'Bu kafa karışıklığı ortamında adaylar üzerinde gelgitler yaşanırken muhalefetin "aday profiline" uygun olduğunu düşündüğüm bir isim var.'
Kemal Kılıçdaroğlu’nun, “Henüz Cumhurbaşkanı Erdoğan adaylığını açıklamadı, niye bize ısrarla soruluyor” diyerek kendi seçmenleriyle kafa bulan açıklamasından sonra muhalefetin adayının Haşim Kılıç olacağına dair söylentiler kamuoyunda geniş bir yankı buldu.
Fatih Altaylı’sından Barış Yarkadaş’ına kadar herkes Kılıç’ın adaylığına tepkili.
Altaylı, “Cumhuriyet Halk Partisi böyle bir şey yapacak kadar ilkelerinden sapmış mı göreceğiz” derken, Yarkadaş ise Millet İttifakı’nın bu adayla seçimi kazanamayacağını iddia ediyor.
Hatta Yarkadaş’ın yalancısıyım, Eski Diyanet İşleri Başkanı Ali Bardakoğlu ve Anayasa Mahkemesi Başkanı Zühtü Arslan’ın da adaylık için adları geçiyormuş.
Takdir edersiniz ki dillendirilen bu isimlerin hiçbirinin muhalif tabanda bir heyecan yaratmadığı açık.
Öyle ki, “temel atmama törenlerinde” yaprakların bile kendisini alkışladığını söyleyen belediye başkanının dahi eski popülaritesi yok.
Kendi partisinin televizyon kanalında bile son ulaşım zamlarından sonra açıkça eleştiriliyor.
Anlayacağınız “her şeyin çok güzel olacağı” bir iklim pek de oluşmuş değil.
Bırakın bu isimleri, muhalefet tabanı AK Parti’den ayrılıp parti kuran ve şimdilerde yuvarlak masanın müdavimleri haline gelen iki partinin liderine bile pek sıcak bakmıyor.
Bu kafa karışıklığı ortamında adaylar üzerinde gelgitler yaşanırken muhalefetin “aday profiline” uygun olduğunu düşündüğüm bir isim var.
O da Uğur Dündar.
Fenerbahçe’nin hafta sonunda gerçekleşen Yüksek Divan Kurulu seçimlerini kazanarak başkanlık koltuğuna oturan Dündar’ın başarısı ortada.
78 yaşında bildiğim kadarıyla hayatında girmiş olduğu ilk seçimi kazanarak, Kılıçdaroğlu’na göre şimdiden daha iyi bir kariyer elde etti.
Öyle ya, Kemal Bey’in bundan yaklaşık bir sene önce, “Bir partinin genel başkanı değil, bütün vatandaşları kucaklamalı” dediği adaylık şartına da uyuyor.
Ne de olsa hepimizin tanıdığı, bildiği yılların gazetecisi.
“Değersiz” dediği “Türk medyasının en çok okunan köşe yazarı” Yılmaz Özdil’le de barıştığını biliyoruz, böylelikle arkasına büyük bir medya gücünü de alacağı kuşkusuz.
Hem Yüksek Divan Kurulu seçimlerinde “Mustafa Kemal Atatürk’ün adayı” olduğunu söyleyen de kendisi.
Muhalif seçmenin “Atatürk’ün adayında” birleşeceğini söylemeye bile lüzum yok.
Hatta yuvarlak masanın bileşenlerinden “Erbakan Hocamız hayatta olsaydı kesinlikle CHP’yle birlikte olurdu” iddiasında bulunan Temel Karamollaoğlu’na sorsanız, “Erbakan yaşasa Uğur Dündar’ı destekleyeceğine eminim” diyeceğini tahmin ediyorum.
Ne dersiniz, kazanamaz mı?
İKSV’nin film festivali
Geçtiğimiz hafta Perşembe günü İstanbul Kültür Sanat Vakfı’nın 41. İstanbul Film Festivali’nin açılış galası Cemal Reşit Rey Konser Salonu’nda gerçekleşti. Ben de galaya katılanlar arasındaydım.
Pazartesi günü Radyo Bir’deki Satır Arası programıma konuk olan İKSV Genel Müdürü Görgün Taner de festivalle ilgili bilgileri dinleyicilerle paylaşmıştı.
Katılımın yüksek olduğu galanın sunuculuğunu kendisinin deyimiyle “42. kez” Cem Davran yaptı. Davran’ın Oscar ödül töreninde Will Smith ile Chris Rock arasında yaşananlara göndermede bulunması reytingini kaybeden Oscar’ın eski popülerliğine kavuştuğunu da gösteriyor. Zira bu geyiğin bir süre daha süreceği açık.
135 filmin İstanbul’un çeşitli salonlarında gösterime girdiği festival 19 Nisan’a kadar sürecek.
Merak ettiğim eserler arasında yönetmenliklerini beğendiğim Gaspar Noe ve François Ozon’un filmleri de var.
Pandemi etkisini yaşadığımız bu iki yıl boyunca insanlar “gri tonda” bir iletişime mecbur kalmışken, sinemanın bu “belirsiz halleri” üzerimizden atacağı duygu formlarını önemli buluyorum.
Başarılı bir galayla başlayan bu macerada gösterime giren filmlere biraz da bu gözle bakmanızı isterim.