Bir önceki ABD başkanı Donald Trump'ın ülkesini âdeta Twitter paylaşımlarıyla yönettiğini hepimiz hatırlıyoruz.
Sosyal medyayı Türkçemizdeki bir deyimle tanımlamaya kalkarsak, “yukarı tükürsek bıyık aşağı tükürsek sakal” diyebiliriz. Sosyal medya ile olan ilişkimizi anlatmak için de “ne seninle ne de sensiz” ifâdesini kullanabiliriz. Sosyal medyanın ağır toplarından Facebook, Whatsapp ve Instagram’ın birkaç gün önce kısa bir süreliğine çöktüğünde Twitter âdeta hükümranlığını ilân etti. Zâten kullanım pratikliği ve yaygınlığı sebebiyle uzun zamandır açık ara öndeydi ve bu durum tescillenmiş oldu.
Bir önceki ABD başkanı Donald Trump’ın ülkesini âdeta Twitter paylaşımlarıyla yönettiğini hepimiz hatırlıyoruz. Beyaz Saray çalışanlarını veya bakanları görevden aldığını önce Twitter’dan duyuran Trump’ın Twitter’ın bu hükümranlığında katkısı olmadı diyemeyiz.
İletişim biliminin en genç dalı olan “Yeni Medya” alanında sosyal medya genelinde ve Twitter özelinde birçok araştırma yapılacağından, yüksek lisans ve doktora tezi yazılacağından ve birçok sempozyum, seminer, çalıştay düzenleneceğinden hiç şüphem yok. Bu yazıda belki gelecekte bir makaleye dönüştürebileceğim bir husustan bahsetmek istiyorum.
Takipçi-takip edilen dengesizliği
Sosyal medya hesaplarında tâkipçi sayısının çok olması bâzıları için bir gelir, hatta tek başına bir geçim kaynağı hâline geldi. Tâkipçi sayısını arttırmak için profesyonel sosyal medya yöneticileriyle çalışan isimler hiç de az değil. Bu kadar önemli bir iletişim ortamı hâline gelen sosyal medyada profesyonel yardım almak da bir o kadar önemli ve kaçınılmaz hâle gelebilir.
Benim mütevâzı tâkipçi sayısına sâhip kişisel Twitter hesâbım üzerinden yaptığım şöyle bir tespit var. Başta siyâsetçiler, gazeteciler, pop şarkıcıları, dizi oyuncuları olmak üzere bâzı hesaplarda “takipçi” ve “takip edilen” sayıları arasında “takip edilen” aleyhine büyük bir dengesizlik var. Bu dengesizlik milyonlarca “takipçi”ye karşılık birkaç yüz “takip edilen”e kadar çıkabiliyor. Hatta bâzı hesapların milyonlarca tâkipçisi olmasına rağmen tâkip ettikleri hesap sayısı “0” (yazıyla “sıfır”).
Bu dengesizlik pop şarkıcılarında ve dizi oyuncularında bir “menajer karârı” veya “PiaR taktiği” olarak yorumlanabilir. “Ulaşılmaz olma” imâjı, bir tanıtım stratejisi olabilir. İngilizce “fan” denilen hayran kitlesi ile arasına mesâfe koyanlar daha “kıymetli” olabiliyor.
Körlük ve sağırlık
Ancak bu “takipçi-takip edilen” dengesizliği özellikle siyâsetçiler ve gazeteciler açısından olumsuz bir imaj ortaya çıkarmaktadır. Bunun Türkiye’ye özel bir durum olmadığını hemen belirtmek isterim. Mesela ABD başkanı Joe Biden’ın tâkipçi sayısı 30 milyonu aşmasına rağmen tâkip edilen hesap sayısı sâdece “48”.
Gelelim Türkiye’ye. 9 Ekim 2021 târihi itibârıyla mesela Kemal Kılıçdaroğlu’nun tâkipçi sayısı 8 milyona yaklaşmışken tâkip ettiği hesap sayısı sâdece üçtür. Bunlar CHP genel merkez, CHP Gençlik kolları ve CHP Kadın kolları. Devlet Bahçeli ise 5 milyonu aşan tâkipçi sayısına karşılık, hiçbir hesabı tâkip etmemektedir. Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın hesâbının tâkipçi sayısı ise 18 milyondan fazladır ve tâkip edilen hesap sayısı 102’dir.
Siyâsî partilerin üst makamlarındaki kişilerin tâkip ettikleri hesapların en belirgin özelliği ise, bu hesapların tamâmına yakınının kendi siyâsî parti partililerin hesapları olmasıdır. Mesela Meral Akşener’iin tâkip ettiği 1145 hesabın tamâmına yakını kendi parti teşkilâtının mensuplarından oluşmaktadır.
Elbette bu üç örnekte verdiğim hesaplar, hesâba ismini veren siyâsî liderlerin yönetiminde değil, profesyonel bir medya ekibinin yönetimindedir. Dolayısıyla alanda çalışan, kapı kapı dolaşan ortalama siyâsetçilerin hesapları için emsal teşkil etmez.
Ancak siyâsî partilerimizin il, ilçe, kadın ve gençlik kolları teşkilatları başkanlarının ve bu teşkilatların yönetim kurulu üyelerinin şahsî hesaplarına bakıldığında, oran olarak daha az olsa da, dengesizlik göze çarpmaktadır.
Halkın söylediklerine kulak vermesi, gösterdiklerini görmesi gereken bu ortalama siyâsetçilerin şahsî hesaplarının bu durumu, halk ve seçmen nazarında olumsuz bir kanaatin oluşmasına sebep olmaktadır. “Takipçi” ve “takip edilen” arasındaki bir dengesizlikten “Ben paylaşayım, seçmen görsün ve okusun ama seçmenin paylaşımı beni ilgilendirmez” veya “Genel merkez tâkipçi sayımı görsün, bana yeter” gibi anlamı çıkartılabilir. Dahası bâzı hesaplarda DM düğmesi bile yok ve bu hesapların sâhiplerine doğrudan mesaj atmak ve ulaşmak mümkün değildir. Yâni takipçi-takip edilen dengesizliği olan hesaplarda DM düğmesinin olması bu olumsuz imajın aşılmasında önemli rol oynayabilir. Örneğin 60 milyon tâkipçisi olan Elon Musk sâdece 105 hesabı tâkip etmektedir. Ancak kendisine mesajlara bizzat cevap vermesi özellikle gençler arasında büyük ilgi çeken bir haber olmuştur.
Lafa gelince sosyal medyanın önemi üzerine nutuklar atan siyâsetçilerimizin bunu eyleme dönüştürmeme lüksü yoktur. Geleneksel propaganda tekniklerinin etkisiz kaldığı ve karşılık bulmadığı günümüzde, siyâsetçilerin sosyal medya hesaplarındaki bu tavır, özellikle icraatlarını anlatmak konusunda sıkıntı çeken AK Parti hesaplarında daha göze batmaktadır. Bu dengesizlik hakkında bâzı milletvekillerine, il ve ilçe başkanlarına Twitter’da DM üzerinden mesajlar attım ancak herhangi bir geri dönüş alamadım. Cumhurbaşkanı Erdoğan son il başkanları toplantısında “Bize kibir yakışmaz, biz tevâzu ordusuyuz” derken, bâzı isimlerin bu tavrını anlamakta zorluk çekiyorum. Bu durum, Mehmet Metiner’in “bizi iktidara taşıyan garip gurabadan, fakir fukaradan koptuk” şeklindeki özeleştirisi artık daha ileri seviyede yapılması gerektiğinin sinyallerini vermektedir. Bu sinyâl doğru anlaşılmazsa, AK Parti’nin seçimlerde “kırmızı ışık” ile karşılaşması muhtemeldir.
Haber ajansları bile
Siyâsetçilerin meşgûliyet ve zaman bulamama gibi mâzeretleri olabilir. Hasbî niyetle ve gönüllülükle siyâsî kadrolarda hizmet yapan ve sosyal medya hesapları için profesyonel destek alma imkânı olmayanlar da olabilir. Ancak diğer bir taraftan toplumun nabzını tutmayı görev ve iş edinmiş haber ajanslarının ve gazetecilerin Twitter hesaplarında bile siyâsetçileri ve pop şarkıcılarını aratmayacak bir dengesizlik olduğunu görmek, bir sosyal bilimci ve iletişim fakültesi öğretim üyesi olarak beni düşündürmektedir. Örnek olarak üç büyük haber ajansının takipçi/takip edilen hesap sayıları şöyledir: İhlas Haber Ajansı: 8/896 bin, Demirören Haber Ajansı: 1/1.2 milyon, Anadolu Ajansı: 29/3.2 milyon.
Twitter’da “sen ben bizim oğlan” ya da “bizim mahalle” benzetmeleriyle açıklayabileceğimiz bu tâkip anlayışı, sosyal medyanın bir iletişim, halkın sesini duyma ve çözüm bulma değil, nutuk atma ve vaaz verme eyleminin dijital ortama aktarılmış hâlinin bir yansımasıdır.
Eski adıyla “basın”, daha sonraki adıyla “medya” ve en yeni adıyla “sosyal medya” ne kadar haklı olursa olsun, doldurması gereken yeri boş bırakanın gözünün yaşına bakmayıp bir kenara atacak kadar acımasız ve adâletsiz bir ortamdır. Sosyal medyada geleneksel medyanın kuralları ve eski propaganda teknikleri geçerli değildir. Dahası, sosyal medyanın kuralları sâbit değildir ve her gün değişmektedir. Bu değişkenlik de siyâset gibi sorumluluk isteyen bir alanda seçmene karşı takınılan kör ve sağır tavrı kabul etmemektedir.