"Her zaman söylediğim gibi Cem Yılmaz bu ülkede bir tekeldi ve karşısına doğru dürüst bir rakibi çıkmayınca da bu tekelciliğini ekmeğini yedi."
Bir komedyenin günlerdir stand-up şovunu eleştirenlere yönelik sosyal medya üzerinden cevap vermesini izliyoruz.
Cem Yılmaz ilgili ilgisiz kendisine atılan tweetlere sosyal medya hesabı üzerinden cevap veriyor, izleyicileriyle polemiğe giriyor.
İzleyicileri diyorum, çünkü hemen hemen hepsi Netflix’te yayınlanan son şovunu izleyip ona göre yorumda bulunuyorlar.
Yılmaz’ın hakkını yemek istemem, zira aynı şovu salonda izleyenler daha çok güldüğünü, Netflix’te yayınlanan gösteriyle alakası olmadığını söylüyorlar.
Doğru mu bilmiyorum ben sadece Netflix’tekini izledim ve açık söylemek gerekirse kendisindeki eski havayı yakalayamadım.
Evet, her zaman söylediğim gibi Cem Yılmaz bu ülkede bir tekeldi ve karşısına doğru dürüst bir rakibi çıkmayınca da bu tekelciliğini ekmeğini yedi.
Stand-up komedilerinin çok çok altında kalan filmleri bile kapalı gişe oynadı. Sırf o gösterilerinin hatırına.
Yaşam şekillerimiz değiştiği gibi şov dünyası da değişiyor, her şey bir tarafa pandemi öncesindeki hayatımızdan eser var mı?
Dijital dünyanın hayatımıza hızlı girişiyle Cem Yılmaz’ın esprilerinin bir karşılaştırmaya maruz kalacağı kesindi. Öyle ya, ben de şovunu izlerken bu esprilerin daha iyisinin sosyal medyada “no name” kişiler tarafından yapıldığını zihnimden geçirmiştim.
Geçmiş zamana bakıyorum da, özellikle çocukluğuma, “Cem Yılmaz’a gülmüyorum” demek utanılacak bir konuydu, arkadaşlarımızın arasında yaptığı esprilere gülmek “mahalle baskısının” da bir gereğiydi. Çünkü o arkadaş grubumuza akredite olmak için benim çağımın koşullarından biri de buydu.
Dönem değişti, çağ radikal bir hızla dönüşüyor, hiçbir şey eskisi gibi kalmadı, Cem Yılmaz da öyle.
Şimdi attığı tweetlere bakıyorum, ne yalan söyleyeyim izlediğim şovdan daha komik geliyor.
Bir döneme çılgınca damgasını vurmuştu, eski şovlarını bugün hatırlamamız bile onun özgünlüğünden geliyordu, tekeldi ama neticede kendine katarak ilerliyordu. Saniyeler içerisinde açıp güldüğümüz dijital platformlar da o dönem zarfında yoktu.
Ofansif mizah dendiğinde akla Ricky Gervais gelir. Fakat onun hiçbir eleştiriye daha sonradan açıklama yaptığını görmedim. Öyle ya, yazılı olmayan kuraldır, espriyi yaparsın kenara çekilirsin, açıklama yapınca espri kavramından çıkar, kim o noktada güldüyse alıcı satıcısından mevzuyu kapmıştır, üzerine konuşulmaz.
Bilmiyorum belki de daha önce oynadığı kesimin kendisine bir ömür boyu yeteceğini düşünüyordu. O kesim de “sınıfsal akreditasyonunu” buradan sağlıyordu. Öyle devam etmedi… Çünkü fiziki olarak olmasa da sınırların birçok alanda ortadan kalktığı bir dünya düzeni amaçlanırken, ilgili-ilgisiz herkes her konunun muhatabı oluyor.
Şimdi herkese hitap ediyor ve o herkesin izleyebileceği, gülüp ağlayabileceği farklı alternatifler var.
Belki de bu durumun azizliğine uğruyor.
PCR neden yeniden zorunlu oldu?
Karara bağlanılan PCR testi zorunluluğun ortadan kalkmasının sevincini sadece bir gün yaşayabildik.
Uçakla şehirler arası seyahat edecek olan aşısız veya aşı sürecini tamamlamayan ve son 180 gün içinde Kovid-19 geçirmemiş kişilerden PCR testi istenilmesine devam edilecek.
Konser, sinema ve tiyatro gibi alanlarda bu zorunluluk şimdilik yok, herkesin merak ettiği gibi yeniden zorunlu olur mu bilmiyoruz.
En başından beri ifade ettiğim gibi maksat virüsün bulaşmasını önlemekse aşı olmuş kişiler de hastalığa yakalanabiliyor, neden sadece aşısızlara yönelik bir PCR zorunluluğu var?
Öyle ki bu konuda tavrım hep netti. Sadece PCR zorunluluğu değil, HES kodu ve maske uygulamasının da ortadan kaldırılmasını umut ediyoruz.