Geçtiğimiz hafta sonu her ne kadar memlekette bir Trabzon-Beşiktaş gündemi olsa da gözden kaçmaması gereken bir diğer konu da Avrupa'daki evlatlarımızın başarılarıydı. Onlarla mutlu olduk gurur duyduk.

Milli maçlar nedeniyle oynanmayan lig haftalarına kaldığımız yerden devam ederken bizim kısır iç çekişmelerimize ve keçiboynuzu misali yavan futbolumuzdan başımızı kaldırdığımızda Avrupa’da top oynayan pırıl-pırıl evlatlarımızı görüyoruz starlara ait spot ışıklarının altında.

Ve Kerem milli maçtaki hat-trick’in hemen ardından Portekiz’de çıktığı ilk maçında gene milli takımdan arkadaşı Orkun Kökçü’nün çok ince bir işçilikle verdiği ara pasını ondan daha ince bir estetikle rakip ağlara yuvarlayınca havalara uçtuk.

Benfica gibi yıldız fabrikası bir takımda iki Türk evladının asist ve gol katkısında bulunması nasıl sevindirmesin ki futbol romantiklerini? Portekizliler boşa yatırım yapmamakla ve ucuza aldığı yıldız adaylarını bol sıfırlı bonservislerle piyasaya sürmesiyle tanınırlar piyasada. Geniş ilişki ağları ve baron- menajerleriyle dünyanın her takımına futbolcu pazarlarlar ve kıyıda köşede kıymeti bilinmemiş yeteneklerin üstündeki tozu silkeleyip parlatmakta pek mahirdirler.

Ve Ardamız da gene milli arada özellikle İzlanda maçında oyuna katkısı ve sıkışan oyunu rahatlatmasıyla hepimize “iyi ki varsın çocuk” dedirtmişti. Hafta sonu İspanya’da Real Madrid’de bu oyununu sürdürdü ve Don Carlo’nun gıpta ile izlediği gibi bir seri hareketin sonunda takımını öne geçiren penaltıyı kazandırdı o da. Elbette Real Madrid’in los galacticos’unun arasında daha penaltı atması için bir çuval ekmek yemesi lazım ama yakında o da olur merak etmeyin. Allah nazardan saklasın pırlantamızı.

Ve Ferdi, Premier Lig’de uzun isimli takımı Brighton Hove Albion’da ilk maçında 70’li dakikalarda oyuna dahil oldu ve sakatlığının etkisini henüz atamadığını üzülerek gördük. Biliyoruz ki o da ilerleyen haftalarda tam form tuttuğunda ilk 11’in değişmezi olacak (artık diğerleri düşünsün). Bu arada Ve Emin Bayram’ı da unutmayalım o da Westerloo’da ilk golünü bu hafta attı. İstikrarlı futbolunu üzerinde tribün baskısı olmadan ne güzel sergiliyor Belçika’da. Asıl işi defans olmasına rağmen hücumda takımına katkı vermeye devam ediyor iyi ki gitmiş Avrupa’ya, Türkiye’de kalsa Davinson’la Abdülkerim’den forma alma şansı pek yoktu zaten. (Emin Niğdeli ama Belçika’daki Afyon/Emirdağlılar ona sahip çıkarlar ve hiç özlemez buraları merak etmeyin) Neyse uzatmayalım sadede gelelim.

Gençlerin kıymetini biz buralarda pek bilemiyoruz. Forma giyme baskısı, mahalle baskısı, şöhret avcısı “vamp”lar, tamamı futbol eleştirmenlerinden oluşan tribünler derken çocuklar hayata küsüyorlardı zaten. Yok güldün, yok eğlendin, yok sen ne biçim futbolcusun derken bıkkınlık geçiriyorlar hayatlarının baharında. İmkanı olan gitsin kurtarsın kendini buradaki gayyâ kuyusundan naçizane tavsiyemiz. Burada ismini anamadığımız daha çok evladımız var ve, ve, ve diye yazabileceğimiz. Şimdilik bunlarla iktifa edelim. Devamını getiririz nasıl olsa. Hepimize güzel haftalar, okulları açılan öğrencilerimize de başarılar diliyoruz.