yatırım yapmış olduklarından bu grubun haklarının korunması gerekecek. Bu kişiler ya da gruplar zaten haklarını 15 milyon olduğu varsayılan İstanbullu’ ya karşı dahi bir biçimde koruyabilecek etkinliğe sahip olduklarından bir çözüm elde etmeleri muhtemel. Hem az sayıdaki şirketleşmiş yapı plakaların çoğunluğunu tutuyor. Ellerindeki plakaların toplam tahmini değeri ise 45 milyar TL.
Bu tutar dahi toplam milli servet bakımından sıkıntı değil. Çünkü Türkiye zaten rahatlıkla bu alanda Unicorn çıkarabilir. Hatta tek başına İstanbul dahi Unicorn çıkarabilir. Milyarlarca dolarlık bir değer elde edebilir.
Ve bu olacak. Geciktirmenin gereği yok. Sistematik ve verimli biçimde bir an evvel değişimi başlatmak bekleniyor. Turist dahi destinasyon seçimini artık uber tipi taşıma imkanlarının varlığı üzerinden biçimlendirirken Türkiye geciktikçe çağdışı kalıyor.
Artık hem dünyada hem Türkiye’de rantın toplumun mutluluğu, sağlığı, konforu karşısındaki sosyolojik gücü kırılıyor. Yani rant sahiplerinin topluma yaklaşımıyla toplumun rant sahibine yaklaşımı arasındaki makas kapanıyor. Üstelik Türkiye özelinde imtiyazlar Osmanlı’dan bu yana travma olmuşken plaka türü uygulamalar ekonomiyi her geçen gün daha fazla rahatsız ettiğinin görülmesi gerekiyor.