Pavarotti, yumuşak, esnek ve güzel ses tonuyla tatlı tatlı şarkı söyleyebiliyordu.
Küçük bir kasabanın, küçük bir kahvesinde, yağmurlu bir günde, heyecanlıydı: “Grammy Ödüllü Modena Konseri” tüm insanların içini ısıtıyordu. İtalya’nın kuzeyinde, Modena’da dünyaya gelen, Luciano Pavarotti, yüksek sanat opera sesiyle, pop star renklerinde sesleniyordu, bu küçük ‘Türk Kasabası’nda. Gururla koltuğuna yaslandı. Kendisini müziğin eşliğine bırakmak istese de düşünceleriyle dansa başlamıştı bile.
“La Donna e Mobile” - Kadın Oynaktır
Pavarotti’nin lirik sesindeki , ‘Sert neş’eli’ hava, aryayı beklenenden daha tatlı bir güzelliğe büründürüyordu. Bir sanatçının icra yeteneğini besleyen nedenleri düşündü. Sonsuz değişkenler zincirini bir çırpıda sayabilmesi olanaksızdı. Pavarotti’nin hayatında yolculuğa çıkarak cevap aramaya başladı:
Çocukluğuna bulaşan savaşın izleri, hayatında fazlasıyla rol oynamıştı. Pavarotti, hayatı ciddiye almaya gücü olmadığından olsa gerek, kaleci olmak istiyordu. Babasının müziğe yönlendirmesini gönülsüzce kabul edişini, hiç unutmadı. 19 yaşında Arrigo Pola’dan şan dersleri alması, “Doğru şarkı söylemek” sorumluluğunu tüm hayatına yansıtmasına sebep olmuştu. Çalışkan, olgun ve atak yapısıyla yüzeysel olmayan ilgisi birleşince, sesini mükemmel hale getirmeye odaklanması olağandı. Hayatın getirdikleriyle oyununu, ciddiyetle oynamaya başlamıştı.
Annesinin sigara fabrikasında çalıştığı yıllarda, süt anneleri ortak olan Mirella Freni, ömür boyu sahne arkadaşı olmuştu. Pavarotti’nin kilolu haline bakıp “Bütün sütü kimin içtiği ortada” sözüyle yakınlıklarının ne denli güçlü olduğunu anlatabiliyordu. Hayatına katkısı çok olan süt kardeşine, hep yanında yer verdi.
Pavarotti, yumuşak, esnek ve güzel ses tonuyla tatlı tatlı şarkı söyleyebiliyordu. Işıklı, ferah sesi sahnelerde yankılanıyordu. Lirik tenor için yazılmış eserleri repertuarına ekleyerek hülyalı, iyi niyetli sesiyle, Rodolfo ile yüzde yüz eşleştiğinde, konser kariyeri de başlamıştı.
1966 Yılında, ‘Yüksek Do’ların kralıydı. Tam tamına altı adet yüksek Do notası içeren ‘La Fille du Regiment’-Alayın Kızı Operası ile zorlamasız sesiyle dünya çapında üne kavuşmuştu.
Dünya çapında üne sahip olabilmenin arkasında yer alan neydi? Bir sanatçının hayatından yankılanan müziksel çekiciliği düşündü. Çalışkan olmak, disiplinli olmak, özellikli sese sahip olmak yeterli miydi?
Başka bir yöne eğildi. Kişiliğini anlamak için yoğunlaştı. Açıklık ve cömertlik yüzüne ilk çarpan oldu. Konserlerinin gelirlerini çeşitli vakıflara bağışlamasıyla sınırlı olmayan cömertliği. Kitlesel konserlerin kıtalar arasındaki yolculuğunda, sayısız pop starlarını yanına alarak verdiği konserlerini, adlandırışı bile güzeldi: “Pavarotti ve Arkadaşları!” Yardım kuruluşlarını desteklemesi, sınırların dışına taşıdı. Arkadaşlarıyla oluşturduğu birlik beraberliğinin getirdiklerini, felaketlerin hüküm sürdüğü ülkelere aktarışını hatırladı. İçi titredi!
Dünyanın kendisine olan yönelişini, dünyaya yönelmeyle, eşleştirilmiş bir hayata saygı duydu.
Dışa dönük bir sosyal karakterin, kendine kazandırdıklarını, heyecan verici sesiyle ve sevgi dolu kişiliğiyle dünya çapında milyonlara ulaştırmış bir sanatçıydı.
Süt annesinden emdiği sütün, kat kat fazlasını insanlığa dağıtabilmesiydi asıl olan!