Endüstriyel futbolun bize özgü defolarından birisi de; taraftarın seyirciye evrildiği sürecin sonunda ortaya çıkan ürünün (tribüncü) medeni dünyadaki ürün (seyirci) standartlarından oldukça uzak ve farklı olması olsa gerektir.
İngiltere, İspanya, Fransa başta olmak üzere ve en tutkulu şekilde Almanya’da tezahür eden seyirci profili ile bizdeki (özellikle İstanbul’un üç kadim kulübündeki) seyirci profilini sosyolojik olarak mukayese ettiğimizde bizimkilerin aleyhine en büyük eksiklik; tribün kültürünün oldukça çiğ/ham olması ve muhtelif isimler altında bir markalaşmış seyirci grupçuklarının finansman gelirlerinin gönüllü bağışları dışında farklı şekillerde elde edilir olmasıdır.
Günümüzde ağır iş hayatı ve ekonomik şartlar altında zorlanan özellikle genç insanların sosyalleşebileceği, kendini ifade edebileceği, toplumsal kabul görebileceği alan ve imkanlar oldukça sınırlıdır. Tribüncülük işte bu alan ve imkanlardan en bilineni ve kolaylıkla dahil olunabileni olarak öne çıkmaktadır. Bazıları dernekleşmiş, bazıları sosyal medyada markalaşmış birçoğu da sadece bir isim etrafında kümeleşmiş bu organizasyonların bilinen bazılarının en büyük gelir kaynağı bilet pazarlaması, konfeksiyon ürün üretimi ve satışı gibi işlerdir.
Bazı tribün liderleri bu işi profesyonelce ele alıp tribünde elde ettikleri gücü kulüp yönetimlerinin üstünde “Demokles’in Kılıcı” misali sallandırıp istediklerini tıkır-tıkır kulübe yaptırırken diğer bir kısım adı öne çıkmış kişiler ise etraflarında kümelenen kitleyi mafyatik bazı işte-güçte kullanmaktalar. En masumları ise kulüp yönetimlerinden ücretsiz devir aldıkları biletleri fahiş fiyatlarla pazarlayarak elde ettikleri geliri kulüple kırışmaktalar.
Ahmet Kaya’nın dediği gibi “nerden baksan tutarsızlık, nerden baksan ahmakça”.
Eski yıllarda bazı kulüp yöneticilerimizi basketbol maçında cebinden çıkardığı çil çil €uroları tribün liderlerine dağıtırken görmüştük ama artık bu işler daha profesyonelce ve el altından yapılıyor. Bilet ve kombineler satışa sunulmadan sistem üzerinden bu yapılara devredilerek onların palazlanmasına imkan tanınıyor. Bu yapılar da elde ettikleri bu maddi güçle tribünde daha fazla insana yatırım yapıyor ve bu insanların daha gür çıkan seslerinden elde ettikleri rantla git gide güçleniyorlar.
Elbette sadece kulüp aşkı, forma aşkı, renk aşkı için bir araya gelen iyi niyetli ve temiz kalmış oldukça büyük bir kitle var hal-i hazırda. Fakat bunlar yeteri kadar organize olamadıkları için sesleri daha az çıkıyor ve diğer fanatiklerin bağırış-çığırışları arasında pek duyulmuyor. 6222 sayılı kanunun uygulaması bihakkın yapılabilse bu gençlerin önü açılacak ve daha nezih bir tribüne kavuşabilecekken uygulamada karşılaşılan aksaklıklar yüzünden bu açılımdan hep uzak kalıyoruz.
Deplasmana seyirci götürürken otobüs tahsisi artık en masum talep olarak değerlendiriliyor piyasada. İaşesi, ibatesi, gittisi, geldisi, bilet parası, kumanya parası falan gibi masumane şeylerin çok ötesine geçti talepler. Yoksa sosyal medya hesaplarında poz verdikleri kıyafetleri nasıl edinecek bu gençler. Altlarındaki arabalar, marka kıyafetler, güzel ortamlar, gelirlerinin ne kadar da üst düzey olabildiğinin en büyük kanıtı.
Devlet Aklı’mızın gündemi yoğun, etrafta üçüncü dünya savaşı tamtamları çalarken böyle nispeten ufak-tefek dertlere zaman ayırmak zor olabilir ama yol yakınken bir MASAK çalışması en azından para trafiğini tespit edip kulüplerin sağduyu ile hareket etmesi için bir imkan olacaktır.
Güzel ve bol yağmurlu bir Ekim ayı dileklerimizle.