Türkiye ve ABD dışişleri bakanlıkları hafta başında yaptıkları ortak bir açıklamayla ikili ilişkilerde Stratejik Mekanizma döneminin başladığını duyurdu.
Türkiye ve ABD dışişleri bakanlıkları hafta başında yaptıkları ortak bir açıklamayla ikili ilişkilerde Stratejik Mekanizma döneminin başladığını duyurdu.
Söz konusu açıklama, ABD Dışişleri Bakanlığı Siyasi İşler Müsteşarı Victoria Nuland başkanlığındaki heyetin Ankara ziyaretinde Türkiye heyetiyle yaptığı görüşmeler sonrası geldi.
Bu açıklamadan üç gün sonra ABD Dışişleri Bakanlığı, Kongre’ye Biden yönetiminin Türkiye’ye F-16 savaş uçağı satışına olumlu baktığı yönünde bir mektup gönderdi.
Söz konusu mektupta Türkiye'nin Rusya-Ukrayna savaşı konusundaki pozisyonu, “bölgede kötü niyetli etki için önemli bir caydırıcılık” olarak nitelendirilirken, Türkiye'ye F-16 savaş uçağı satışının ABD'nin ulusal güvenlik çıkarlarıyla uyumlu olacağına ve aynı zamanda NATO'nun uzun vadeli birliğine hizmet edeceği ifadeleri yer aldı.
Rusya’nın Ukrayna’ya yönelik saldırısı öncesinde, Washington’dan Türkiye’nin yaklaşımlarının hem ABD’nin ulusal çıkarları hem de NATO için tehdit oluşturduğu yönünde çok sayıda açıklama yapılmıştı.
Hafta başında başladığı duyurulan Stratejik Mekanizma ile ilgili karar ise geçtiğimiz yılın Ekim ayında Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile ABD Başkanı Joe Biden’ın Roma’daki görüşmelerinde alınmıştı.
Yani bu mekanizma, karar alındıktan yaklaşık 6 ay sonra start alabildi.
Ankara başından beri, Türkiye’nin güvenlik endişelerine saygı gösterilmesi ve içişlerine burnunu sokmaması koşuluyla Washington ile ilişkileri düzeltmekten yana bir tutum izliyor.
Buna karşın ABD sürekli gerilimi tırmandıran bir yaklaşım içinde.
Türkiye’yi tehdit eden terör örgütlerine açık destek veriyor, Türkiye’ye yönelik darbe girişimi dahil her türlü düşmanca saldırının arkasında duruyor, hatta çoğu kez bunları bizzat kendisi organize edip yönlendiriyor ve de aleni bir şekilde muhalif kesimleri destekleyerek Türkiye’nin içişlerine karışmaya yelteniyor.
Şimdi ne oldu da, ABD karar alındıktan 6 ay sonra Stratejik Mekanizma döneminin başlatılmasına onay verdi?
Ne oldu da, düne kadar ülkesinin ulusal çıkarları ve NATO için tehdit olarak gördüğü Türkiye’yi müttefik olarak değilse bile kendi ulusal çıkarları ve NATO için “olumlu” görmeye başladı?
Birincisi Rusya-Ukrayna savaşı Türkiye’nin jeopolitik ve stratejik önemini arttırdı.
İkincisi Türkiye’nin bu savaş konusunda izlediği akılcı, barışçı ve insani politikalar bu önemi daha da yukarılara taşıdı.
Üçüncüsü, aynı konu ile ilgili olarak neredeyse tüm Avrupa ülkelerinin Türkiye ile temasa geçmesi, ABD’yi de aynı yönde hareketlendirmeye zorladı.
Dördüncüsü Türkiye’nin son dönemde Körfez ve Ortadoğu ülkeleriyle ilişkilerini geliştirmeye başlaması, özellikle de İsrail, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Devletleri gibi ABD’nin güdümünde veya onunla ortak hareket eden ancak giderek Washington’dan bağımsız olarak kendilerine yol çizmeye çalışan ülkelerle ciddi ilişkiler kurulması da Washington’u Ankara’ya mecbur kıldı.
Bu anlamda, ABD’de Türkiye’ye yönelik bu değişimin mecburiyetten kaynaklandığının altını çizmek gerek.
Bu mecburiyet, sorunların çözümüne yönelik bir sürecin başlamasına tekabül etmiyor.
Zira, daha bir hafta önce Washington yönetimi, ABD Kara Kuvvetleri’nin 2023 mali yılı bütçesinde terör örgütü PKK’nın Suriye kolu YPG için 183 milyon dolarlık pay ayırdığını açıkladı.
Yine Stratejik Mekanizma döneminin başladığının duyurulmasından bir gün sonra ABD Savunma Bakan Yardımcısı Dana Stroul, Woodrow Wilson Center'da yaptığı bir açıklamada, YPG’yi ortak olarak görmeye devam ettiklerini ve bu terör örgütüne yönelik desteklerini sürdüreceklerini söyledi.
Öte yandan Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’ın iki hafta önce terör örgütü FETÖ elebaşının Türkiye’ye iadesi konusunda yaptığı yeni çağrı ve başvurulardan herhangi olumlu bir yanıt yok.
Yani bu Stratejik Mekanizma döneminin başlatılması ve F-16 satışına yeşil ışık yakılması, ABD’nin Türkiye’ye yönelik hasmane yaklaşımlarından vazgeçtiği anlamına gelmiyor.
Aksine ABD’nin, bu olumlu gibi görünen adımları atmasına sebep olan konularla ilgili olarak Biden yönetiminin Türkiye ile üst düzey temas kurmaktan imtina eden yaklaşımı da, söz konusu hasmane yaklaşımı sürdüreceklerini gösteriyor.
Dikkat edilecek olursa Rusya-Ukrayna savaşının başlamasından bu yana Cumhurbaşkanı Erdoğan ile birçok ülke lideri arasında sayısız telefon görüşmeleri yapıldı.
Çok sayıda devlet ve hükümet başkanı Türkiye’ye geldi, gitti.
Buna karşın ABD Başkanı Biden sadece bir kez, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı aradı.
O da, tüm dünyanın gözünün çevrili olduğu Antalya’daki Rusya ve Ukrayna dışişleri bakanlarının görüşmesi sonrasında.
Aynı Biden, Brüksel’deki NATO zirvesinde de Erdoğan ile ikili görüşmeden kaçındı.
Tüm bunların bir tek sebebi var.
Türkiye’deki en muhalif kesimler bile, Ukrayna ile ilgili duruşun, Türkiye’ye yönelik bu ziyaretlerin iktidara ciddi şekilde artı puan olarak yansıdığını dile getiriyor.
Biden yönetimi de aynısını düşünüyor olmalı ki, bu konuda hükümete artı puan sağlayacak yaklaşımlardan kaçınıyorlar.
Çünkü Biden, ABD başkanı seçilmeden önce ilan ettiği, “muhalefeti destekleyerek Erdoğan’ı devirme” taahhüdünün arkasında duruyor.
Yani ABD, Türkiye’nin içişlerine karışmaya çabalarından vazgeçmedi, geçmiyor.
Nereye kadar?
Muhtemelen 2023 seçimlerine kadar.
Bu seçimlerde de bir kez daha hayal kırıklığına uğradıklarında artık son demlerine yaklaşan Biden, iki ayda bir Türkiye’yi ziyaret etmese bile, muhtemelen Beyaz Saray, sık sık Beştepe’nin telefonunu çalacaktır.
İşte o zaman, ABD ile Türkiye arasındaki ilişkilerde bugünlerdekine benzer olumlu adımların yeni bir sürecin başlamasına işaret olarak değerlendirilmesi mümkün olabilecektir diye düşünüyorum.