Türkiye, terörle mücadelede son üç yılda hiç olmadığı kadar büyük başarılar elde etti, ediyor. Bunun nedeni terörü kaynağında kurutmayı öngören yeni önleyici konsept.
Ancak mücadele sonuç verdikçe ve terörün kökünün kazınması ihtimali belirdikçe bugüne kadar üstü kapalı, dolaylı ya da gizli şekilde teröre destek veren güçler bu desteklerini arttırma ve alenileştirme yoluna gitti.
Türkiye, terörle mücadelesini yoğunlaştırdıkça onlar teröre verdikleri desteği arttırdı, arttırıyor. Terörle birlikte destekleyicileriyle de savaşan Türkiye hem sahada hem masada önemli sonuçlar aldı.
Ancak Türkiye, bu başarılarına rağmen terörle mücadelenin en önemli ayağını ihmal ediyordu, hâlâ da ediyor.
Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov gözümüze soka soka söylemese bu konuyu tartışanımız yoktu.
Lavrov, geçtiğimiz hafta Rossiya-24 televizyonuna yaptığı açıklamada, “Kürt sorunundan kaçamazsınız. Söz konusu sorun, Suriye krizinin parçası olmaktan çok, çok daha geniş bir problem. Irak’ta yaşayan Kürtler var, İran’da yaşayan Kürtler var, tabii ki Türkiye’de de çok sayıda Kürt yaşıyor. Kimse bu ülkelerin, bu bölgenin Kürt sorunu nedeniyle yaşanan bir gerginlik sebebiyle infilak etmesini istemez. Hiç kimse Kürtlerin kendilerini ikinci sınıf insanlar olarak hissetmelerini de istemez” deyince terörle mücadelenin siyasi ayağı tartışılmaya başlandı.
Bence iyi de oldu…
Zira aylardır söyleye söyleye dilimizde tüy bitti; terörle mücadele doğru ve iyi gidiyor ancak bu mücadelede elde edilen başarıların kalıcılaştırılması için bunun rasyonel, kabul gören, güçlü siyasi yaklaşımlarla desteklenmesi şart diye.
Lakin siyaset bilimcilerimizde, konunun siyasi ayağına yönelik çözümler üretmek yerine askeri strateji uzmanlarımıza eşlik etmekle meşgul.
Lavrov, Suriye krizinin bir parçası olarak gündeme getirdiği Kürt sorununu salt bu ülkeyle sınırlandırmıyor. Aynı sorun başlığı altında Suriye’nin yanı sıra Irak ve İran ile birlikte Türkiye’yi de sayıyor. Hatta Kürtlerin yoğunluk oranı üzerinden Türkiye’ye özel vurgu yapıyor. “Kimse bu ülkelerin, bu bölgenin Kürt sorunu nedeniyle yaşanan bir gerginlik sebebiyle infilak etmesini istemez” derken Türkiye dâhil söz konusu ülkelerin bu sorun nedeniyle infilak edebileceğini de söylüyor.
Lavrov, cümlesinin sonunda “Hiç kimse Kürtlerin kendilerini ikinci sınıf insanlar olarak hissetmelerini de istemez” diyerek hem Türkiye’de de Kürtlerin ikinci sınıf insan muamelesi gördüğünü öne sürmüş oluyor, hem de kendilerinin de bunu istemediklerini belirterek konunun müdahili olduklarını de dile getiriyor.
Bu sözleri sarf eden kişinin dışişleri bakanı olduğu ülke, son dönemde Türkiye’nin ikili ilişkilerinin en iyi olduğu ülkelerden biri olan Rusya.
Aynı ülkede, ne PKK’nın ne de PYD/YPG’nin terör örgütü olarak ilan edilmediğini hatırlatmakta yarar var.
Şüphesiz başta Suriye olmak üzere, Irak ve İran’da yaşayan Kürtlerin ciddi sorunları var. Hatta son 10-15 yıl öncesine kadar Türkiye’de yaşayan Kürtlerin de ciddi problemleri vardı.
Ancak Türkiye son 10 yıl içinde attığı cesur adımlarla Kürt sorununu önemli ölçüde sorun olmaktan çıkardı.
Elbette, Türkiye’deki Kürtler açısından her şey güllük-gülistanlık değil. Ancak hali-hazırda Türkiye’deki sorun hiçbir şekilde Lavrov’un dillendirdiği “ikinci sınıf insan” boyutunda değil. Türkiye’nin başına musallat olan terör sorunlarının daralttığı demokratik zeminin genişlemesiyle sorun rahatlıkla çözülebilir durumda.
Lakin durum böyle olmasına karşın başta ABD ve Avrupa ülkeleri olmak üzere bölge üzerinde hesapları olan hemen hemen tüm ülkeler, bırakın sorunun çözümüne katkı sunmayı, çözülmesini önlemek için ellerinden geleni yapıyor.
Hiçbirinin derdi Kürtlerin çektiği acılar, sıkıntılar veya yaşadığı sorunları değil.
Hepsi Kürtler üzerinden bölgesel hesaplarını gütmeye çalışıyor. Bu hesaplarını, destekledikleri terör örgütleri eliyle hayata geçirmeye çalışırken, bu desteklerini Kürtlere destek gibi sunmaya çalışarak hem teröre verdikleri desteği meşrulaştırmaya hem de güya Kürtlerin dostu gibi görünmeye çalışıyorlar.
Türkiye, bu ülkelerin özellikle kendi Kürtleri üzerinde bu tip hesaplar gütmesinin önüne geçmek için mutlak surette güçlü bir bölgesel Kürt politikası geliştirerek, inisiyatifi eline almalıdır.
Bu bölgesel Kürt politikası, hem Türkiye Kürtlerinin kalan kimi sorunlarının çözümünün yanı sıra Suriye, Irak ve İran Kürtleri için de önerilen çözümler içermelidir.
Ancak bu şekilde Kürtlerle terör sorunu ayrıştırılabilir ve bu yapıldıktan sonra terörle mücadelede çok daha başarılı sonuçlar alınacağı gibi terörün uluslararası desteğinin de azaltılması sağlanabilir.