Ölüm Allah'ın emri. Hepimizin güzel hayatları ve güzel ölümleri olsun. Temennimiz budur.

Ölümle bu dünyadaki yolculuğumuzun sonuna geliriz. Can bedenden çıktıktan sonra geriye kalan cesettir. Allah’ın bize emaneti olan cesedi de bizden sonraya kalanlar güzel bir şekilde defnederler. Her milletin mezar anlayışı farklıdır. Kimi tabutla gömer kimi kefeni kafi görür. Kimi de yakar ve küllerini saklar. Saklamayan da var tabii, onların da kendi bilecekleri iş.

Ölülerin vakit geçirmeden toprakla buluşması, kişiye gösterilen saygının bir gereği. Araya Necip Fazıl’dan bir dörtlük gelsin:
“Ne hasta bekler sabahı,

Ne taze ölüyü mezar.

Ne de şeytan, bir günahı,

Seni beklediğim kadar.”

Mezarın taze ölüyü beklemesi bir teşbihe konu olacak kadar mühim. Bazı cesetler var ki onların mezarlarını bulması zaman alıyor. Bazı mezarların yerlerinin daha sonradan değişmesini kastetmiyorum. Sırplar, Bosna-Hersek’te katliam yaptıklarında misal olarak, binlerce insan toplu mezarlara gömüldü. Aslında toplu mezar bile denemez, çukurlara ittirildi. Bu yetmedi takip edenlerin vücuda ulaşması zorlaşsın diye belirli bir süre sonra iş makineleriyle yeniden karıştırıldı cesetler. Üç dört farklı ceset alanında parçaları bulunan Boşnakların hikayeleri her sene Srebrenica katliamının sene-i devriyesinde karşımıza çıkıyor.

Bunlar artık geride kaldı diye düşünürken Cemal Kaşıkçı cinayeti yaşandı. Suudi Arabistan işin içinden sıyrılmak için manevralar yapıyor. Cemal Kaşıkçı’nın nasıl öldüğüne dair izahlarda bulunuyorlar, hatta sorumlunun kim olduğuna dair imalarda bulunuyorlar. Ülkeler mevcut durum üzerinden yeni statükoyu tespite çalışıyorlar. Kral Selman mı sorumlu Veliaht Prens Muhammed mi sorumlu diye ortada top çevrilip duruyor. Ülkeler kendi kamuoylarını teskin etmek için ticari çıkarlarını bir süre görünmez kılmayı tercih ediyorlar.

Cumhurbaşkanı Erdoğan ise esas sorulması gerekeni, insani olanı sordu: Ceset nerede? Evet, her ölü bir mezarı hak eder. Dünyanın en iyi kişisi de en kötü kişisi de bir mezarı hak eder. Mezarının nerede olduğunun bilinmesi ölüye ve yakınlarına olan saygının temel gereğidir.

İmkân olup da mezarını bulmayan her ölü üzerimize bir vebaldir. Kapanmayan bir yaradır. Sadece insan değil mezarını bulmayan. Kocaman bir medeniyetimizi parçalara ayırıp her parçasını başka yere gömdüler. Gördüğümüz her parçayı bir araya getirip gönlümüze gömüyoruz. Bulduğumuz her parça hem acımızı tazeliyor hem de cesedine karşı son görevimizi bir parça daha yapmış olmanın garip huzurunu veriyor.

Bir ceset mezarını arıyor. Katili belli, azmettiricisi ortada ve cinayet yeri belli olan bir cesedin sessiz çığlığı vicdanlarımızda yankılanıyor. Katiller konu değiştirmeye çalışırken insanlığı ayakta tutmaya çalışanlar çok basit bir soruyu cevabını buluncaya kadar sormaya devam ediyor: Nereye kaybettiniz Cemal Kaşıkçı’nın cesedini? Hangi parça nerede? Sadece katil değil hırsızsınız, bir cesedi mezarından ayrı tutan hırsızlar. İnsanları öldürebilirsiniz ama hakikat vicdanlarda yaşamaya devam edecektir.