Sanırım bu yazıya şöyle başlamalıyım; Töre kelimesinin bugün bildiğimiz manadaki örf, gelenek, âdet sözcükleriyle alakası yoktur.

TÖRE OYUNU VE KUTADGU BİLİG

Töre eski Türklerdeki hikmet bilgisidir. Hatta belli yörelerdeki töre adına işlenen cinayetlerle hiçbir ilgisi yoktur. Töreyi kadim bir bilgiden koparıp âdi bir cinayete kurban etmek kimin nasıl aklına gelmiştir? Planlı ve kastî bir çalışmanın ürünü olabilir mi? Töre yani Türklerin kadim bilgisi olan hikmet geleneğinin çarpıtılıp hukuk metnine kasten adam öldürmenin adı olarak yerleştirenler kimdir? Bu gücü nerden alabilmişlerdir?

Töre nedir?

Töre bir milletin yani Türk’ün dünya görüşü; inanış, yaşayış üslubudur. Kutadgu Bilig adlı eser ise Yusuf Has Hacip’in yazdığı Türk kimliğini yansıtan bir ana metindir. Bu eser Türklerin İslam olmadan önceki töre bilgisinin kayıt altına alınması gerekliliği sonucunda devrin hükümdarın arzusu ile yazılmıştır. Kutadgu Bilig adlı eser, 2019 yani içinde bulunduğumuz bu yıl UNESCO tarafından, yazılışının 950. yılı vesilesiyle anma ve kutlama yıldönümü arasına alınmıştır. Töre kapsamlı anlatılması ve sindirilmesi gereken bir konudur. Konu ile ilgili daha ayrıntılı bilgi için Dr. Sait Başer’in eserlerine özellikle başvurulmalıdır. Kısaca anladığımızı anlatmaya çalışırsak Yusuf Has Hacip kitabı Kutatgu Bilig’te töreyi, dört kavram çerçevesinde oluşturuyor; Töre, Kut, Akıl, İrfan. Töre ilahi bir kanun, fıtrat, bireysel ve toplumsal ahlak, dünya sistemi ve görüşüdür. Tüm bu kavramları içinde barındıran bir değerler düzenidir. Türkler tarih boyunca bir adalet nizamı etrafında değerlerini inşa etmişler. Birçok makalesinde Dr. Sait Başer “Türk kimliğinin esaslarını törede aramak gerekir. Adı Türk olan bir boy yoktur. Ama töreyi benimseyen boylar Türk adı etrafında toplanmışlardır. Medeni kimliktir Türk. Etnisiteye bağlı değildir” der.

Töre Oyunu

Turgut Özakman tarafından 1985 yılında tiyatro oyunu olarak yazılan ve ne yazık ki Töre adıyla sahnelenen dans tiyatrosu bu hafta Kültür Bakanlığı tarafından sahnelenmeye başlandı. Tahmin edileceği gibi bu oyundaki töre, 2005 yılında Türk Ceza kanununa “töre saikiyle” töre cinayetleri olarak bilinen namus davalarının konusunu içeriyor. Oyun 1900’lü yıllarda geçtiği söyleniyor. O yıllarda namus adına cinayet işlense bile bunun adı töre miydi bu da ayrı bir araştırma konusu? Ancak biz töre cinayetlerini özellikle 80’li yıllardan sonra, yoğun olarak da 90’lı yıllarda ana akım medyanın manşetlerinde en üst perdeden duymaya başlamıştık. Sistemli bir ekme kuramına maruz kalan toplum, töre cinayetlerini kanıksadı ve zaten on yıllardır Türk kimliğini bir ulus kimliğine bağlama projesi neticesinde de ortaya kimlik üzerinden oluşturulan bir ayrışmanın içinde buluverdik kendimizi. Bir kültür sanat eserinin bu yanlış ve kasıtlı olmadığını umduğum oyunun genlerimizle örtüşmediğini söylemek istiyorum. Bu konuda Kültür Bakanlığımızın dikkatini çekmek istiyorum. Töre oyunun! Türk anlama ve inanma değerleri üzerine oynanan bir oyun olduğunu belirtmeliyim.

Kutadgu Bilig’in mesajı

Türkler sınıfsız bir topluluk oluşturmuşlardır. Türkler, birikimlerini kimlik üzerinden değil, değerler üzerinden inşa ettiler. Geri dönüp izleri takip ettiğimizde yolda; Mevlana, Yunus Emre, Hacı Bektaş Veli, İbnül Arabi, Konevi, Hacı Bayramı Veli, Pir Sultan Abdal daha burada adını sayamadığım nice sultanları göreceğiz. O zamanda kimlik problemimiz ortadan kalkacak Türk müyüz, Kürt müyüz, Çerkez miyiz? Bunlara bakmayıp bizi birbirimize kenetleyen o kadim öğretinin halkasına buluşacağız. Yani Töre’nin etrafında kenetleneceğiz vesselam.

GÖZ İZİ

Fotoğraf veya görüntü gözümüzün algıladığı bir illüzyondur. Işık ve gölgenin bize oyunudur görüntü. Gölgeler bir varlığa sahip değillerdir. Işık olmasaydı gölge olmazdı. Biz ışığın arkasını yani kaynağını değil, bize yansıyanı görüyoruz. Yukarıdaki fotoğrafta ne görüyorsun? Okula giden bir çocuk mu? Çizgilerin üzerinde bir insan mı? Gerçekte bu görüntü senin gözünden beynine giderken nasıl bir anlam haritası çiziyor? Işık senin gözüne düşerken sen onda nasıl bir iz bırakıyorsun? Gölgelerdeki ışık izi, bakanın göz izidir. Her bakan kendini görür. Her bakan kendi manasını görür. Çünkü baktığın yerde kendi izin var; gözünün izi. Güzel bak güzel izler bırak. Işığın kaynağını bulmak için yoldayız. Yoksa görüntüye hüküm koymak için değil. Seni kaynağa götürecek olan izlerdir.

AZA KANAAT ETMEK

Dünyada bir süredir devam eden bir akım var; minimalizim. Sade yaşam anlayışını öne çıkaran, özellikle eşya ve giyimde kendini gösteren bir tarz. Bizim bir deyimimiz vardır “aza kanaat etmeyen çoğu bulamaz” diye ben ona “aza kanaat eden çoğu bulur” diyorum. Sözleri olumsuzdan değil de olumludan almak lazım geldiği için. Dünyadaki bu akımın kapitalizmde de bir karşılığı var elbette. Hatta ne yazık ki demek istiyorum. Çünkü amaç kapitalizmin tüketme anlayışını kırmak. Batıdaki sloganı ise az aslında çoktur gibi bir anlama karşılık geliyor. Tüm bunları yazma sebebim ise başka. Buluşma Noktası sayfamızda yeni bir köşe açıyoruz. “Daha Azla Yaşa” köşemiz tüketim kelimesine de karşı olmak kaydıyla elimizdekini değerlendirme, tamir etme, yerel olanı tercih etme ve nihayetinde kanaat etmeyi alışkanlık haline getirecek bir format oluşturmak. Sizlerin de katkılarıyla elbette.

2019 KUTADGU BİLİG YILI

Nasihatlere göz atalım

●Hangi iş olursa olsun, sen onu tatlı dille karşıla; her işte tatlı dil kullanırsan saadet sana bağlanır.

●Diline ve gözüne sahip ol, boğazına dikkat et; az ye, fakat helal ye.

●Başkasının zararını isteme, kendin de zarar verme; hep iyilik yap, kendi heva ve heveslerine hakim ol.

●İnsan nadir değil, insanlık nadirdir. İnsan az değil, doğruluk azdır.

●Çok mal aç gözlüyü doyurmaz. Ecel gelince pişman olur, fakat artık işini yoluna koyamaz.

●Çok dinle fakat az konuş. Sözü akıl ile söyle ve bilgi ile süsle.

●Gurur faydasızdır, o insanları kendinden soğutur. Alçak gönüllülük ise insanı yükseltir.

●Halka faydalı ol, onlara zarar verme!

●Her bakımdan tam zengin olmak istersen, kanaatkâr ol. Böylece kendi nasibini elde etmiş olursun.

●Huzur istersen zahmet ile birlikte gelir. Sevinç istersen kaygı ile birlikte bulunur.

●İşe acele ile girme, sabır ve teenni ile hareket et. Acele yapılmış olan işler yarın pişmanlık getirir.

●Öfke ve gazapla işe yaklaşma; eğer yaklaşırsan, ömrü heder edersin.

●Yalnız kendi menfaatini gözeten dosta gönül bağlama. Fayda görmezse, sana düşman olur, ondan vazgeç.

“Daha Azla Yaşa”

KANAAT LOKANTASINDAKİ PORSİYON

Öğrencimle birlikte akşam yemeği için Üsküdar’daki yılların lokantası Kanaat’e gittik. Ayıptır söylemesi birer porsiyon Özbek pilavı istedik ve birer kase de yoğurt. Bir süre sonra pilavlar masaya geldi. Biz birbirimize bakakaldık. Herhalde her porsiyonda 200 gram pilav ve iri bir but et vardı. Çok bonkörler ancak bizim için bu israftan da fazlasıydı. Öğrencimle göz göze gelip garsona yöneldik. Garsondan özür dileyerek birini iptal etmesini ve diğer birini paylaşacağımızı söyledik. Pek ala bir porsiyon ikimize de yetti. Bazen sofraya gelen siparişi ayıp olur diye çevirmiyoruz ancak hem midemiz zarar görecek hem de ziyan olacaksa bunu yapmak zorundayız. Ölçülü ve sade davranış hayatın her alanına yansıdığında mutlu ve huzurlu oluruz. Fazlalık ve gereksiz harcama bizi huzursuz, mutlu ve gergin yapar.

Aza kanaat eden çoğu bulur.

Sebze ve meyve

Pozitif

Hükümet son zamanlarda fahiş şekilde artan sebze ve meyve fiyatlarına dur demek için harekete geçti. Büyükşehirler başta olmak üzere özellikle İstanbul’da mobil araçlarda, çadırlarda ilk etapta domates, salatalık, ıspanak, patates, soğan, patlıcan ve biber olmak üzere halka satış başladı. Bu çalışma umarız fırsatçılara ders olur ve tanzim satışlar çoğalır. Böylelikle de vatandaş haftalık pazarı beklemek yerine istediği zaman pişireceği kadar günlük alır ve ihtiyacını giderir. Uygulama pazartesi günü başladı ve ilk günden tanzim satışların önünde kuyruklar oluştu. Geçen haftalarda pazardaki ıspanak fiyatı 10 lirayı görmüştü. Tanzim satışta ıspanak ve domates 4 lira, salatalık 6,5 lira gibi bir fiyattan satılıyor. Güzel bir uygulamada şu; ürünler naylon poşet yerine bez torba ve kese kağıdına koyularak müşteriye veriliyor.

Negatif

Bu arada bu güzel uygulamanın sağlığımıza örnek teşkil edecek şekilde tanzim edilmesi daha yerinde bir davranış olurdu. Mesela bu satış noktalarında sadece mevsime ait sebze ve meyvelerin satılması ve bu yönde bir hassasiyet gösterilmesi Sağlık Bakanlığının da bu işin içinde olması takdire şayan bir davranış olurdu. Henüz geç sayılmaz. Hatta bunu bir kamuoyunu aydınlatıcı ve bilgilendirici projeye de dönüştürülürse tam yerinde bir iş çıkar ortaya. Mesela patlıcan, domates, salatalık yerine bu mevsimde karnabahar, lahana, kereviz gibi sebzelerin olması daha doğru ve yerinde olur.

TRT 2’NİN TANITIM FİLMİ

Yaklaşık iki yıla yakındır TRT’nin bir kültür sanat kanalı açacağını duyuyoruz. Heyecanla bekliyoruz. Bu nedenle kültür sanat kanalı ifadesiyle TRT2’nin dönüşü sosyal medyada duyuruluyor. TRT 2 çok yakından takip edip, yapıcı eleştirilerimle katkıda bulunacağım bir mecra olacaktır. Tanıtım filmi ile başlayabilirim mesela. Film girişte Anjelika Akbar’ın piyanodaki görüntüsü ile başlıyor ve bütün film Akbar’ın kendi bestesi olan Rainbow ile devam ediyor. Arada farklı sanat dallarında başarılı (!) isimler gösteriliyor. Tenor, şair, ressam, yazar, müzisyen, tarihçi, oyuncu, orkestra şefi, felsefeci, gazetecilerden oluşan isimler bir bir ekranda geçiş yapıyorlar. Ancak bir konuda çok acımasız olmak zorundayım. O da Türkiye’nin devlet kanalında kendi müziğimizden bir tek ismin bu tanıtım filminde olmaması beni çok rahatsız etti. Cumhurbaşkanlığı Devlet Korosu diye bir kurumumuz var. Itri, Dede Efendi ve niceleri var. Klasik kemençe sesi duymadan bir rebap, tambur, sazının tınısını yüreklerimizde duymayacaksak TRT 2’nin kendi kültürümüz adına bize vereceği yarar nedir? Bu filmde Akbar’ın piyanosundan çıkacağı sese ilaveten kendi sazlarımızın da sesleri bir armoni haline kulaklarımıza gelmeliydi. Daha minyatür, tezhip, çini ve diğer sanatlarımızı saymadım bile. Mesela bir meddah kültürümüz var öyle değil mi? Bu bir başlangıç deyip hayırlar dileyelim. Takipteyim.