"Bana kalırsa Taha Bey'in ve muhalif tabanın en büyük yanılgısı hayat pahalılığı karşısında seçmenin muhalefet partileri hiçbir şey yapmadan ibreyi kendilerine döndüreceklerine inanması."
Karar gazetesinden Taha Akyol geçtiğimiz günlerde “Merkez sağ?” başlıklı bir yazı kaleme almış.
Akyol, AK Parti’nin Avrupa Birliği hedeflerinden uzaklaşmasının yanında ekonomi politikalarında “faiz sebeptir” gibi politikalara yönelmesinin oy tabanında bir çözülme yarattığını söylüyor.
Merkez sağda toparlanma denince de akla gelen ilk partinin İYİ Parti olduğunu ifade ediyor.
Akyol’a katılmıyorum, katılmama sebeplerim arasında da konjonktürel durumu Türkiye’yle benzer olan Macaristan seçimlerinin sonucu yok.
Her ülkeyi kendi dinamikleriyle değerlendirmenin doğru olduğuna inanıyorum, zira mevcut lidere karşı birleşen altı partinin kaybetmesiyle sonuçlanan Macaristan seçimleri de AK Parti açısından herhangi bir rehavet oluşturmamalı.
Taha Bey’in en çok merkez sağda toparlanma olarak işaret ettiği İYİ Parti çözümlemesine takıldım. Ve özellikle şu cümlelerine: “Meral Akşener’in ideolojik sloganlardan uzak ve doğrudan halkla birebir temas ederek siyaset yapması merkez sağ tarzıdır. Parti olarak çatışmacı değil kapsayıcı bir milliyetçilik anlayışı, dış politikaya bakışları ve partinin siyasi ve akademik kadrosu ‘merkez sağ’ karakterini yansıtıyor.”
BİRİNCİSİ: Akşener’in “ideolojik sloganlardan uzak ve doğrudan halkla beraber temas ederek siyaset yaptığını” söyleyen Taha Bey, Türkiye’nin yaşamış olduğu hayat pahalılığına karşı Meral Hanım’dan herhangi bir çözüm önerisi duydu mu bilmiyorum, ben ne duymuş ne de görmüş değilim.
Zira Akşener’in dış politikaya nasıl baktığı da ortada. Ukrayna ile Rusya arasındaki savaştan sonra “Putin’e yaptırım uygulayalım” önerisinin Türkiye açısından ne gibi negatif sonuçlar doğurabileceğini ve bizim denge politikamızı bertaraf ederek NATO’nun yanında taraf tutmaya itebileceğini eminim Taha Bey benden daha iyi biliyordur.
Öyle ya, Türkiye’nin Ukrayna-Rusya savaşından sonra barışı arzulayan diplomasi çabaları tüm dünyada bu savaşı bitirebilecek tek ülkenin Türkiye olduğunu da ortaya koydu. Öte taraftan da Ankara’nın takınmış olduğu bu doğru pozisyonla NATO’nun beceriksizliği de gözler önüne serildi.
İKİNCİSİ: Taha Akyol, İYİ Parti’nin çatışmacı değil kapsayıcı bir milliyetçilik anlayışı olduğunu ifade ediyor. Fakat partinin yönetim kademesinde yaşanan ve partinin ağır topları diyebileceğimiz kişilerin görevlerine son verilmesiyle birlikte bu konumundan uzaklaştığı da söylenebilir. Taha Bey de bana kalırsa bu “kapsayıcılığı” mutlaka eleştirecektir.
ÜÇÜNCÜSÜ: Yapılan tüm anketlere bakıldığında hala daha toplumun tüm kesimlerinden oy alan partinin AK Parti olduğu da görülüyor. Hayat pahalılığı ve ekonomide yaşanan dalgalanmalar olması dışında uzunca konuşulacak meselelerin olmadığı da açık. Bugün seçmenin bir kısmı AK Parti’ye karşı eleştirilerini dile getirse de, çözümün adresini yine AK Parti’de gördüğü de tüm anketlerde belirgin bir şekilde ortaya çıkıyor.
Bana kalırsa Taha Bey’in ve muhalif tabanın en büyük yanılgısı hayat pahalılığı karşısında seçmenin muhalefet partileri hiçbir şey yapmadan ibreyi kendilerine döndüreceklerine inanması.
Yuvarlak masa etrafında toplanan partilerin yaşanılan sıkıntılara karşı en büyük çözüm önerisi parlamenter sistem vaadinden başka bir şey değil. Bu da halk açısından bir çözüm ışığı değil hatta artık bu saatten sonra “yeni bir maceradan” başka bir şey de değil. Solcuların, “devrim olacak her şey çözülecek” demesinden farksız.
AK Parti’nin en büyük şanslarından biri de karşısında hiçbir konuya somut çözüm önerisi sunamayan bir muhalefet olması.
Öte taraftan Macaristan’da Orban’ın karşısına büyük umutlarla çıkan “belediye başkanı” nasıl fark yediyse, Türkiye’de de Erdoğan’ı yenmek üzere öne sürülen “belediye başkanlarına” temkinli bakmakta fayda var.
Hele de şehirdeki ulaşım zamlarından sonra partisinin televizyon kanalında bile kendisi açıkça eleştiriliyorken…