Satılan mal ya da hizmetin özelliğine kusurlu görülmesi ya da uygun olmaması halinde “reklamasyon" adı altında fiyat indirimleri başta tekstil sektörü ve birçok sektörlerde çoğunlukla karşımıza çıkıyor.

Piyasa uygulamalarında “iskonto biçiminde reklamasyon”, “iade şeklinde reklamasyon” ve “tazminat-ceza niteliğinde reklamasyon” olarak çeşitli reklamasyon türleri ile karşılaşıyoruz.

Bugünkü yazımda, uygulamada sıkça karşılaştığımız Reklamasyon uygulaması ve türlerini, belgelendirilmesi ile güncel mevzuat karşısındaki durumuna bir göz atalım…

REKLAMASYON NEDİR?

İhraç edilen malların eksik çıkması, alıcı tarafından istenen nitelikleri taşımaması, sipariş koşullarına uymaması, düşük kalitede olması, siparişlerin zamanında alıcı firmaya teslim edilememesi v.b. nedenlerden ötürü, yurt dışında mukim alıcının ihracatçıya ihracat bedelinin bir kısmını ödememesine (veya ihracat bedelinin tamamının daha önce tahsil edilmesi durumunda isabet eden kısmın ihracatçıya geri ödenmesine) genel olarak “reklamasyon” adı verilmektedir.

Reklamasyon faturası, satışı gerçekleştirilen malın yeterli özellik, nitelik, kalite ve belirlenen standarda uygun olmaması nedeniyle alıcı ve satıcının uzlaşarak belirlediği yeni duruma uygun olarak, alıcı tarafından düzenlenen belgedir.

Satışı yapılan malın evsafına uygun olmaması veya kusurlu olmasından dolayı ortaya çıkan reklamasyon adı verilen fiyat indirimleri, özellikle tekstil sektörü ve diğer sektörlerde sıkça karşılaşılan bir uygulama olduğunu belirtelim.

REKLAMASYONDA BELGELENDİRME

Reklamasyon işlemlerde belgelendirme düzeni için Vergi Usul Kanununda geçen hükümleri inceleyelim.

VUK Madde 3

“A) Vergi kanunlarının uygulanması:

…Vergi kanunları lafzı ve ruhu ile hüküm ifade eder. Lafzın açık olmadığı hallerde vergi kanunlarının hükümleri, konuluşundaki maksat, hükümlerin kanunun yapısındaki yeri ve diğer maddelerle olan bağlantısı göz önünde tutularak uygulanır.

B) İspat: Vergilendirmede vergiyi doğuran olay ve bu olaya ilişkin muamelelerin gerçek mahiyeti esastır.
Vergiyi doğuran olay ve bu olaya ilişkin muamelelerin gerçek mahiyeti yemin hariç her türlü delille ispatlanabilir. Şu kadar ki, vergiyi doğuran olayla ilgisi tabii ve açık bulunmayan şahit ifadesi ispatlama vasıtası olarak kullanılamaz.

İktisadi, ticari ve teknik icaplara uymayan veya olayın özelliğine göre normal ve mutad olmayan bir durumun iddia olunması halinde ispat külfeti bunu iddia eden tarafa aittir.”

VUK Madde 227

“Bu Kanunda aksine hüküm olmadıkça bu kanuna göre tutulan ve üçüncü şahıslarla olan münasebet ve muamelelere ait olan kayıtların tevsiki mecburidir...”

253 Sıra Nolu VUK Genel Tebliği (B bölümü)

“Vergi Usul Kanunun kayıt nizamına ilişkin 215 inci maddesinde, bu Kanuna göre tutulacak defter ve kayıtların Türkçe tutulmasının mecburi olacağı belirtilmiş, 227 nci maddesinde de "Bu Kanunda aksine hüküm olmadıkça bu Kanuna göre tutulan ve üçüncü şahıslarla olan münasebet ve muamelelere ait olan kayıtların tevsiki mecburidir." hükmü yer almıştır. Söz konusu kayıtların ise aynı Kanunun 229 uncu ve müteakip maddelerinde yer alan belgelerden herhangi biri ile tevsik edilmesi gerekmektedir...”

Konuya ilişkin, Danıştay Dördüncü Dairesinin emsal bir kararı ise aşağıdaki gibidir;

Ticari kazancın tespitinde dikkate alınması gereken reklamasyon giderlerinin tevsiki için bu giderlerin yasal değeri olan belgeler ile ispatlanıyor olması gerekmektedir.

Reklamasyon giderlerine esas belgelerin gerçeği yansıtmadığı yolunda bir tespit yapılmadan sadece ispat edici vesika aranmasının yeterli olmayacağı, belge düzenine uygun olmaması nedeniyle gider kaydının reddinin kabul edilemeyeceği belirtilmiştir.

Dolayısıyla Türk Vergi Mevzuatı’na göre bir belgenin geçerli olması ve ispat edici bir belge olarak kabul edilebilmesi için yukarıda belirtilen yasal düzenlemelere uygun olarak düzenlenmiş bir belge olması gerekmektedir.

Yurtdışında mukim firma tarafından düzenlenen faturanın ise ilgili ülke mevzuatına göre kabul edilen bir belge olması ve yine ilgili ülke mevzuatına uygun olarak düzenlenmesi gerekmektedir.

Yer verdiğimiz hüküm ve açıklamaları değerlendirdiğimizde;

Bir ihracatçı firma tarafından düzenlenen reklamasyon faturasında yer alan tutarın,

·         Yapılan işin mahiyetine uygun olması ve iş hacmi ile mütenasip olması,

·         Vergi Usul Kanunu hükümlerine uygun tevsik edici belgelerle belgelendirilmesi,

·         Şirketin, ortakların, yöneticilerin veya çalışanların kusurundan kaynaklanmaması,

şartıyla kurum kazancınızın tespitinde gider olarak dikkate alınması mümkün bulunmaktadır.

Reklamasyon faturasında yer alan tutarın kurum kazancının tespitinde gider olarak dikkate alınabilmesi için reklamasyon tutarlarının gerçeğe uygun, iktisadi, ticari ve teknik icaplara uygun olması, sözleşme vb. kanıtlar ile ispatlanabiliyor olması gerektiğini hatırlatalım.

REKLAMASYON İŞLEMİNİN VERGİ KANUNLARI AÇISINDAN DEĞERLENDİRİLMESİ

5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanununun 6 ncı maddesinin birinci fıkrasıyla kurumlar vergisinin, mükelleflerin bir hesap dönemi içinde elde ettikleri safi kurum kazancı üzerinden hesaplanacağı; ikinci fıkrası ile de safi kurum kazancının tespitinde 193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun ticari kazanç hakkındaki hükümlerinin uygulanacağı ifade edilmiş olup kurum kazancının tespitinde Kurumlar Vergisi Kanununun 8 inci maddesi ile Gelir Vergisi Kanununun 40 ıncı maddesinde yer alan giderler indirilebilecektir.

193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun 37’nci maddesinde, her türlü ticari ve sınai faaliyetlerden doğan kazançların ticari kazanç olduğu belirtilmiş olup, anılan Kanunun 38 inci maddesinin birinci fıkrasında;

"Bilanço esasına göre ticari kazanç, teşebbüsteki öz sermayenin hesap dönemi sonunda ve başındaki değerleri arasındaki müspet farktır. Bu dönem zarfında sahip veya sahiplerce:

1- İşletmeye ilave olunan değerler bu farktan indirilir;

2- İşletmeden çekilen değerler ise farka ilave olunur.

Ticari kazancın bu suretle tespit edilmesi sırasında, Vergi Usul Kanununun değerlemeye ait hükümleri ile bu kanunun 40 ve 41 inci maddeleri hükümlerine uyulur."

Bir masrafın genel gider kapsamında gider yazılabilmesi için; harcamanın yapılmış olması, harcama ile iş arasında açık ve güçlü bir illiyet bağı bulunması, giderin keyfi olmaması, yani kazancın elde edilmesi için mecburi olarak yapılması, yapılan gider karşılığında gayri maddi bir kıymet iktisap edilmemiş olması ve maliyete dahil edilecek giderlerden olmaması ile harcamanın işin önemi ölçüsünde yapılmış olması gerekmektedir.

Kanunun 40’ıncı maddesinin üçüncü bendinde; işle ilgili olmak şartıyla, mukavelenameye veya ilama veya kanun emrine istinaden ödenen zarar, ziyan ve tazminatların safi kazancın tespitinde gider olarak dikkate alınabileceği belirtilmiştir.

Kurumlar Vergisi Kanununun 11’inci maddesinin birinci fıkrasının (g) bendinde "sözleşmelerde ceza şartı olarak konulan tazminatlar hariç olmak üzere kurumun kendisinin, ortaklarının, yöneticilerinin ve çalışanlarının suçlarından doğan maddi ve manevi zarar tazminat giderleri" nin kurum kazancının tespitinde indirim konusu yapılamayacağı hükme bağlanmıştır.

Ticari kazancın tespitinde "dönemsellik ilkesi" ile "tahakkuk esası ilkesi" olmak üzere iki temel ilke geçerlidir.

Tahakkuk esası ilkesinde, gelir veya giderin miktar ve mahiyet itibariyle kesinleşmiş olması yani geliri veya gideri doğuran işlemin tekemmül etmesinin yanı sıra, miktarının ve işlemden kaynaklanan alacağın veya borcun ödeme şartlarının da belirlenmiş olması gereklidir.

Tahakkuk; gelirin ve giderin mahiyetinin kesinleşmesi ve kişiselleşmesiyle birlikte, hukuken istenebilir duruma gelmeyi sağlayan işlemin ve olayın gerçekleşmesidir.

Mahiyeti ve tutarı itibarıyla kesinleşme, taraflar arasında mevcut ticari ilişkide edimlerin eksiksiz yerine getirilmesi suretiyle karşılıklı mutabakatla belirlenen bedele hak kazanılması ve bu bedelin belirginleşerek kesinleşmesini ifade eder.

Bu esas dikkate alındığında, bir gelir veya gider unsurunun özel bir düzenleme bulunmadığı sürece, mahiyet ve tutar itibariyle kesinleştiği dönemin kazancının tespitinde dikkate alınması gerekmektedir. Dönemsellik ilkesi ise bu gelir veya giderin ilgili olduğu döneme intikalinin sağlanmasıdır.

KATMA DEĞER VERGİSİ AÇISINDAN DEĞERLENDİRME

Katma Değer Vergisi Kanunu'nun 35 inci maddesinde;

malların iade edilmesi, işlemin gerçekleşmemesi, işlemden vazgeçilmesi veya sair sebeplerle matrahta değişiklik vukubulduğu hallerde, vergiye tabi işlemleri yapmış olan mükellefin bunlar için borçlandığı vergiyi; bu işlemlere muhatap olan mükellefin ise indirme hakkı bulunan vergiyi değişikliğin mahiyetine uygun şekilde ve “değişikliğin vukubulduğu dönem içinde” düzelteceği hüküm altına alınmıştır.

Satışı yapılan malların evsafına uygun olmaması veya kusurlu olmalarından dolayı ortaya çıkan reklamasyon adı verilen fiyat indirimleri matrahta değişiklik meydana getirdiği için Kanunun 35 inci maddesi gereğince işlem yapılacaktır.

Alıcı tarafından reklamasyon bedeline ilişkin olarak düzenlenecek faturalarda, reklamasyonun ilgili olduğu teslim veya hizmet ifasının tabi olduğu oranda katma değer vergisi hesaplanması gerekmektedir.

Reklamasyonun ihracı gerçekleştirilen mallarla ilgili olarak ortaya çıkması halinde, ihraç edilen mallar Kanunun (11/1-a) maddesi gereğince katma değer vergisinden istisna olduğundan, yurt dışındaki alıcı tarafından düzenlenecek fatura veya ilgili ülke mevzuatına göre fatura yerine geçen belgelerdeki reklamasyon bedeli üzerinden katma değer vergisi hesaplanmayacağını hatırlatalım...