Komplo teorileri de zira böyledir, hiçbir zaman kesin sonucu kanıtlanmaz ama "olabilir" duygusunu sürekli yaşatır, düşündürtür, sonu seyirciye bırakılan bir film örgüsü içerisinde alıcısına aktarılır.

Aslında bu komplo teorisi bana ait değil, ortaya atan Nobel Ödüllü Fransız virolog Montagnier.

Virologun iddiasına göre Kovid-19 virüsünde AIDS’e yol açan parçalar mevcut.

Montagnier, yarasadan gelen klasik bir virüs modelinin üzerine HIV kesitleri eklendiğini iddia ederek laboratuvarda üretildiğini söylüyor.

Bu iddiaya karşı çıkan bilim insanları arasında Paris'teki Pastör Enstitüsü'nde araştırmacı olarak çalışan virolog Etienne Simon-Lorière var.

Ve Simon…

“Bu anlamsız. Söz konusu parçalar, aynı ailede bulunan diğer virüslerde de var, doğadaki diğer koronavirüs türlerinde de var. Bir kitaptaki bir kelime başka bir kitaptakine benziyorsa, bu kelimenin diğer kitaptan alındığını söyleyebilir miyiz?” diyerek karşı çıkıyor ve bir komplo teorisi daha çok yayılmadan kısa sürede mantıklı gerekçelerle suya düşüyor.

Yine de bu teoriyi köpürtüp üzerine koronavirüsle ilgili bugüne kadar ortaya atılan zırvaları da ekleyip bir süre gündemi meşgul edecek birkaç şaşkın çıkacaktır.

Komplo teorileri de zira böyledir, hiçbir zaman kesin sonucu kanıtlanmaz ama “olabilir” duygusunu sürekli yaşatır, düşündürtür, sonu seyirciye bırakılan bir film örgüsü içerisinde alıcısına aktarılır.

Ama hiçbir zaman doğruluğu kanıtlanmaz, ortaya atanlar da hiçbir zaman “ben demiştim” duygusunu yaşamaz.

İkna etmez ama kafa karıştırır, neticede başarılı bir algı çalışmasıdır.

Öyle ya, mevcut durumla ilgilenmek yerine her zaman için arka plandaki “gizemi” çözmek ya da tartışmaya açmak daha caziptir.

Montagnier AIDS’i hatırlattığı için söylüyorum…

Şu canım Google’ın olduğu modern dünyada bile AIDS’in eşcinsellerde rastlanan bir hastalık olduğuna inananlar mevcut hala.

Oysa dünya istatistiklerine göre HIV’li vaka sayısı heteroseksüel bireylerde daha fazla, ilk vakanın eşcinsel birinde görülmesinden sonra gerisini araştırmayınca buna inanmak kolay oluyor.

Tıpkı İspanyol gribi gibi… Normal şartlarda ilk vaka ABD’nin Kansas şehrinde görülmesine rağmen, grip ilk İspanya’da raporlandığı için İspanya’nın üzerine kaldı.

Şimdi çok farklı sanki…

Aşısı henüz bulunamamış olan ırkçılığın en fazla Çin’e karşı yapıldığı şu dönemde Kovid-19 “Çin virüsü” olarak kabul edildi bile.

Oysa domuz gribi ilk kez ABD’de görüldüğünde kimse buna “ABD virüsü” dememişti.

AIDS ile HIV’in farkını bilmeyenler ve hala daha cahilce (bilmediğini bilmeyene deniyor) “AIDS tokalaşmakla bulaşır mı” tartışmasını yürütenlerden çok şey beklememek gerek, yok yok geri alıyorum, komplo teorisi beklemek gerek belki de.

***

Kısa bir kamu spotu verecek olursak…

1920 yılında Afrika’da çıkan HIV’in, Kongo’da bir başka tür maymunu yiyen yamyam şempanzelerin bu virüsü o maymunlardan aldıkları anlaşıldı.

İnsana geçişi ise şempanzeleri avlayan avcılar vasıtasıyla olduğu görüldü.

Şempanzelerin kanı avcıların yaralarından vücutlarına HIV’in girmesine yol açtı.

Bu kısa özet bilgileri Google’da iki dakikayı geçmeyen bir araştırmayla bulmak mümkünken daha kompleks görünmek “entelektüel” sayılmak için yeterli bir doz.

Virüslerin hayvanlardan bulaşabileceğine dair hala izlemeyeniniz varsa sonraki yazılarımda konusu açılırsa “Salgın (Contagion)” filminin son sahnesini spoiler olarak vereceğim.

O zamana kadar izleyin, sonra “neden söyledin” demeyin.

Bazen her şey o son sahne kadar basit, yalın ve gerçek.

Aynı hayat gibi….

Aynı Sigmund Freud’un dediği gibi “bir puro bazen sadece bir purodur”.

Farkındayım, basit ve yüzeysel bakmaktan öte olaylara kompleks bakmak bu ülkede “aydın ve entelektüel bir kişilik” için yeterli başvuru şartı sayıldı.

Aslında dünyada da öyle.

Neler ortaya atılmadı ki… Koronavirüsten bir Kore dizisinde 2 sene önce bahsedildiğine, Örümcek Adam animasyonunda “korona” dendiğine, 5G şebekelerinin virüs yaydığına dair daha birçok şey.

Kabul ediyorum, Tom Hanks’in Simpsons’larda görülmesi ilginçti.

Ama unutulan gerçek koronavirüs’ün 1960’lardan bu yana dünya üzerinde var olduğu onun için de onun bir alt türü olan “Kovid-19’a” yeni tip virüs dendiğiydi.

Yani koronavirüs 2020 yılında keşfedilmedi ama yeni tipi bu döneme aitti.

Dizi bağlantılarından ya da çizgi roman kahramanlarından ortaya atılan iddialar da açıkçası zaman kaybı.

Üzerinde durulacak konu virüsün çıkış noktası değil ama post-korona dönemin nasıl ve hangi şekilde, hangi güçler ya da hangi ülkeler tarafından sosyal, idari ve ekonomik olarak kullanılacağı gerçeği olmalı.

Roberto Esposito’nun dediği gibi “otoriter bir dünya modeli olmayacak” mı yoksa Harari’nin dediği gibi “totaliter rejimler ortaya çıkacak” mı analizleri üzerine yapacağımız beyin fırtınaları Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da dediği gibi yeni şekillenen dünyaya hazır girmemizi ve orada sağlam bir şekilde yer almamızı sağlayacaktır.

Gerisi komplo teorisyenliğini meslek olarak kabul eden ve sade gerçekleri “büyük bir gizemle” çarpıtarak komplo üreten “mütercimlerin” işi.

İngilizlerin Türkiye’den beklediği yardım

Pazar günü Sabah’tan Selma Türkeş’in açıklamalarını Ömer Karahan’ın köşesinde okudum.

Diyordu ki Türkeş:

“Oğlum Destan, Londra’da koronavirüse yakalandı, hastaneye bile kabul etmediler. Düşünebiliyor musunuz parasıyla bile kabul etmediler hastaneye... Büyükelçimizi arayıp durumu bildirdik. Devletimiz orada bile oğlumun yardımına koştu. Güçlü devlet böyle olur!”

Aynı gün Sky News kanalında gördüm. Türkiye’den tıbbi yardımın ne zaman geleceği tartışılırken o gün gelmeyeceği ifade ediliyordu.

BBC haber kanalında geçen altyazı da farklı değildi. Türkiye’den 84 ton koruyucu sağlık malzemesinin geleceği duyuruluyordu.

Önce “sürü bağışıklığı” yöntemini deneyerek tedbirleri gevşek tutan İngiltere salgının ağır şartlarını yaşıyor.

Sağlık ekipmanları noktasında birçok sıkıntı yaşanırken en temel antibiyotikleri bile bulamıyorlar.

Koruyucu önlük sıkıntısından dolayı bazı sağlık çalışanlarının İngiltere’de çöp torbasından yaptıkları önlükler medyada haber olarak çıkmıştı. O sağlık çalışanları da daha sonradan virüse yakalandı.

Maskeler 1 Nisan’da bir nebze olsun teslim edildi ama o maskelerin üzerinde de son kullanma tarihi 2009 yazıyordu.

Bugüne kadar İngiltere’de kaç sağlık çalışanı koronavirüse yakalandı bilmiyoruz ama iki hafta öncesine kadar 7 sağlık çalışanının virüs sebebiyle hayatını kaybettiği bildirilmişti.

Türkiye’de böyle sıkıntılar olmadığı gibi, yerli solunum cihazı yapıldı, maskeler halka ücretsiz dağıtılıyor, Başakşehir Şehir Hastanesi açıldı ve bununla birlikte Türkiye dünyadaki onlarca ülkeye tıbbi yardımda bulunuyor.

Hala daha bunları görmeyip “Küba’nın aşısını”, “Uganda’nın sağlık sistemini” örnek gösterenler var. En azından bu tarz eğlencelerle evde sıkılmıyoruz.