Elleri ile sıkı sıkı tutunursa, düşmeyeceğinden emin olarak bindiği motorsiklet üzerinde, tedirgindi.
Ayaklarını yerden kestiğinde, kendiliğinden harekete başlayan bu iki tekerlekli alet, farklıydı. Yavaş giderse dengesi bozuluyor, hızlı giderse de kontrol edilemiyordu. Yüzüne vuran rüzgar serindi. Derin bir nefesle, tüm portakal bahçelerinin, dağların, ovaların, tarihin kokusu içine dolmuştu. Minicik yüzünde, korkudan kocaman olmuş oğlunun gözleriyle buluştu. Ayaklarının yerden kesildiği anda, rüzgarın bedeninden geçerken bıraktıklarını kendine sakladı, oğlunu kucakladı:
Denedim oğlum, korkma!
Yıllar önce Nazilli’yi ilk ziyaretinde yaşadığı o an, nedense hep hatırında kalmıştı. Yıllar sonra, Nazilli sabahında, pencereden gelen kokuyu içinde çekti: Sessiz, sakin, serindi.
Özel izinlerle hazırlanan bir sürprizle nefesi kesildi. Sessiz, sakin, serin bir tarih esintisine adım attı: İşçilerin, balo salonundaki dansları, sinema-tiyatro salonundaki seyirleri, müzik guruplarının konserleri, radyolarından yayınlanan kültürel bilgi paylaşımları, bahçelerine yayılan resim-heykel sergileri, Türkiye’nin ilk alttan ızgaralı futbol sahasındaki faaliyetleri, güreş minderindeki, boks ringindeki, tenis kortundaki, paten pistindeki, bisiklet parkurundaki spor hareketliliği, ameliyathaneli, laboratuvarlı kırk yataklı hastanesindeki sağlık paylaşımı, ilkokul ve kreşindeki çocuk sesleri, fırınındaki ekmekleri, elektrik santralinden yayılan aydınlığı, lojmanlarındaki konforu duyumsadı. 1937 yılından beri “İnsana Hizmeti” sürdüren çocukluğunun Sümerbank Basma Fabrikası’nın kalbindeydi. Dünyaya örnek bir modeldi. Atatürk’ün açılış konuşmasını yaptığı balkonunun önünde durdu. Dinledi. Balkona çıktı. Sessizce haykırdı:
Koruyacağız!
Dokuma, Basma, Desen, Gravür ve Baskı bölümlerinin birlikteliğiyle üretilen her şey insana dairdi. Teknolojiye yenik düşen bir üretim modelinden geriye kalan, yaşlı, yorgun, iniltili seslerle çalışan “Gıdı Gıdı Treni” kendisini bekliyordu. Hep aynı saatte yola çıkan, uykusuz, yorgun bedenlerin evlerine kolaylıkla ulaşmasını sağlayan tren, işçiler tarafından “Gıdı Gıdı” ismiyle çağırılıyordu. Sümer Üniversitesi öğrencileri, Nazilli müzik dostları ve bölge yetkilileri ile trene bindi. “Gıdı Gıdı Treni” düdüğünü çaldı. Gençler, müzik insanları, yetkililer, emekli işçiler, işçi çocukları ve konuklar, hep birlikte şarkılar, tangolar eşliğinde yeniden yol aldı. Sakince diledi:
Üreteceğiz!
“Devlet Kurumları” ve “Halk Birlikteliği” ile neler yapılabileceği, bir Nazilli akşamında, “Nazilli Kaymakamlığı Türk Sanat Müziği Korosu”, konseriyle muştulandı. Nazilli basmalarında yer alan bütün çiçekler, müzik aracılığıyla üzerimize serpildi. Müziğe çıkılan her yolculukta olduğu gibi duygulu anlar, rüzgar misali esti, geçti. Sıcacık insanların sarmaladığı salonda, ne hızlı ne de yavaş geçen zaman, müzikle dengelendi. Seçilen eserlerde dün-bugün, uzak-yakın, ast-üst, amatör-üstat, işçi-yönetici, vatandaş-bürokrat, öğrenci-öğretmen ve takipçi-lider sıkıca birbirine sarılıyordu. Yıllar önce, motorsiklet kullanırken, rüzgarın bedeninde nasıl bir serinlik bıraktığın fısıldadı:
-Deneyeceğiz!
Yıllar sonra, oğlunun gözlerinde gençlere seslendi:
- Sessiz, sakin, serin ve hep birlikte ilerleyeceğiz!