Gündemde konuşulan konular zâten iş olup bittikten sonra servis edildiği için, o saatten sonra konuşmanın ve yazmanın pek bir yarârı olmuyor.

Gelin son iki ayın gündem konularına bakalım. KOVİD-19’un sebep olduğu kısıtlama sonrası başlayan “yeni normalleşme” süreciyle birlikte gündem konuları çoğaldı. Ayasofya’nın yeniden câmi olarak ibâdete açılması, Doğu Akdeniz’de petrol ve doğalgaz arama çalışmaları, Adalar Denizi (Ege) Yunanistan ile artan tansiyon ve Karadeniz’de bulunan doğalgaz rezervi. Çok da sayılmaz aslında. Ama medyada gündem hâline getirilme şekline bakıldığında, sanki başımızı kaşıyamayacak kadar meşgulüz. Gazeteler, televizyon ve radyo kanalları, sosyal medya hesapları, kahvehâne sohbetleri, çarşı-Pazar ve hatta whatsapp gruplarının paylaşım mevzuları hep birkaç başlık etrâfında dönüp dolaşıyor. Vitesi boşa atıp gaz pedalına basılan otomobilin motorundan kulakları sağır eden ses gelmesi ama otomobilin bir adım bile ilerlememesi gibi bir durum söz konusu.

Gündemde konuşulan konular zâten iş olup bittikten sonra servis edildiği için, o saatten sonra konuşmanın ve yazmanın pek bir yarârı olmuyor. Televizyonlarda yapılan konuşmalar ve tartışmalar da kamuoyunun bildiği genel hatların dışına pek çıkmıyor veya çıkamıyor. Çıkamamasının en büyük sebebi, “belli isimlerin her şeyi konuşması”. Her şeyi konuşma iddiasına kapılınca belli konularda derinleşme, muhakeme etme, yeni yaklaşımlar ortaya koyma, konuyu çıkmaza sokmadan ilerletme ve fikri tâkip mümkün olmuyor. Bunun çözümü, belli isimlerin her şeyi konuşması yerine, belli konuları belli isimlerin yâni uzmanların konuşmasıdır.

Çıkmaz sokak gündemi

Hem akademisyen hem de gazeteci olarak çifte meslektaşım olan bir tanıdığım, tartışma programlarında yeni şeyler söylenmediğinden yakındı. Kendisinin de katıldığı programlarda artık servis edilen gündem üzerine konuşmanın, kamuoyu nazarında pek bir anlamı olmadığı tespitinde bulundu. Bâzı televizyon kanallarındaki tartışma programları bu anlamsızlığı örtbas etmek için, “mutlak zıt kutuplar”dan isimleri karşı karşıya oturup gerilim yaratma yoluna gidiyor. Bu yolun da fazla uzun olmadığı ve kısa zaman içinde sokağın sonunun çıkmaz olduğu anlaşılacaktır. Aynı yönde düşünceye sâhip isimlerin kamera karşısına geçip konuşmaları da, çıkmaz sokağı “dar alanda kısa paslaşmalar” şekline dönüştürüyor.

Akademik tahayyül

Wright Mills, “Sosyolojik Tahayyül” adlı eserinde, bir toplumsal yapının anlaşılabilmesini o toplumsal yapının sosyolojik tahayyülünü bilmeye dayandığı belirtir. Yâni bir toplumu, başka bir toplumun yapısını şablon yapıp tanıyamazsınız. Tartışma programlarında gündemi değerlendirenlerin büyük bir kısmı, akademik müktesebâta sâhip kişiler. Ancak tartışma programlarına bu müktesebatlarını yansıtıp akademik bir tahayyül ortaya koymak konusunda pek de başarı olamıyorlar. Elbette bir sınıfta lafı kesilmeden dakikalarca konuşmaya alışmış akademisyenlerin kamera karşısında, moderatör yönlendirmesinde ve en kısa duraklamada lafının kesilme tehlikesi altında, sınıftaki kadar akademik bir tavır sergilemesi beklenemez. Bu durumu düşüp düşmemek, oraya çıkmadan önce verilmesi gereken bir karardır. Stüdyo yönetmeni “Son beş!” dedikten sonra artık çok geçtir.

Dikkatli bir gazete okurunun ve televizyon seyircisinin birkaç farklı gazete ve televizyon kanalını tâkip ederek rahatlıkla edineceği mâlumâtı, akşamın belli bir saatinden sonra ana akım medya kanallarında yayınlanan tartışma programlarında tekrar dinlemesinin hiçbir câzibesi yoktur. Burada akademik tahayyül, siyâsî ve medyatik tahayyüle yenik düşmektedir.

Sınıfta ders anlatırken neler söyleyeceğine kendisi karar veren akademisyen, medyada başkalarının oluşturduğu gündemin doğrultusunda sorulan yönlendirici sorulara cevap vererek gündemin köpürmesine âlet olur. Böylece gündem tam da istenen bir hâle gelir ve içi boş köpükten başka bir şey değildir. Oysa akademik tahayyül, kamuoyunun farkına varamadığı bir konuyu sorunsal hâle getirip kamuoyunun ilgisine sunmak ve dikkat oluşturmaktır. Kısacası akademik tahayyül, servis edilen gündemi değil, özgün gündemi oluşturmak ve konuşmaktır.

Masa her zaman kazanır

Kumarhânelerde kazanan hangi oyuncu olursa olsun, oyunun sonunda gerçek kazanan masa, yâni oyunu oynatandır. Gündem oluşturamayıp hazır gündeme tâbi olmak, “hazır yemek” yemenin vücûda zararlı olması gibi, kamuoyunun toplumsal sağlığına da zarar verir. Saatlerce süren tartışma programlardaki taraflar ne söylerse söylesinler, stüdyodaki gerilim sebebiyle elde edilen reyting, çok reklam yayınlanmasını sağlar. Bundan da kârlı çıkan kanaldır.

Bilmi-Yorum

Burada “bilen” kişilerin başkalarının gündemine tâbi olmaması için, bilmedikleri konularda “bilmiyorum” demeyi alışkanlık edinmeleri atılacak ilk adımdır. “Bilmiyorum dersem ekranlarda gözükmem” kaygısı taşımak, servis edilen gündem konularına tâbi olmak için fazlasıyla kâfi bir sebeptir. Ama bu sebebin yan etkilerinin başında, gerçekten bildiği konulardaki inandırıcılığını ve dinlenirliğini kaybetmektir.

Gündem iktidârı

Siyâsî iktidarın yanında kültürel iktidârın da sorunsal yapıldığı ülkemizde, “gündem iktidarı” kavramı henüz adı konulmamış bir iktidar türüdür. Bunu sayın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, başbakan olduğu dönemde, “gündem oluşturamayan bu koltukta oturamaz” diyerek ortaya koymuştur. Gündem iktidârını elde etmek için, terör yandaşlığı ve terör destekçiliği gibi insanlık dışı yolların bile kullandığı ülkemiz, dünya gündemini oluştururken iç gündemin boş kalmasını önleyici önlem ve tedbirler almalıdır. Burada görev, vatan savunuculuğu konusunda gözünü budaktan esirmeyenlere düşmektedir ve daha organize ve teşkilatlı olmaları gerekmektedir.

Başkalarının yalan ve iftiralarla oluşturduğu menfi gündeme karşı, cevap vererek ve bu yalanları çürüterek mücâdele etmek, akıntıya kürek çekmekten farklı değildir. Gündem iktidârı, iddialara cevap vermekle değil, soruların çıkış noktası ve denge merkezi olmakla mümkündür.