Irak'taki gelişmeler Türkiye açısından hayati önemde.
Bu köşede 1 Temmuz tarihli “Irak’ta taşlar yerinden oynuyor, haritalar değişebilir” başlıklı yazımızda, Irak’ta Mayıs ayında başbakanlık koltuğuna oturan Mustafa Kazımi’nin dağ gibi sorunların üstesinden gelememesi durumunda ülkenin bölünme riskinin olduğunu dile getirmiş, Türkiye’nin her türlü senaryoya karşı A,B ve C planlarını hazırlamasının önemine dikkat çekmiştik.
Bu yazının üzerinden yaklaşık bir ay geçti.
Hafta sonu Bağdat’ta yeniden başlayan ve iki kişinin ölümüyle sonuçlanan gösteriler bu sürecin başlangıcı gibi.
Zira Irak’ta geçtiğimiz yılın Ekim ayında başlayan 600’ü aşkın kişinin ölümü on binlercesinin yaralanmasına yol açan gösteriler, Kasım ayı sonunda Başbakan Adil Abdulmehdi’nin istifasına yol açmış, 6 aylık siyasi belirsizlik sürecinin ardından Ulusal İstihbarat Dairesi Başkanı Mustafa Kazımi başbakanlık koltuğuna oturmuştu.
Aylarca birçok kentte sokakları ateşe veren göstericiler eylemlerine ara vererek Kazımi’nin sorunlara çözüm bulmasını bekledi.
Geçen üç aylık süre içinde Kazımi, ülkede devlet otoritesini sağlama konusunda birçok adım attı. Ancak gerek yoksulluktan kırılan ve en temel kamu hizmetlerinden mahrum kalan halkın sorunlarına çözüm üretilememesi gerekse de ülkedeki ABD ile İran arasındaki güç savaşını çözecek bir denge oluşturulamaması halkı yeniden sokaklara döktü.
Gösterilerin devam etmesi selefi Adil Abdulmehdi gibi Kazımi’nin de sonunu getirebilir ki bölgeden gelen haberler, gösterilerin şiddetlenerek devam edebileceğine işaret ediyor.
Irak’taki gelişmeler Türkiye açısından hayati önemde.
O nedenle Ankara’nın da gelişmeleri yakından takip ettiğine kuşku yok.
Burada dikkat çekilmesi gereken bir husus Irak üzerinde nüfus mücadelesi yürüten tüm ülkelerin Türkiye’nin bölgedeki etkinliğini kırma konusunda ortak hareket etmeleri.
ABD, Fransa, İran, Suudi Arabistan, Mısır ve Birleşik Arap Emirlikleri (BAE).
Söz konusu ülkelerin, Türkiye’nin 15 Haziran’dan itibaren Kuzey Irak’ta PKK’ya karşı başlattığı ve kapsamı derinleştirilen sürdürülen operasyonlar karşısındaki yaklaşımları bunu çok net bir şekilde ele veriyor.
Bölgede Türkiye’ye karşı şer cephesi oluşturan Riyad, Abu Dabi ve Kahire son günlerde Türkiye’nin Irak’tan çıkarılması konusunda Bağdat üzerindeki baskılarını yoğunlaştırırken Tahran’ın da Irak’taki en büyük gücü olan El Fetih İttifakı’nın başındaki isim olan Hadi Amiri üzerinden bu koalisyona katılması dikkat çekici.
Hafta içi yaptığı açıklamada, PKK’ya yönelik operasyonları “işgal girişimi” olarak niteleyen Amiri, Türkiye’nin Irak’tan çekilmesini istedi.
Şüphe yok ki Ankara, bu sesin asıl sahibinin “PKK’ya karşı Türkiye’nin yanındayız” iddiasında bulunan Tahran olduğunu not ediyordur.
Öte yandan Türkiye’nin Irak’taki PKK varlığına yönelik operasyonlar konusunda çok fazla ses veremeyen ABD ve Fransa ise bu operasyonlarla eşzamanlı olarak Suriye’de PKK’ya alan açmak için PYD ve ENKS arasındaki ittifakı geliştirip sağlamlaştırma çabalarına hız verdi.
ABD Dışişleri Bakanlığı’nın Ortadoğu ile ilgili konulardan sorumlu müsteşarı Zehra Bill geçtiğimiz hafta içinde PYD’nin denetimindeki Haseke’de, YPG’nin ana omurgasını oluşturduğu Suriye Demokratik Güçleri’nin (SDG) başında bulunan PKK’lı Mazlum Kobani kodadlı Ferhat Abdi Şahin ve ENKS yetkilileriyle bir araya gelerek ittifak sürecini hızlandırmalarını istedi.
PKK’nın başındaki isimlerden Murat Karayılan da PYD ile ENKS arasındaki iş birliğinin kendileri açısından hayati önemde olduğunu söyledi.
Irak’ta köşeye sıkışan PKK, ABD ve Fransa’nın desteğiyle ENKS ile yapılacak köklü bir anlaşmayla Suriye’de nefes almayı umuyor.
Buna karşın Türkiye’nin Kuzey Irak’ta PKK’ya yönelik operasyonlarla eş zamanlı olarak bölgedeki yerel güçler nezdinde yürüttüğü güçlü diplomasi meyvelerini veriyor.
Irak Kürdistan Bölgesi Dışilişkiler Sorumlusu Sefin Dizeyi’nin Amerikan Columbia Üniversitesi tarafından düzenlenen “Bölgesel çatışmaların Suriye ve Irak’ta Kürtler üzerindeki etkisi” başlıklı bir panele video konferans yoluyla bağlanarak yaptığı konuşmasında “PKK ile çatışmayalım diye gayret ediyoruz” şeklindeki ifadeleri bunun göstergesi.
Yani Kuzey Irak’taki Kürt yönetiminin PKK ile ortak hareket etmekten uzak durmasının sağlanması, hatta PKK ile çatışma noktasına gelmiş olması oldukça önemli.
Aynı etkinin Suriye’nin kuzeyinde de Kuzey Irak’taki Kürt yönetimine yakın grupların PKK’nın buradaki uzantısı PYD ile ortak hareket etmelerinin engellenmesi konusunda da sağlanması büyük önem arz ediyor.