Türkiye yeni yıla huzurlu girsin diye yurt içinde ve yurt dışında terör örgütüne karşı amansız bir mücadele yürüten ve bu kutsal mücadelelerinde büyük başarı elde eden güvenlik güçleriyle aynı sofrada poz verdi.
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, yeni yıla Van'ın Çatak ile Şırnak'ın Beytüşşebap ilçeleri arasındaki Kato Dağı bölgesinde bulunan Belbuka Kalekol Üs Bölgesi Komutanlığında girdi.
Türkiye yeni yıla huzurlu girsin diye yurt içinde ve yurt dışında terör örgütüne karşı amansız bir mücadele yürüten ve bu kutsal mücadelelerinde büyük başarı elde eden güvenlik güçleriyle aynı sofrada poz verdi.
Güvenlik güçleri canları pahasına terörü ülke gündeminden çıkarmak için bu mücadeleyi yürütürken ne yazık ki Türkiye yeni yıla HDP ve Selahattin Demirtaş’ı tartışarak girdi.
Pandemi ile mücadele, ABD ve AB ile ilişkiler, güney sınırlarımızda terör devleti kurma çabaları, Doğu Akdeniz ve Ege’deki sorunlar gibi ülke açısından hayati önemde onca meselenin arasında bu konuların öncelikli gündem olarak tartışılmasının talihsizliği bir yana muhalefetin “tıpış tıpış” gibi ifadelerle neredeyse PKK’dan daha fazla HDP ve Demirtaş’ı savunması talihsizlikten öte ülkenin geleceği açısından hayli tehlikeli bir durum.
Söz konusu kesimler HDP ve Demirtaş’ı bu kadar hararetle savunmalarına gerekçe olarak, söz konusu partinin yasallık durumunu, Meclis’te grubu olmasını, bu partinin sistem dışına itilmesinin yanlış olacağını ayrıca Demirtaş’ın terör örgütü PKK ile bağını gösteren herhangi bir delil olmadığı iddiasını göstermekteler.
Yine aynı kesimler, devletin ve hükümetin çözüm sürecinde PKK ve HDP ile yaptığı görüşmeleri anımsatarak, “Terör örgütü ve liderleriyle masaya oturmak neden normal oluyor da Meclis’te grubu bulunan, yasal parti ile bir araya gelmek neden suç olsun?” tezini savunuyorlar.
Öncelikle şunu belirtmek gerekir ki her devlet, o devleti yöneten iktidarlar ülkelerinin başlarına bela olan terör sorununa çözüm bulma kapsamında ihtiyaç duyduklarında söz konusu terör örgütleriyle temasa geçebilirler, geçerler.
Bazen çözüm için masaya da otururlar.
İngiltere’nin IRA ile İspanya’nın ETA ile görüşmesi gibi.
Yakın zamanda ABD’nin El Kaide ve Taliban ile masaya oturması gibi.
Bu görüşmeler, masaya oturmalar her daim tartışılabilir.
Kimi “terör örgütleriyle görüşülmez, masaya oturulmaz” der, kimi “terörün sonlandırılması için bu gerekli olabilir” der.
Bu konularda farklı görüşler ile sürmek olağandır, demokrasinin gereğidir.
Ancak ülkeyi idare etmeye talip parti veya partilerin herhangi bir terör örgütünün uzantısı bir parti ile iş birliği yapmaya yeltenmesi hatta daha da ileri giderek ittifak içine girmesi asla kabul edilemez.
Dünyanın hiçbir demokratik ülkesinde ne toplum ne de devlet böyle yönelimlere müsaade etmez.
HDP’nin varlık sebebi konusunda ileri sürdüğü “Kürt meselesi” ile ilgili farklı görüşler olabilir.
Bir parti “Kürt sorunu yoktur” der, bir diğeri “vardır” der.
Biri “sorun şudur” der, bir diğeri “budur” der.
Biri “şöyle çözülür”, bir başkası, “öyle değil böyle çözülür” der.
Bunların tümü de yine demokratik zeminde olağan tartışmalardır.
Ancak sorunun çözümü dışında, var olduğu öne sürülen bir sorunu terör hedeflerinin varlık sebebi olarak kullanan bir terör örgütü ya da ona bağlı yapılarla iş birliği yapmak yanlış, tehlikeli ve ülke için yıkıcı bir durum olur.
Dolayısıyla söz konusu muhalif partilerin farklı görüşler ekseninde, HDP’ye oy veren kesimlerin oylarına talip olmaları o kesimin talep ve beklentilerine uygun politikalar üretmeleri olağan, hatta ülke için hayati derecede yararlı bir çaba olur ancak bunu yapmak yerine bu partiyle iş birliği yapmak, ittifak içine girmek – ki bugün itibariyle ne yazık ki muhalefet kanadının yaptığı budur- terör örgütünü hedeflerine ulaştırmaya hizmet etmekten başka işe yaramaz.
HDP ve Selahattin Demirtaş ile ilgili yargılamaları yürüten mahkemelerin sorumluluklarındaki davaları makul sürede tamamlayıp tamamlamaları, bu parti ve şahsın söz konusu terör örgütü ile terör olayları ile ilişkilerine dair ne denli somut kanıtlar ortaya koyup koymadıkları ayrı ve hukuki bir tartışma konusu olmakla birlikte HDP ve Demirtaş’ın PKK ile ilintili olmadığını söylemek siyasi “körlük” değilse ihanetin maksatlı olarak perdelenmeye çalışılmasıdır.
HDP Eş Genel Başkanı Pervin Buldan hafta sonu, partilerinin kapatılması tartışmalarıyla ilgili yaptığı bir açıklamada, “Biz sürekli partilerin kapatıldığı bir gelenekten geliyoruz... Biz HEP'ten, DEP'ten, DEHAP ve HADEP'e kadar hep bu süreçleri yaşadık” ifadelerini kullandı.
Buldan’ın sözünü ettiği HEP, DEP ve diğerleri de yasal olarak kurulmuş partilerdi.
Söz gelimi HEP’in, DEP’in kurucuları, başındaki isimler Remzi Kartal ve Zübeyir Aydar nerede şu an?
Bunlar da milletvekili seçilip Meclis’e girmişlerdi.
Her iki isim şu an yurt dışında PKK’nın Avrupa yapılanmasının başındalar.
Ve Türkiye tarafından en çok aranan teröristler listesinde kırmızı kategorisinde yer alıyorlar.
Buldan’ın sözünü ettiği partiler arasında 2005’te kurulup, 2009’da kapatılan Demokratik Toplum Partisi’nin (DTP) 2007-2008 arasında eş genel başkanlığını yapan Nurettin Demirtaş diye biri vardı.
O da kardeşi Selahattin Demirtaş gibi tutuklanıp cezaevinden çıktıktan sonra soluğu Kandil’de aldı.
Şu an PKK'nın "eğitim komitesi üyesi" olarak terör örgütü kadrosunda yer alan ağabey Demirtaş da “en çok aranan teröristler” listesinde yer alıyor.
Yani yasal olarak kurulmaları söz konusu partileri terör örgütüyle ilişkisiz kılmadığı gibi milletvekili seçilmeleri de söz konusu şahısları “terörist” olmaktan kurtarmıyor.
O nedenle iktidar Kato’da yeni yıla güvenlik güçleriyle girerken, muhalefet partilerinin ülkenin bekası için, Kandil ile aynı rotada oldukları görünümünü yansıtan HDP ve Demirtaş yaklaşımlarını ivedilikle gözden geçirmeleri şart.