Geçen hafta Norveçli futbolcu Ole Saeter’in İsrail’in bir takımından gelen transfer teklifini “hesabımda kanlı para istemiyorum” diyerek reddedişi bizim yoğun gündem içerisinde biraz gerilerde kaldı sanki.

 Halbuki bu duruş oldukça mertçe ve para dışında da önem verilen değerler olduğunu göstermesi bakımından takdir edilecek bir tavırdı Filistin’de Gazze’de yaşananlara karşı.

Bir seneye yakın zamandır İsrail’in Orta Doğu’da yapıp ettiği katliamlar ve mazlum Filistinlilere ve çevre halklara çektirdiği çilelere karşı nedense Batı dünyası sus-pus olmuş otururken tek tük de olsa böyle anlamlı ve yerinde tepkiler olunca insan hem insanlık adına seviniyor hem de bu tepkilerin azlığına bakıp üzülüyor.

İsrail’in coğrâfî olarak bir Orta Doğu ve Asya ülkesi olmasına rağmen Avrupa Futbol Birliği UEFA’ya üye olması ve İsrail takımlarının Avrupa takımlarıyla beraber turnuvalarda yer alması zaten başlı başına bir çifte standart olarak yeter. İsrail’in komşuları Suriye, Lübnan ve Ürdün hem milli takım olarak hem de kulüpler bazında Asya Federasyonlarına bağlı faaliyet gösterirken ne hikmetse İsrail UEFA’ya bağlı faaliyet gösteriyor. Bu çifte standart aynen basketbolda da var orada da İsrail takımları Avrupalı sayılıyor.

Şu anda İsrail takımlarında oynayan onlarca yüzlerce yabancı sporcu var. Elbette hepsi ekmek parası derdinde ve herkesten Ole Seater gibi bir hassasiyet beklemek abes olur. Ne de olsa onlar profesyonel sporcular oldukları için bonservisini kim alır maaşını kim öderse elbette o formayı sırtına geçirip işine gücüne bakacaklar. Hayatın doğal akışı içinde bunda bir gariplik yok.

Ukrayna - Rusya savaşı başladığında gene böyle bir çifte standart sergileyen Batılı devletler ve onların kontrolündeki organizasyonlar, Rus takımlarına ambargo uygulamış ve el altından Ukrayna takımlarına sahip çıkarak her turnuvada önlerini açmıştı. Shaktar ve Dynamo Kiev’e hep pozitif ayrımcılık uygulanıyor uzun zamandır.

Neyse biz gelelim Ole Saeter kardeşimizin onurlu ve dik duruşuna. Şimdi; sosyal medyayı kontrolü altında tutan Yahudi güdümlü trol ordusu bu çocuğa inşallah rahatsızlık vermez. Her kademede bulunan uzantıları bu çocuğun geleceği ile oynamazlar. Norveç eskiden beri sosyal demokrasinin kalesi olarak bilinen yerlerden ve fikir özgürlüğünün en iyi uygulandığı ülkelerden olduğu için Norveç toplumu bu çıkıştan rahatsızlık duymayacaktır muhtemelen ama kamuoyunu maharetle manüple eden sosyal medya aparatları ve basın bakalım nasıl bir davranış sergileyecek.

Ülkemizdeki fast food ve içecek markalarına halkımız tarafından uygulanan “ambargo” kökenli satın almama tercihlerinin ne kadar etkin olduğunu firmaların değişen reklam kampanyaları ve isimlerinden anlayabiliyoruz. Ülkemizde son zamanlarda satın alma kararında tüketiciler etno-sentirik davranıyor ve menşe ülke etkisine oldukça dikkat ediyorlar. Bunun sonucu olarak da tercih edilmeyen ürünlerin pazar paylarında daralma ve büyüme stratejilerinde revizyonlar gerçekleşebiliyor.

Yaşanan büyük trajedi karşısında hem halkımızın yaptığı tercihler hem de Ole Saeter’in tavrı ve duruşu elbette çok küçük şeyler ama takdiri hak eden şeyler aynı zamanda. Böyle böyle hiç olmazsa Hz. İbrahim ateşe atıldığında ağzıyla su taşıyan karıncanın dediği gibi “hiç olmazsa tarafımız belli olsun”

Tüm dünyaya barış ve selametin en yakın zamanda gelmesi temennisiyle.