İstiklal göklerdedir. Önceden istikbal olan şey şimdi istiklaldir. Gelecekte daha güçlü olmak için değil gelecekte var olabilmek, hür bir şekilde var olabilmek için havada olmamız gerekiyor. Hava hakimiyetini kurmamız ve korumamız gerekiyor. İşin pek çok boyutu var.
Amerika ile aramız büyük ölçüde S400 füzelerini almak istediğimiz için açık. Diyoruz ki özetle: Ey Amerika, tüm yumurtaları aynı sepete koyamam. Senden F35’leri, A400M’leri alıyorsam Rusya’dan da S400’leri alacağım. Diğer türlü dengesiz şekilde sana mecbur kalmış olurum, bu da beni zor duruma düşürür.
Son zamanlarda Selçuk Bayraktar ve ekibinin geliştirdiği SİHA’lar milli savunma sanayisinin istiklal/istikbal retoriğinden sıyrılıp çözüme yönelmesinin ciddi adımlarındandır. Ülkeler için havacılık zor zamanlarda ortaya çıkan, can havliyle canlanan sektörlerdendir. İkinci Dünya Savaşı’nın zor günleri Amerika’nın hava hakimiyeti için altın fırsatları ortaya çıkardı. Yine İkinci Dünya Savaşı’nın ardından Alman-Fransız barışının önemli bileşenlerinden biri Airbus’ın kurulmasıydı. Alman ve Fransız havacılık sanayilerinin birlikteliği Avrupa Birliği’nin de birleştirici güçlerinden oldu.
Demek ki barışa ihtiyaç varsa, güçlü olmaya istiklale ihtiyaç varsa göklerde olmak gerekiyor. Havacılık sektörünün güçlü olması, alt sektörlerini üretmesi gerekiyor.
Bütün bunları anlatma sebebim, Eylül’ün 20’si ile 23’ü arasında gerçekleşecek Teknofest’ten haberdar etmek. İstanbul Yeni Havalimanı’nda düzenlenecek bu etkinliğe çoluk çocuk katılmakta yerli havacılık teknolojilerini incelemekte fayda var. Hem İstanbul Yeni Havalimanı’nı da görmüş olursunuz.
Efendim ben ne anlarım havacılıktan demeyin. Mesele sizin anlamanız değil, belki çocuğunuz anlayacak. Belki göklere bakarken, havacılıkla ilgilenirken ilham alıp başka şeyler geliştirecek. İnsansız hava araçları, roketler, uydular, hava savunma sistemleri… Teknofest’in muhtevası dolu görünüyor. Gidip de beğenmemek de kâr hanesine yazılır. Deriz ki: Bizim daha çok yol gitmemiz gerekiyor.
BusinessWeek dergisinin eski sayılarından birinde Ford’a genel müdür olmuş bir üst düzey yöneticinin hayat hikayesi vardı. Kennedy’nin tüm Amerikalıların uzaya gidebileceğini açıkladığı zaman çocuk olan bu üst düzey yönetici hemen hazırlıklara başlamış. Uzaya gitmemiş ama bu motivasyon önemli bir mevkiye tırmanırken kendisine eşlik etmiş.
Sovyetlerin uzaya fırlattıkları ilk uydu Sputnik’in haberini alan Amerikan çocukları kısıtlı imkanlarla roket üretmeye kalkmışlar. Bir madenci kasabasından çıkan bu gençlerin hikayesini Oktober Sky / Ekim Düşü filminde izleyebilirsiniz.
ABD ve Rusya arasında sıkışan gündeme Türkiye’nin adını yazdırmak aslında zor değil. Bunu yapabilmemiz için savunma ihtiyaçlarını hangi ülkeden karşılayacağımızı düşünmek yerine, hangi ülkenin savunma ihtiyaçlarını karşılayabileceğimizi düşünmemiz yeterli. Hangi ürünleri hangi kaliteyle üreteceğimiz vereceğimiz cevabı oluşturuyor.
Bol konuşur az iş yaparsak da ancak havamızı alırız baştan söylemiş olalım. Teknofest’e bir de bu gözle bakmamız iyi olabilir. Bir Ekim düşüne ülke olarak ihtiyacımız var. Uğruna gecemizi gündüzümüze katacağımız bir düşten bahsediyorum. Ne dersiniz?