Ünvanlar, apoletler, makamlar, rütbeler bunların hepsi geçicidir. İnsan kendini bunlarla ifade etmez, etmemelidir.

Ünvanlar, apoletler, makamlar, rütbeler bunların hepsi geçicidir. İnsan kendini bunlarla ifade etmez, etmemelidir. Bu geçici ünvanlar dünyada kazandığımız ama öbür tarafta bize yaramayacak şeylerdir. Sadece burada bizim işlevimizi belirleyen kolaylaştırıcı bir belirteçtir. Ünvanlar insanlığımızı kazanmak ve başka insanlara yardım etmek için verilen bir takım nişanelerdir. İnsan o nişanı ancak insanlığı ile taşıdığında saygı kazanır. Aksi takdirde insanlık göstermeyen kişi o makamdan alınır. Biz bunu işten atılma veya başka sebepler yüzünden diye bahane gösterebiliriz. Ama bunların hepsi de doğrudur fakat esasında altında yatan neden o makama layık olmamaktan kaynaklanan sebepler silsilesidir. İnsan olmak için can atan ve o makamla insanlığa ulaşmak isteyen onca insana nihayetinde kapı açılmalıdır.

İnsanlığını kazanamadan göçenler

Öyle insanlar var ki odasındaki masasından çay servisi için hizmet eden kişiyi ararken her defasında ben Prof. Dr. falan kişiyim der. Evlerdeki çay günlerinde her defasında kendini tanıtırken ben eczacı filan der. Hatta mezar taşına Ord. Prof. Dr. Rektör yazılsın diye vasiyet edenler vardır. Aslında bu çok acı bir tablodur. İnsanlığını kazanamadan ünvanlarla bu dünyadan göçüp gidenler mezarlığıdır burası. Gerçek insan, methedilirken utanan ve başını öne eğen insandır. Gurura kapılıp şişinmeyen, insandır. Kendini bilen, Rabbini bilendir. O yüzden kendisinde övgüye layık olan her şey aslında Allah’ın ona verdiği övünçlerdir. Bunu böyle bilen biri bir gün kibrine yenik düşerse bu makamların da pek ala elinden alınacağını bilmelidir.

Temsiliyet

Şahsiyet oluşturmuş insan çöplükte de olsa yamalı da giyse yeri geldiğinde öyle bir söz söyler ki hayat kurtarır. Bilge kişi ben bilgeyim diye avaz avaz, pazarcı gibi bağırmaz. Ağırbaşlı olup yerini bilen kişi bilgeliği ile makamı da onurlandırır. Yani manevi anlamda insanlık örneği olurken maddi anlamda da temsil ettiği makamı onurlandırarak, makama bir değer yükler. Devlet biz Türkler için uludur. O makama gelen kişi devleti temsil edemiyorsa devlet makamını da alçaltır bu yüzden Türklerde öyle kişiler zaman zaman başa geçmiş olsa da bilgeler tarafından uyarılmıştır. Olmadı gereği yapılarak makamı elinden alınmıştır. Esas olan, insan kendisini yüceltirken makama da halel getirmemesidir. İkisi bir bütündür. Bir doktorun kötü niyetle hareket ettiği tespit edildiğinde, doktorluk mesleğine leke sürülmemesi için meslek odaları tarafından ve kanunların belirlediği çerçeve kapsamında mesleği elinden alınır.

Ağırbaşlı duruş

Ölçülü ve dengeli bir duruş sergileyen insanların, oturmuş yerli yerindeki halleri, kendisine hayran bırakan bir ışıltılı kişilikleri vardır. Bu kişiler kimi insanlar tarafından kıskanılır kimileri tarafından da örnek alınır. Öfkesi yoktur hazmetmiştir. Tecrübesi ile basiret ve feraset ustalığına ulaşmışlardır. Sırtını hiçbir makama falanca kişiye yaslamamıştır. Güvendiği tek şey ilahi kudretten aldığı güçtür. Kendine inancı tamdır, tereddüte düşmez. Bütün bu vakar ve yüce gönüllülük adanmışlığından ileri gelir. Bu yüzden taş yerinde ağırdır sözümüz bilgeliğin mihenk taşıdır. Her ortamda duruşunu koruyabilen ve yerini bilen insanlardan olmak nasip olsun.

KISA BİR ARA

Sevgili okurlarım kısa bir ara veriyorum. Eylül ayında yeniden yapılanmak, kendimle baş başa kalmak yarım kalan işlerimi bitirmek için kısa bir ayrılık yaşayacağız. Allah nasip ederse tekrar 6 Ekim tarihinde tazelenmiş olarak karşınızda, sayfamız Buluşma Noktası ile yer alacağız. Dile kolay bir yıl canhıraç yazıyoruz, çiziyoruz ve siz okurların önüne çıkıyoruz. Bizim mesleğimizde çok popüler de olabilirsiniz ya da keyfiyete odaklı bir kitleye de hitap edebilirsiniz. Biz daima ikincisinden yana olduk. Amacımız peşimizde kitleleri sürüklemek değildi. Bunun yerine nitelikli, kaliteli ve kendimize özgü yorum yapmak, fikir üretmek oldu. Bundan böyle de nasip olursa bu çizgiden ayrılmayacağız. Bu dönemi geride bırakırken her bir konuk yazarıma teker teker buradan teşekkür ediyorum. Yeni dönemde yine bazı yazarlarımız bizimle devam ederken yeni yazarlarımıza da merhaba diyeceğiz. Onlara da şimdiden teşekkür ediyorum. Sevgili okurlarım lütfen dualarınızı esirgemeyin. Allah’a emanet olun.

YAĞMUR YAĞSA

Ahh! Bir yağmur yağsa bu yaz sıcağında. Biraz serinlesek orta yerinde bahçenin. Kurulmuş aşure kazanının içine bereket gibi yağsa, sonsuz bir yağmur. İçine attığımız her bir nohut tanesi her bir fasulye tanesi çoğalsa böylelikle. Hiç bitmese aşure. Mahalleye dağıtsak ve yine bitmese. Yağmur yağdıkça biz de çoğaltsak umudu. Hep güzel haberleri okusak. Hep birbirimize iyi baksak. İçimizdeki niyetleri de okuyup güzellerini alsak, yanlışları düzeltsek. Hazır yağmur yağdı yağacak derken, yağmuru beklerken bu avluda, içten dualarımıza güzel insan olmayı da eklesek. Mümkün olsa yağan yağmurda kiri pası yıkamak. Yağmura tutulsak bir güzel. Toprağın suya doyduğu gibi doysak yağmura. Elimde aşure kasesi, ben şaşkınım, yağmur yağmaya başlıyor bunları düşünürken. Aşure mi yağmura hasret kalmış, ben mi? Ne fark eder değil mi? Güzel niyetler bize hasret kalmış olmalı ki, bu güzel aşure gününde, yağmur eşlik etmiş aşımıza.

METAVERSE İÇİNDE KÜTÜPHANELER

DOÇ. DR. IŞIL İLKNUR SERT

Bu başlık bir bilim kurgu romanının ismi değil. Şu anda dünyada konuşulan, deneyimlenen ve hatta ülkemizde bazı kütüphanelerde yaşanan bir gerçek. Olumlu yanları olduğu kadar, olumsuz yanlarının bulunduğuna da değinilen metaverse daha şimdiden hayatımıza girdi bile. Bazı üniversitelerimiz metaverse içinde ders yaptı, askeri alanda Türk mühendisleri “MiliVerse”ü geliştirdi, sanatçılar bu yeni evrende konser verdiler. Hatta bu konuda eğitimler verilmeye başlandı. Kısacası ülkemizde de bu alanda girişimciler olduğu ve her geçen gün yeni adımlar atıldığı gözlemlenmekte.

Metaverse kelimesi meta (ötesinde) ve universe (evren) kelimelerinden türetildi. Bu sözcüğe Türkçe karşılık olarak evren ötesi ya da öte evren de deniliyor. Metaverse’ün ticaret ve eğlencenin daha da ötesinde sanal topluluklar oluşturmak için kullanılan bir kavram olduğu söyleniyor. Böylesi bir sanal dünya içinde insanlar avatarları yani sanal kişilikleri aracılığı ile başkalarıyla etkileşime geçebiliyor. Bu kavramın üç boyutlu sanal alanı kapsayan yeni nesil bir internet olduğu ve siber uzaydaki “dijital büyük patlama” olarak betimlendiği de bir gerçek.

Metaverse’ün bugün bu kadar popüler olmasının bir sebebi belki de yaşadığımız pandemi süreciydi. Bu süreçte gerçek dünyada bir araya gelemeyen kişiler, alternatif yöntemler ile buluşmayı denediler. Gerçi bu sanal teknolojinin çalışmaları uzun yıllardır yapılıyor. Ancak ihtiyaç pandemi ile daha görünür kılındı denilebilir.

Her yenilikte olduğu gibi bu yeni teknolojinin de olumsuz yönleri konuşulmakta. Özellikle insanları eve bağımlı kılacağı, hareketsiz bırakacağı, ticari ve manevi olarak sömüreceği, sanal güvenlik açısından riskli olduğu gibi söylentiler de kulaktan kulağa yayılıyor. Hangi teknoloji olursa olsun mutlaka beraberinde olumsuzlukları da taşımakta. Yine de bu öte evrenin eğitim ve kültür alanında güzel işler başarmak için kullanılması heyecan verici bir gelişme olacağa benziyor. Özellikle kütüphaneler açısından güzel adımlar atılmaya başlandı bile.

Muş İl Halk Kütüphanesinin bu ay içinde açılışını yaptığı “Sanal Gerçeklik/ Metaverse Atölyesi” haberi bu konuda dikkat çekiciydi. Geriye dönük olarak şöyle bir bakınca da Ankara’da Adnan Ötüken İl Halk Kütüphanesi ve Gölbaşı Hasan Celal Güzel İlçe Halk Kütüphanesi ile Uşak İskender Pala İl Halk Kütüphanesi, Eskişehir İl Halk Kütüphanesi ve Şanlıurfa İl Halk Kütüphanesinde de tanışma etkinliği kapsamında çalışmalar yapıldığı haberleri bulunuyor. Bunlar henüz çok minik adımlar. Ancak yarın kütüphaneler adına olabilecekleri hayal etmek bile çok güzel.

Düşünsenize, metaverse içindeki bir kütüphanede sadece kitaplarla değil yazarları ile de buluşuyorsunuz. Yapay zeka ile oluşturulmuş sanal kişilikleri sayesinde yüzyıllar önce yaşamış bir şairle konuşuyor, bir savaşın içinde komutanlarla stratejik planlama yapıyor, bilim insanlarıyla bir keşifte bulunuyorsunuz. Bunlar ve düşünebileceğiniz sayısız deneyimin öte evren içindeki kütüphanelerde gerçekleştirilmesi düşüncesi, geleceğin kütüphaneleri hakkında bize biraz olsun fikir veriyor. Biz bugün kitapların e-kitap haline dönüşmesinden konuşurken, belki de çok yakın bir gelecekte kütüphane içinde bambaşka bir kütüphane deneyimi yaşatan o farklı dönüşümü deneyimliyor olacağız. Bilmeyi, anlamayı, öğrenmeyi çok farklı bir biçimde yaşama gerçeği insanı heyecanlandırıyor. Böyle olunca da metaverse dedikleri öte evrenin olumsuz yönlerini göz ardı ediveriyor insan. Burada ekonomik süreçler, psikoloji ya da siber güvenlik açısından meydana gelecek olumsuz durumlar insanı düşündürse de eğitimle ilgili yenilikler bizi cezbediyor. Mesela bilgi okuryazarlığını ülke çapında yaymayı düşünürken karşımıza meta okuryazarlık kavramı çıkıveriyor.

Böyle bir sanal ortamda bulunmak, eğitim açısından düşünüldüğünde bir oyunun içinde olmak ya da bir bilim kurgu filminin içinde yer almak değil, eğitimi gerçek hayatta yaşarcasına deneyimlemek anlamını taşıyor. Okulların kısıtlı imkanları düşünüldüğünde bu yeni ortam bizlere daha farklı öğrenme seçenekleri sunuyor. Farklı meslekler için kendini geliştirme imkanı, yeni hobiler edinmek, deneyler yapmak, bunları sayısız kez tekrarlayabilmek, becerileri geliştirmek bu teknoloji ile mümkün görünüyor. Kütüphanelerin metaverse içinde olması ise onlara yeni bir ufuk açabileceği gibi bazı tehditleri de beraberinde getiriyor. Sosyalleşme ortamı olarak sunduğumuz, üçüncü mekanımız dediğimiz kütüphaneler cazibe merkezi olmaktan çıkacak mı yoksa daha cazip hale mi gelecek, bunu da zaman gösterecek. Tıpkı bir dönem “internet varken kütüphanelere gerek yok” diyenlerin çıkması gibi “metaverse var kütüphane eski moda oldu” diyenler de olacak. Neden kütüphanelerin gerekli olduğunu anlatmak da yine bize düşecek. Çünkü insanda okuma, araştırma, öğrenme ve anlama gayreti oldukça kütüphaneler ve kütüphaneciler yeni teknolojileri de kullanarak hep var olacaklar.

KALBİ İLETİŞİM

BİTKİSEL HAYAT

Bazı insanlar vardır arada derede iletişim kurarlar. Ne varlardır ne de yoklardır. Yüzleri donuk, yüz çizgileri bulanık. Yapay bir duruşları vardır. Gülmeleri zoraki, kahkahaları mekanik. Çok ürkütücü değil mi? Ben bu tarz insanlara ‘bitkisel hayattalar’ diyorum. Çünkü bedenleri var ama bilinçleri kapalı. Hayatı bir kabın içinde toprakta geçirir gibiler. Kökleri toprakta kolları sağda solda sizi sarıp içine çekmeye çalışırlar. Dikkatli olunması gereken tiplerdir bunlar. Kalpleri vardır ama sürekli atmaz. İsterlerse durdururlar, isterlerse çalıştırırlar. Eğer akıllı değilseniz bu iletişim şeklinin içinde kaybolup gidersiniz. Çünkü bir yanı ile bir gizem yaratırlar ve insanı bu büyünün içine almaya çalışırlar. Aslında hiçbir numaraları da yoktur. Güya bir bildikleri varmış gibi sessiz dururlar. Cevapları da pek tane tane tıpkı bir bitkinin sessizliğinde cevap verirler. Güya çok şey biliyorlarmış gibi. Çok da sinsidirler. Net olmayan insanlardan uzak durun. Duruşunuzu belirleyin.

ARTI EKSİ

Artı

Camiye giden çocuklara bisiklet turu

Kayseri’nin Talas ilçesindeki Mevlana Mahallesi caminin imam hatibi Ahmet Ağırtopçu çocuklara yaz boyunca bisiklet turu yaptırarak Kur’an-ı Kerim öğrenmeye teşvik ediyor. Sponsor desteği ile caminin demirbaşına 30 adet bisikleti kaydeden Ağırtopçu’nun bu düşüncesi çocukları çok mutlu etmiş. Uygun zamanlarda planladıkları rotayı hocaları ile gezen çocuklar hem spor hem dini bilgileri öğrenerek güzel vakit geçiriyorlar. Aralarında ilk defa bisiklet binmeyi öğrenen de var. Önemli olan güzel fikirler üretmek ve elindeki fırsatları değerlendirerek uygulamaya sokmak. Hocamız Ahmet Ağırtopçu’nun bu gayretini takdir ettik.

Eksi

Sporda ahlaksızlık

Türkiye’deki temel sorunlardan biri işi bilene vermek konusundaki bilinçsiz veya kasıtlı yanlışlardır. Türkiye Futbol Federasyonu içinde bulunan çocuk ve genç koruma uzmanlığı var. Buna rağmen, geçen gün basına yansıyan bir haberde spor muhabiri ve 1. Ligde hakemlik yapan bir ismin karıştığı taciz olayı verilen ceza ile kapandı. Ama basında ne cezası verildiği yazmıyor. Yazmadıysa para cezası verilmiş ve bir süreliğine meslekten uzaklaştırılmıştır. Bu tarz olaylar uzmanlık gerektiren ve cezalar belirlenirken uzmanlar eşliğinde verilecek kararlardır. Bu olay, TFF’deki çocuk ve genç koruma birimine haber verilip iş birliğine gidilmiyor. Yani işler senkronize olmuyor. Bir şekilde unutturulacak şekilde olay karara bağlanıyor. Bu tacizcilerin bu cezalardan sonra tövbe edip düzeleceklerine mi inanalım!

KÜLTÜR TARİHİ DERSİ

Milli Eğitim Bakanlığı yeni bir dersi müfredata koyacaklarını açıkladı. Bu dersin adı Kültür Tarihi. Dersin neleri kapsadığı konusunda henüz bir bilgi verilmedi. Bu dersin hangi öğretim seviyesinde verileceği konusu da dersin içeriğini belirleyecektir. Sadece dersin adından dahi antropoloji başta olmak üzere toplumların tarihi ile ilgili bir sürü konuları kapsayacağını görebiliyoruz. Ancak bu dersle ilgili olarak ilk etapta aklımıza gelen sorular var. Mesela bu dersi kim verecek? Sosyal bilgiler öğretmenleri verecekse, nasıl olacak? Çünkü sosyal bilgiler dersi içinde verilebilecek bir ders olan bu yeni dersi tek başına bir ders şeklinde vermek öğrencilerin üzerine bir yük daha bindirecektir. O yüzden deneyimli antropoloji alt yapısı olan sosyal bilgiler öğretmenleriyle yeniden sosyal bilgiler dersinin yapılandırarak bu dersi verilebilirler. Son soru da gerçekten bu derse neden ihtiyaç duyuldu bunu da merak etmiyor değilim. Bu tarz dersler kitaptan sınıf içinde işlenecek dersler değildir. Günümüz çocuklarını dört duvarın arasına sokup saatlerce ders işlemek bu dersten beklentileri karşılamayacaktır. Bu ders başlı başına sahada alınacak bir derstir. Sınıftaki zamanlarda ise ekrandan verilecek özel sunumlarla gerçekleştirilecek bir derstir. Klasik eğitimden çıkmadan bu ders verilecekse şimdiden geçmiş olsun.