İnsanın insan olduğunu, yaratılmışlar içindeki en seçkin yaratılmış olduğunu, mevcudatın yaratılış sırrının insan olduğunu öğreten kitaptır.
Kuranı Kerim, Kerim kitabımızdır. İnsanlık âlemine ikram edilmiş olan vahyin bizatihi kendisidir. Peygamberlerin evveli ile ahiri arasında gelmiş ve geçmiş bütün peygamberlere gönderilmiş vahyin adıdır. İnsanlığın varlık sebebinin dilidir, kalbidir, ruhu ve aklıdır Kuranı Kerim. Rabbimizin merhametini, şefkatini gösteren nizamdır. Beşeriyetin yegâne ölçüsüdür. Kadir kıymet bilmez insanlığın tahrif ede ede, değiştire değiştire geldiği ve artık bundan sonra insanın değiştirip tahrif etmeye yani bozmaya gücünün yetmeyeceğini, koruyucunun, güvencenin bizatihi Allah (cc.)’nün kendisine ait olduğunu bizlere ilettiği hayat kitabımızdır Kuranı Kerim.
İnsanın insan olduğunu, yaratılmışlar içindeki en seçkin yaratılmış olduğunu, mevcudatın yaratılış sırrının insan olduğunu öğreten kitaptır. Nizamı âlemdir. İnsanın istikamet rehberidir. Yalnızca bu dünya için değil asıl hayatın ebedi âlem olduğunu bize öğreten, dosdoğru olunması öğütlenen, Peygamberimiz Hz. Muhammet (as.)’ın bizlere bıraktığı vaz geçilmez Vahyin kendisidir. Hayat ölçümüzdür. Nizam kitabımızdır. Dünya ve ahiret yurdunun, ruhun yüceltilme yollarının, beşerin huzur kaynağının, yeryüzünün, gökyüzünün, bilinen ve bilinmeyen âlemlerin sırlarının içinde bulunduğu, Allah’ın peygamberine Cebrail’i vasıta kılarak, vasıtasız usullerle gönderdiği hükümlerin toplamıdır Kuranı Kerim.
Kuranı, Rabbimizin diliyle anlamak için Kurana dönüp en doğrusunun anlatıldığı ayetleri, Kurana hasredilen sıfatları bilmek icap ediyor. Neden Kuranı doğru anlamamız için farklı sıfatlarla yollar ve yöntemler önerilmiştir? Bunun üzerinde durmak Kuranı daha doğru anlamamızın kapılarını açacaktır. Tamamlanmış hükümlerin indirilme yöntemlerini de doğru kavramak için Kurana dönmek gerekiyor. Nüzul sebeplerini, Vahyin indirilme yöntemlerini kavrayabilmek için Rabbimizin sıfatlarının zikredilme hususları üzerinde de yoğunlaşmak icap ediyor. Ayrıca Rabbimizin kulu ve elçisi Muhammed (as)’a vahyini gönderirken-indirirken lafızlar üzerinden de sırların sürdüğünü, açıklananların açıklandığını, açıklanmayanların sırlarının devam ettiğini de göz ardı etmemek icap ediyor. Peygamberimiz ile Rabbimiz arasında şifrelerle şifrelenmiş olan insanlığın yegâne değişmez ve değiştirilemez kitabına nasıl yaklaşırsanız öyle kapıların açılacağını da unutmamak gerekiyor.
Kuran Kerimin aynı zamanda muhkem, müteşabih ve mufassal metinlerle örülü olduğunu da biliyoruz. Anlatılan ve aktarılan peygamberlerin ve kıssalarının, geçmiş kavimlerin yaşadıkları ve yaptıkları hakkındaki bilgilerin nedenlerini insanlık âlemi unutmasın, aklından çıkarmasın diye uyarı niteliğinde bir bilgilendirme midir? Başka nedenleri de var mıdır? Elbette ki ibretle teslimiyet içinde kulluk ödeviyle ödevliyiz. Bunlarla birlikte imanın şartları, İslam’ın hükümleri hakkındaki bahislerle namazdan, oruçtan, hacdan, zekâttan, faizden, içkiden yani helal ve haramlardan bahsediyor olmasını da doğru okumalıyız. İnsanlık âlemi için bir yol haritası olduğunu, uyulması gereken değişmez kurallar bütünü olarak insanlığa gönderildiğine iman etmek, uygulamak, çizilen ölçü dışında bir ölçünün varlığını kabul etmemek bizlere, insanlığa bırakılmıştır. Böylesine kucaklayıcı, merhamet edici Rabbimizin merhametine sığınarak teslimiyet göstermek iman sahiplerinin işidir. Öyle olmak icap ediyor.
Kuranı Kerimin sahilleri öd ağacı ve amber dolu sınırsız bir denize benzetiliyor. Zahrı/dışı, batnı/içi, haddi/sınırı, matla-ı/manasının doğduğu yerler vardır. Kuranı anlamak için bu dört şey esastır. Kuranı Kerimin dışı, ayeti kerimelerin zahiridir ki, Cebrail (as)’ın Kuranı getirdiği hale işaret eder. Kuranın batını/içi de ayetlerin manaları, tevilleri yani yorumlarıdır.
Kuranın usulcüler tarafından tanımı şöyledir: Kur'an Hazreti Muhammed (sav)’e indirilmiş, tevatürle nakledilmiş, mushaflarda yazılmış, tilaveti(okunması) ile ibadet olunan, Fatiha’dan başlayıp Nas suresi ile sona eren Rabbimizin muciz kelamıdır.
Tanımda geçen beş hususun dikkatten kaçırılmaması gerektiğini söylemiş olalım.
• Hazreti Muhammed (sav)’e indirilmiş,
• Tevatürle nakledilmiş,
• Mushaflarda yazılmış,
• Tilaveti (okunması) ile ibadet olunan,
• Fatiha’dan başlayıp Nas suresi ile sona eren Rabbimizin muciz kelamıdır.
Kur'an Tüm insanlığı hidayete getirmek amacıyla nazil olmuş evrensel ilahi bir mesajdır. Yol gösterici, insana beşer olduğunu hatırlatıcı, uyarıcı, müjdeleyici bir rehberdir. Birkaç ayetle gönderilme sırrını idraklerimizde bulunduralım:
Casiye 11. Ayette şöyle buyrulmaktadır; “İşte bu (Kur’an) bir hidayettir. Rablerinin ayetlerini inkâr edenlere ise elem dolu çok kötü bir azap vardır.”
Yine aynı surenin 20. Ayetinde ise; “Bu Kuran, insanlar için açık belgeler; kesin olarak inanan millet için doğruluk rehberi ve rahmettir.”
Zümer 23. Ayeti kerimede ise; “Allah sözün en güzelini, birbiriyle uyumlu ve bıkılmadan tekrar tekrar okunan bir kitap olarak indirdi. Rablerinden korkanların, bu Kitap’ın etkisinden tüyleri ürperir, derken hem bedenleri ve hem de gönülleri Allah'ın zikrine ısınıp yumuşar. İşte bu Kitap, Allah'ın, dilediğini kendisiyle doğru yola ilettiği hidayet rehberidir. Allah kimi de saptırırsa artık ona yol gösteren olmaz.”
İsra suresi 9 ve 10. Ayetler şöyledir; “Doğrusu bu Kuran, en doğru yola götürür ve yararlı iş yapan müminlere büyük ecir olduğunu, ahirete inanmayanlara can yakıcı bir azap hazırladığımızı müjdeler.”
Tirmizi ve Müsnette zikredilen aynı zamanda Peygamber (as) Veda Hutbesinde irat buyurduğu; “Size iki şey bırakıyorum, birisi Allah’ın kitabı diğeri Ehli beytimdir " buyurmaktadır. Ehli Beyt aynı zamanda Peygamberimizin sünneti ve hadisleri olarak tefekkür edilmiştir. Bu bahsi şöyle tamamlamak doğru olur kanaatindeyim; Peygamber (as) meclisinde bulunana sahabelerine iltifat edip ikişer ikişer birbirleriyle kardeş kıldı. Meclisinde Hz. Ali (ra) Efendimizde bulunuyordu. Kendisine kimseyle bir kardeşlik akdi yapmadığı için Efendimizin gücendiğini düşününce konuyu kendilerine bahsedince Âlemlerin sevgilisi Hz. Muhammet Mustafa (as); “Seni sona bırakmakla kendime kardeş yapmak istedim. Senin, benim yanımdaki konumun, Harun’nun Musa’nın yanındaki konumu gibidir (şu var ki benden sonra peygamber gelmeyecektir) ve sen benim varisimsin” diye cevap verdiler. Ali (ra) “Ya Resulellah! Senden miras alacağım şey nedir?” diye sorunca, “Peygamberlerin bıraktıkları miras türü şey” diye cevap verdi. “Senden önceki peygamberler ne gibi şeyleri miras bırakmışlar?” sorusuna da “Onlar Allah’ın kitabını ve peygamberlerinin sünnetini...” diye karşılık vermişlerdir. Bu hususu Taberanı böyle aktarıyor. Anlıyoruz ki Ehli Beyt ile sünnet arasında vazgeçilmez sıkı bağlar vardır. Sünnetin taşıyıcılar Hz. Ali (ra) ve onun riyaset ettiği Ehlisünnet âlimleridir.
Ebu Hureyre (ra)’dan nakledilen bir hadis ile konuyu noktalamış olalım, “Size iki şey bırakıyorum. (Bunlara tutunursanız) asla delalete düşmezsiniz: Allah’ın kitabı ve sünnetim. Bu ikisi (kıyamette) havza kadar ayrılmadan beraberce geleceklerdir”.