Öncelikle sayfa editörümüzden özür diliyoruz yazıya bu kadar uzun bir başlık attığımız için ama n'eylersinki deyiş böyle ve işin esprisi ancak böyle yazınca daha iyi anlaşılıyor.
Öncelikle sayfa editörümüzden özür diliyoruz yazıya bu kadar uzun bir başlık attığımız için ama n’eylersinki deyiş böyle ve işin esprisi ancak böyle yazınca daha iyi anlaşılıyor.
(Tercan yöremizden Muazzez Turüng’ün derlediği Muzaffer Sarısözen’in notaya aldığı Pir Sultan Abdallı deyişlerden birisi ve bizim nesil daha ziyade Barış Manço düzenlemesi ile âşinadır bu güzel sözlere ve melodiye. Ama türküdeki katarla bizim kastettiğimiz Katar (Qatar) aynı değil elbette.)
Pazar günü hayırlısıyla başladı yıllardır dört gözle beklediğimiz Dünya Kupası. Daha kupa başlamadan yüzlerce dezenformasyon, yüzlerce algı mühendisliği çalışması da sökün etti Batı basınında ve sosyal medya hesaplarında. Yok Katarlılar Ekvator’a ilk maç için rüşvet teklif etmiş de, yok şuymuş, yok buymuş. Vay efendim stadyumlarda içki satılmıyormuş, yok röportaj yapan muhabire kötü kötü bakmışlar falan filan bir sürü yalan dolan sürüldü piyasaya, birçoğunun aslı astarı yok, çoğu abartı, çoğu da İslamofobik Batı dünyasının ürettiği hızlı tüketim malzemeleri.
Bu yalanları o kadar ustalıkla kurguluyor ve uyguluyorlar ki aklınız durur. Kamuoyunu maniple etmenin en ustalıklı yollarını yıllardır özellikle Müslüman dünya içinde kendilerine uymayan kişi ve kuruluşları kötülemek, şeytanlaştırmak için kullana kullana meleke kesbettikleri şabşonlar ve kalıplar. Bunları tanımasak biz bile inanacağız (gerçi ilk başta “acaba” demedik değil!).
Farklı farklı sebeplerden kaynaklı bu dünya kupasının bir Müslüman ülkede yapılması zaten başlı başına –birileri için- kolay hazmedilir olmadığı hepimizin malumu. Emperyalizmin muktedirleri yönettikleri dünya organizasyonlarında kendi dışlarında kalan dünyayı “Pazar” olarak gördükleri için pazarın genişlemesi, Pazar payının artması için bu dünya kupası gibi büyük organizasyonları kerhen, istemeyerek de olsa Katar gibi ülkelere verebiliyorlar. Ya da başka deyişle “kadının fendi erkekleri yendi”
Şeyha Moozha’nın oyunu kuralına göre oynayıp, kapitalistlerin anlayacakları dilden konuşunca organizasyonların nasıl tereyağından kıl çekercesine el değiştirebildiğini gördük. Firuze şarkısında Sezen Ablamızın dediği gibi: “her şeyin bedeli var, öde Firuze”. Bedelini doğru yol ve yöntemlerle ödeyince olmayacak şey yok günümüzün verili dünyasında. Yeter ki o irade olsun ve tahsisat-ı mesture geniş tutulsun.
Şimdi bundan bizim de alacağımız ders, çıkaracağımız ibret var elbette. 2028 ve 2032 Avrupa Şampiyonası için adaylık dosyalarımız teslim edildi, stadyum tercihleri bildirildi ve önümüzdeki Eylül ayına kadar kıyasıya bir kulis ve yarış başladı. UEFA önümüzdeki (2023) Eylül’de 2028 ve 2032 Avrupa Futbol Şampiyonası’nın nerede yapılacağını ilan edecek. Önümüzdeki on ayda Birleşik Krallık ve İrlanda ile İtalya’yı saf dışı bırakmamız gerekecek. UEFA ve FIFA gibi organizasyonlarda daha önce nice Platini, Blatter faciaları yaşayan bir ülke için umalım ve dileyelim ki bu acı tecrübelerden ders çıkarıp bu sefer “ya herru, ya merru” deyip bunlardan birini alalım. Alamazsak da bir daha böyle hiçbir organizasyona talip olmayalım. Aynı Avrupa Birliği’ne giriş için bizi altmış yıldır oyaladıkları gibi bunlar için de oyalamalarına müsaade etmeyelim.
Haydi kalın sağlıcakla, Dünya Kupası’nın tadına varma temennisiyle.