ABD'nin ve diğer birçok emperyal devletin, bazı ülkenin içişlerine karışması sır değil.

ABD Başkan adayı Joe Biden’in yaklaşık 8 ay önce New York Times gazetesinin editör masasında yaptığı ve bu hafta sonu kamuoyuna yansıyan açıklamaları infial yarattı.

Biden’ın açıklamaları başta siyasiler olmak üzere toplumun geniş kesimi tarafından sert tepkilerle karşılandı.

Biden için “küstah”, “alçak”, “hadsiz” gibi ifadeler kullanıldı

Ne diyor Biden?

Onu devirmemiz lazım.

Kimi?
Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı.

Nasıl?
“Darbe ile değil seçimle” diyor.

“Bunun için muhalif liderleri desteklediğimizi açıkça göstermemiz lazım” diyor.

Kuşku yok ki bu sözlerin sahibi için “küstah”, “alçak”, “hadsiz” tabirleri eksik bile kalır.

Ancak sadece o mu?

Bu ifadeler sadece bir başkan adayının haddini aşan sözlemlerinden mi ibarettir?

Birincisi, bu sözlerin sahibi 2009-2017 tarihleri arasında 8 yıl boyunca ABD Başkan Yardımcılığı yapmış birisi. Yani devirmekten söz ettiği Erdoğan görevdeyken o da ABD’nin ikinci adamı konumundaydı.

Bu sözler, söz konusu tarihler arasında Türkiye’ye yönelik her türlü saldırının arkasında ABD yönetimi olarak kendilerinin olduğunun ikrarıdır, itirafıdır.

Ki, “Şu an ona (Erdoğan’a) çok farklı bir yaklaşım uygulamalıyız” ifadesi, “Her türlü yöntemi denedik olmadı, şimdi farklı bir yöntem denememiz lazım” anlamına geliyor.

ABD’nin ve diğer birçok emperyal devletin, bazı ülkenin içişlerine karışması sır değil.

Ancak bir ülkenin en tepesindeki veya onun bir altındaki kişinin ve de yeniden o ülkenin en tepesindeki koltuğa talipli olan bir kişinin, bu kadar alenen, bu kadar fütursuzca, halkın iradesiyle, seçimle iş başına gelmiş bir iktidarı devirmeye çalışmalarından söz etmesi pek rastlanılır bir durum değil.

Bu açık bir savaş ilanıdır.

Bir ülkenin seçilmiş iradesine karşı savaş açılmasının, o ülkenin askeri olarak işgal edilmeye çalışılmasından bir farkı yoktur.

Dolayısıyla bu durum, Türkiye’nin Kurtuluş Savaşı’nda işgal güçlerine karşı yürüttüğü savaşın bir benzerini son on yıldan bu yana dünyanın en büyük gücü ABD’ye karşı verdiğini göstermektedir.

Denilebilir ki ABD’de başkanlık koltuğunda 2017’den bu yana başka bir isim vardır ve dolayısıyla Biden’ın bu sözleri bugünü değil geçmişi ve de seçilmesi halinde 2021’den sonrası ile ilgilidir.

Bu yorum yanlıştır.

Zira ABD’yi bir nebze olsun tanıyan herkes bilir ki Donald Trump, göreve geldiğinden bu yana ülkesinin yönetimine tamamen egemen olamamış, özellikle bölgemiz ile ilgili yaklaşımlar konusunda kendisinden önceki yönetimin politikaları süre gelmiştir.

Dolayısıyla Biden’in sözleri bir başkanlık vaadinden öte, kendi yönetimi döneminde Türkiye’ye karşı başlatılan ve hâlâ devam eden savaşın, yeniden seçilmesi halinde bir üst boyuta taşınacağının işaretidir.

Bu skandal sözlerle ilgili, “Uluslararası ilişkilerde bu tip açıklamalar hep yapılır ancak göreve geldikten sonra işin rengi değişir. Dolayısıyla Biden seçilmesi halinde Türkiye’yi kaybetmeyi göze alamaz ve bu yaklaşımlarını değiştirir” şeklinde çok sayıda yorum yapılıyor.

Bunların fazlaca iyimser olduğu kanaatindeyim.

Zira Türkiye’ye karşı bu savaş zaten kendi dönemlerinde başlatılmış ve kendilerinden sonra da yeni başkan tarafından değilse bile kendileriyle aynı görüşteki müesses nizam tarafından devam ettiriliyor.

Ayrıca Biden ve söz konusu müesses nizamın planı Türkiye’yi kaybetmek değil.

Zira onlar daha önce büyük ölçüde kendi sözlerinden çıkmayan Türkiye’nin, 2002’den bu yana aşama aşama siyasi bağımsızlığını elde ederek kendi denetimlerinden çıkmış olmasından yakınıyorlar ki amaçları yeniden Türkiye’yi ele geçirmektir.

Bütün bu kirli planlar bu amaçla yapılıyor.

Bu açıklamalar, önümüzdeki Kasım ayında yapılacak seçimlerde Biden’in kazanması halinde Ankara-Washington ilişkilerinin çok daha gerilimli bir sürece gireceğinin işaretidir.

Kuşku yok ki Türkiye hükümeti ve devleti böyle bir olasılığa karşı tedbirlerini alıyordur, alacaktır.

Ancak bu konuda muhalefete büyük bir görev düşmektedir.

Zira Biden’ın “muhalefeti açıkça destekleyerek Erdoğan’ı seçimle devireceğiz” sözleri tüm muhalefet partilerini zan altına sokmuştur.

Muhalefet partilerinin “hadsiz açıklamalar, ciddiye almıyoruz” vs şeklindeki açıklamaları, üzerlerindeki şüphelerin giderilmesine yetmez, yetmemektedir.

Hele de “Neden bu açıklamalar 7-8 ay sonra gündeme getiriyor” şeklinde, bu sözlerin vahametini düşürmeye yönelik ifadeler, muhalefet partilerinin kendi ülkelerinin siyasi bağımsızlığına karşı emperyalistlerle iş birliği yapmasına yönelik algıları pekiştirecektir.

Tüm muhalefet partilerinin, açık ve aleni olarak ABD veya başka bir ülkenin Türkiye’nin siyasetini dizayn etmeye yönelik hiçbir girişimine destek vermeyecekleri gibi, ülkenin ali menfaatleri konusunda devletin ve iktidarın yanında olduklarını en yüksek perdeden, toplumun tüm kesimlerini ikna edecek şekilde beyan etmeleri şarttır.

Bu, 10 yıl önce başlamış olup hâlâ devam etmekte olan ve de önümüzdeki yıldan itibaren şiddetlenerek sürmesi muhtemel bir savaştır.

Bu savaş, en az 00 yıl önce ülkenin işgaline karşı verilen Kurtuluş Savaşı kadar önemlidir.

Bu savaştan zaferle çıkmak ise ancak iktidarıyla muhalefetiyle toplumun tüm fertlerinin kenetlenmesiyle mümkündür.