Mutfağından yayılan oklava tıkırtıları, müziğe karışıyordu. Yaz sabahını karşıladığı bugün, müziğini kendisi seçmemişti.
Üstelik, bu sabah ne yiyeceğine de karar veriliyordu. Yepyeni esrarengiz bir duygu içini dolaştı. Nedeni, yeni bir şeyin merakı mıydı? Cevap arayan adımlarıyla, evini saran Arnold Schönberg’in müziğine yaklaştı. Vokal bestenin üzerine işlenmiş büyük enstrümantal parçalarla süslenen esere kulak verdi. Tanıdık tınıların, aşırı uçlardaki seyrinde oluşan yıkım havasını içine çekti. Durdu! Daha önce fark etmediği bir şeyler vardı. Hangi eseri kimden dinleyeceğine kendisi karar verdiğinde, odaklandığı armonikler de aynı oluyordu. Oysa bugün, bir başkası tarafından seçilen müzik eşliğinde, farklı yönlere doğru öteleniyordu. Schönberg müziğinin ikna ediciliğinde, bugününe yaklaştı. Değişikti! Ah Arnold Schönberg diye mırıldanırken, mutfağına yöneldi.
‘Sana gözleme yapıyorum teyzeciğim’ diyerek, oklavasını tıkırdatan yeğenine gülümsedi. Ölçülü malzemelerin yoğrularak yumuşak bir hamura ve ardından da yağlı, ince bir yufkaya dönüşündeki müdahaleye göz gezdirdi. Belli ölçüler kullanarak ilerlendiğinde, elde edilen aynılığı duyumsadı. Kör bir zanaatkarın yapabileceği bu olmalıydı. Kendi denetiminde olmayan bu uğraşın ardından, ne geleceğini bilemedi. Üstelik, peynir yemeyen yeğeninin elinden çıkacak gözlemelerin, alışılagelen olmayacağı da çok açıktı. Malzemelerin yaratıcısı olarak hareket eden bu eller hem ilkesi hem de geleneksel yaklaşıma karşı duran ibretlik bir değişimi sunabilirdi. Zira, ellerin her hareketi, önceden saptanmış kurallara uymadığı halde, kesin olarak ne yapması gerektiğini biliyordu. Üretkenliğin içindeki çelişkiyi duyumsadı.
‘Kesinlik ve özgürlük’ dedi
Yaman bir çelişki olduğunu düşünerek, Schönberg’in eserine daldı. Armonik zorlamaların olmadığı bu müzikte, eserin biçimindeki mucizeyi anlamaya çalıştı. Oda Müziği Senfonisi’nin dipsizliğine düşerek kayboldu. Tonaliteyi yumuşatmak yerine, aşırı bir sertlikle inşa edişini incelemeye başladı. Mi Majörü paranteze alarak bir arada tutan yan tonaliteler, dörtlü aralıkları, birlik ton dizileri o kadar güçlüydü ki, bir arada duramıyorlardı. Nasıl özgürleşiyor olduklarını izledi. Mi Majör’den sonra artık kromatik ve dominant tonalite yoktu. Tonaliteden özgürleşmiş armonik bir dünya vardı. Schönberg’in mucizesi, kesinlik ve özgürlük çelişkisini, üretici güce dönüştürmüştü. Tekniğin kusursuz kesinliğinin, aslında, en büyük özgürlük olduğunu fark etti. Bu insanın kendi müziği konusundaki özgürlüğüydü. Schönberg’le müzik, insan bilincine tabii oluyordu. On iki ton tekniğinin hesap kurallarının her biri, iyi bir kulağın ve hassas bir imgelemin matematiksel hesaplarla değil, aynı zamanda, müdahale edilebilen bir gerçeklikle birlikte, değişen bilincin dipsizliğinden besleniyordu. Schönberg’in en büyük başarısı, aşırılıklar arasında gidip gelirken, bağımlı olduğunu bildiği şeylere müdahaleyle, değişen gerçek bilinçten geliyordu
Sıcacık gözlemenin mis kokusundaki aynılık, damağına yayılan lezzetin farklılığında kayboldu. Haşlanmış yumurtalı ve soğanlı gözlemenin tadı, peynirli gözlemeden çok uzaktı. Bağımlı olduğunu bildiği bu lezzete, aşırı müdahalenin tadını çıkardı.