Sergen Yalçın başlı başına çok renkli bir şahsiyet zaten. Hafta içinde Youtube üzerinden yayın yapan bir tv kanalında gazeteci arkadaşlarımızın sorularını cevaplarken de oldukça renkli, dik ve ses getirecek açıklamalarla ortalığı şenlendirdi.
Sergen Hoca’nın futbolculuğu hakkında futbol kamuoyumuzun farklı görüşleri mevcut. Kimisi Tanrı vergisi yeteneğini “tembellik” yaparak ziyan ettiğini düşünürken diğer bir kesim de ülkenin şartları gereği bizden bir yeteneğin o günkü Türkiye’de ancak bu kadar sivrilebileceğini söyler ki iki düşünce de kendi içinde tutarlı ikisinin de haklılık payı mevcut.
Londra’daki efsane Chelsea maçı performansını sergileyebilen bir futbolcunun o maçtan sonra enternasyonal piyasada kariyerine devam etmeyi hiç denememesi olsa olsa bize mahsus bir kafanın tezahürüdür. Merhum Rauf Tamer’in diliyle “O Kafa” işte bu kafa diye bize başlık attırması bile içimizde kalan ukdenin büyüklüğünü gösteriyor.
Dışımızdaki koskoca dünyada var olabilmek için çabalamaktansa, “küçük olsun, benim olsun” kolaycılığı ile yerel bir star olmayı istemek sadece Sergen Yalçın’a mahsus bir tercih değil o kuşağın genelinde olan içe dönük ve konfor alanını terk etmeyen oldukça yerel bir hayatı kavrayış biçimi aslında. Sadece futbolcularımız değil, sanatçılarımız da hiç düşünmemişler Avrupa’yı, Amerika’yı.
Bir sinema oyuncumuzun, bir tiyatrocumuzun veya bir şarkıcımızın dil öğrenip uluslararası piyasada kendine kariyer inşa etmesi bizim için Ay’a Seyahat metaforu gibiydi o dönemlerde. Barış Manço’dan başka isim pek gelmiyor ha deyince aklımıza. Mutlaka tek-tük bir şeyler yapılmıştır ama “istisnalar kaideyi bozmaz”. Taa ki Haluk Bilginer’e kadar bunun mücadelesinden hep kaçındı sanatçılarımız nedense.
Sergen Hoca’nın açıklamalarında en ilginç hususlardan birisi Ajax teknik direktörü Francesco Farioli ve Dortmund teknik direktörü Nuri Şahin hakkında söyledikleriydi. Her iki ismin de bulundukları takımda nasıl olup da teknik direktörlük yaptıklarını anlayamadığını, bunu hangi özellikleriyle ve tecrübeleriyle hak ettiklerine dair ikna olmadığını tatlı tatlı anlattı dakikalar boyu.
Ajax ve Borussia Dortmund gibi Avrupa futbolunda “marka” olarak bilinen iki futbol ekolünün mevcut teknik direktörleri hakkında bu kadar kolay yargıda bulunmak da ancak Sergen Hoca gibi bir “yetenek”ten beklenirdi. Yorumculuk âlemine de diğerlerinde olduğu gibi son sürat girdi hocamız. Sanki programı daha izlensin, reytingler şöyle bir zıplasın diye özellikle PR olsun diye de yapılmış izlenimi veren bir tarzla cevaplamış soruları.
Öyleyse istediği oldu, helal olsun. Sosyal medyada ve futbol piyasalarında Hoca’nın dedikleri didikleniyor o günden beri.
Fakat ne Farioli ve ne de Nuri Şahin öyle hoop diye paraşütle inmediler bulundukları yerlere. Dişleriyle tırnaklarıyla kazıya kazıya, tırmalaya tırmalaya çıktılar zirveye. Haa az kalırlar çok kalırlar o başka bir gündem ama şimdi oradalar ya önemli olan o. Koskoca Ajax, Sergen Hocanın iddia ettiği gibi İtalyan olduğu için düz bir istatistikçiyi takımına hoca olarak seçmez. Hâkeza Dortmund da daha önceki sezon Antalya’da futbolcu-antrenör olarak görev yapan birisini alıp Klopp-Terziç çizgisinin devamı olarak takımın başına getirmez. Hocanın göremediği de işte bu detaylar bence ve bu yorumlar da “o kafa bu kafa”nın kötü birer yansıması maalesef.
Milli Takımımıza Karadağ ve İzlanda maçlarında üstün başarılar diliyoruz.