Teslimiyet sahibi olmak; korkudan, vesveseden kurtulup boyun eğmek, kendini vermek, feda etmek anlamlarına gelir.

“Kim Allah’a güvenirse Allah ona yeter.” Talak suresi ayet 3

Teslimiyet sahibi olmak; korkudan, vesveseden kurtulup boyun eğmek, kendini vermek, feda etmek anlamlarına gelir. Tevekkül ise; bir meselede, herhangi bir konuda elinden geleni yaptıktan sonra gerisini Allah'a bırakıp teslim olmaktır. Şeksiz ve şüphesiz teslimiyet ise; şüphe götürmeyen, kesinlikle bilinen, şüphesiz kesin olarak, şüpheye yer bırakmayacak şekilde iman etmek anlamında kullanılmaktadır. Pekiştirilerek ifade edilme yoludur. “Allah’ın cc. varlığına ve birliğine, meleklerin nurdan yaratılışlarına, kitapların gönderilmesine, peygamberlerin peygamber oluşlarına, ahiret gününe, öldükten sonra tekrar dirilmeye iman ettim” demektir. Bakınız Süleyman Çelebi Hazretleri Vesiletü-n Necat’ında şöyle ifade ediyor;

Enbiyânın şeksiz ol sultânıdır

Cümlesinin cânı içre cânıdır

Eşrefoğlu Rûmî ise Nutku Şerif’inde bu durumu şöyle ifade ediyor;

Erdir ol Hazrete varan

Dîdârını şeksiz gören

Yüklülere meded iren

Gel ikrâr eylegil ere

Teslimiyet; iman sahiplerinin vahye yani Kuranı Kerime ve Peygamberimiz Hz. Muhammet (as) (Hadislerine-sünnetlerine) tabi oluşlarının şeksiz ve şüphesiz bir iman gerektirdiğini anlayabilmemiz içindir. Mekkeli Müşriklerin Peygamberimize "Eğer, gerçekten Allah tarafından vazifelendirilmiş bir peygamber isen, şunu şunu yap, şunu şunu göster de, görelim" diyorlardı.

Resûl-i Ekrem Efendimiz,

"Şayet bunu yaparsam, îmân eder misiniz?" diye sordular. Onlar, "Evet, îmân ederiz" dediler. Hak davanın Peygamberi olan Allah Resulü(as) haklı bir davanın temsilcisi olduğunu gösterebilmek için Rabbimizden yardım isteyerek talebini arz ettiler. Mucize, yalnızca peygamberlerine has olan bir vergidir. Ay, on dördüydü tam yusyuvarlak dolunay halindeydi. Âlemlere rahmet bütün kâinatın yaratılış sırrı Efendimiz (as) Rabbimizin emri ve iradesiyle hareket eden Ay’a işaret parmağıyla işaret ettiler. İşaret parmaklarını kaldırmaları yeterli geldi ve ay ikiye ayrıldı. Müşriklerin istekleri üzerine ayın bir tarafı Ebu Kubeys dağında, diğer tarafı da Kuaykıran dağı üstünde iki parça halinde gözüktü.

Bunun üzerine orada bulunan Mekkeli Müşriklere “Şahit Olunuz, Şahid olunuz” diye seslendiler bu apaçık mucize karşısında bile müşrikler inat ve inkârlarından vaz geçmediler. Sihirdir, büyüdür dediler.

Bakınız Peygamberimiz Hz. Muhammet (as)’ın teslimiyetine dair Hazreti Aişe Validemiz şöyle anlatıyor;

Bir gece Rasûlullâh Efendimiz’in uykusu kaçmıştı.

“Ne oldu ey Allâh’ın Rasûlü?” diye sordum.

“Bu gece bizi muhâfaza edecek sâlih bir zât yok mu?” buyurdular. Biz bunları konuşurken dışarıdan kılıç şakırtısı geldi. Rasûlullâh (sav) Efendimiz;

“Kim o?” diye seslenince;

“Sa’d ve Huzeyfe, ey Allâh’ın Rasûlü! Sen’i korumak üzere geldik” dediler. Sonra Allah Rasûlu (as) uyudular. Hattâ düzenli bir şekilde nefes alışını işittim.

Maide suresi 67.ayetin gelmesiyle “…Allâh Seni insanlardan korur…” Hazret-i Peygamber çadırdan mübarek başlarını çıkartarak;

“Ey insanlar, artık gidebilirsiniz. Çünkü beni Allâh korumaktadır” buyurdular. Görüldüğü üzere Allah Rasulü tedbirleri aldıktan sonra Allaha tevekkül ederek uyumuşlardır. Kapıyı kapatmadan tevekkül olmaz. Atı bağlamadan tevekkül olmaz. Tedbirleri almadan tevekkül olmaz. Başımıza gelen herhangi bir şey bizim ihmallerimiz sonucunda gelmişse eğer, tedbir almadığımızdan ve tam tevekkül sahibi olmadığımızdan dolayı gelmiştir. Hz. Aişe Validemizin nakletmiş olduğu bu hususta “Rabbimizin kendilerini muhafaza edecekleri” bildirildikten sonra asla endişe etmemişlerdir. Tevekkül böylesi bir durumdur. Eğer Allah’ı (cc) biz vekil tayin edeceksek, elimizden gelen her şeyi yaptıktan sonra tevekkül etmeli yani vekil tayin etmeliyiz.

Buhari ve Müslim’de zikredilen ikinci bir örnekle yolu sürdürelim. Ebu Said el-Hudri (ra) şöyle aktarıyor; Adamın biri Rasulüllah (sav)Efendimize gelerek kardeşinin midesinin-karnının çok ağrıdığını-rahatsız olduğunu söyledi. Rasuli Zişan Efendimiz; “Ona bal şerbeti içir” buyurdular. Adam gitti kardeşine bal şerbetini yapıp içirdi. Bir müddet sonra tekrar huzura geldi. Bal şerbeti içirdim, ancak kardeşimin rahatsızlığı artırmaktan başka bir işe yaramadı dedi. Bu minvalde üç defa bal şerbetini içirmesi söylendi. Adam gitti ve geri döndüğünde ağrının geçmediğini ifade edince; Efendimiz (as) şöyle buyurdular; “Şüphesiz Allâh doğru söylemekte, kardeşinin karnı ise yalan söylemektedir.” Sonra adam bir kez daha bal şerbeti yapıp içirdiğinde kardeşinin ağrısı geçip gitti. Burada itikat, iman, amel ve teslimiyet sırrı yatıyor. Bu sırrı elde etmenin yolu ise tam bir teslimiyet içinde söylenenin yerine getirilmesinden geçiyor. Çünkü Nahl suresi 69.ayeti kerimede “Balda insanlar için şifa vardır” hükmünün hakikatini göstermek istemişler, tam bir teslimiyet içinde tevekkül edilmesi öğretilmiştir. Hasta sahabenin en sonunda tam bir teslimiyetle tevekküle ulaşmasıyla ağrısı geçmiştir.

Bir diğer örneğimiz Hz. İbrahim (as)’ın mancınıkla ateşe atılma hadisesidir. Halilürrahman yani Allah'tan başkasından hiçbir zaman yardım istemeyip-beklemeyip, yalnızca O'nun dostluğunu talep eden Hz. İbrahim'in (as)’ın lâkabıdır. Mancınıkla ateşe atılacak diye melekler heyecanlanıyorlar, Allahın dostum dediği Hz. İbrahim’in ateşe atılmasından. Meleklerden bir kısmı Allahu Tealadan yardım etmek için izin istediler. Gelip bir isteğinin olup olmadığını yani nasıl yardımcı olabiliriz anlamında sordular. Hz. İbrahim (as); “Dostla dostun arasına sakın girmeyin” buyurunca Cebrail (as) geldi; “Bana bir ihtiyacın var mı” diye sorunca, İbrahim (as); “Sana ihtiyacım yok. O bana yetişir. O ne güzel vekildir” buyurdu. Böylesi bir teslimiyet içinde tevekkül eden İbrahim (as), ateşin içine henüz düşmeden Allah (cc) Enbiya 69.ayetiyle; “Ey ateş, İbrahim'e serin ve selamet ol” buyurunca düştüğü yer bir anda gül bahçesine dönüşüverdi. Ateşin orta yerinde oluşan bu gülistanın içinde şırıl şırıl akan bir pınar kaynayıp duruyordu.

Allah’a şeksiz ve şüphesiz, hulusi kalp ile teslimiyet imandır, ihlastır, samimiyettir, tevekküldür, ümittir, korkudur, kulluktur, duadır, ibadettir, namazdır, niyazdır, yakarıştır. Zulümden kurtuluş, Allah’ın ipine sımsıkı sarılmak, güç ve kudretine teslim olmak, boyun eğmektir. Allah'ın sonsuz nimetlerine, ikramlarına, ilmine, hikmetlerine ancak böyle gark olunabilir. Nisa suresi 65.ayeti kerimede şöyle uyarılıyoruz; “Hayır! Rabbine andolsun ki onlar, aralarında çıkan çekişmeli işlerde seni hakem yapıp, sonrada verdiğin hükme, içlerinden hiçbir sıkıntı duymaksızın, tam bir teslimiyetle boyun eğmedikçe iman etmiş olamazlar.” Bu ayeti kerimede de ikaz olduğumuz üzere, Allah ve Resulüne tam bir teslimiyetle boyun eğmeliyiz. Sözde değil özümüzle birlikte teslim olmamız bizden isteniyor. Hangi şart, hangi hal ve durum, hangi komşu, kardeş, akraba, yakın uzak, bildik bilmedik insanlar olursa olsun Allah ve Resul ölçüsünden zerre şüphe etmemek, tam bir teslimiyetle sonuca rıza göstermek düşüyor her iman ehline, her Müslümana ve mümin topluluklara.

www.recepgarip.com