Günümüzde bilim ve fen ilerlerken, bilim ve fennin işaret ettiği çağdaş uygarlık da insan onurunu koruyucu nitelikte olması gerekir.
SAYFAMIZ BULUŞMA NOKTASI
Sayfamızı ilk günden beri statik olmaktan uzak tuttuğumuzu söyleyebilirim. Türk basınında hala tek olma özelliğindeki bu sayfanın her hafta hazırlanması sizlerin önüne getirilmesi kolay yollardan olmuyor. Günümüzde her şeyin elimizin altında olduğunu düşünürsek değerli olan nedir sorusuna hemen cevap vermenin çok zorlaştığını görebiliyoruz. Çünkü her şeye kolay ulaşılabiliyor olmak zahmetten kaçınmayı ve değerin zahmette olduğunu anlamayı zorlaştırıyor. İlk günden beri sizlerle buluşacağımız Perşembe günlerinin heyecanını kaybetmedik. Bizi kaç kişi okuyor, efendim sosyal medyada takipçi sayım arttı mı diye bakacak, düşünecek değilim. Değerli bir elmas elden ele gezmez. O yüzden Buluşma Noktası okuyucuları benim için bir kişi de olsa milyonlara bedeldir. Kendi düşünce imbiğimizden geçirerek yazdığımız yazılarımızla burada olmaktan mutluyuz vesselam.
ESTETİK, ETİK OLAN HER ŞEYİN ESTETLE BULUŞMASIDIR
Günümüzde bilim ve fen ilerlerken, bilim ve fennin işaret ettiği çağdaş uygarlık da insan onurunu koruyucu nitelikte olması gerekir. Toplumun ihtiyaçları temel ilkelere bağlı kalarak en güzelini inşa etmek ve en mükemmelini icat etmekten geçer. Bir şey yapılırken onun işlevselliğine ve işlerliğine bakılırken statik hesapları da yapılır. Aynı zamanda da devasa bir bina yaptığımızı düşünelim onun estetik olmasına bakılır. Ancak böylece yapının işlevselliğinin yanında da insan ruhunu okşayacak sanatkarane bir emekten kaçınılmaması da önemlidir. Onun için etik kuralları işin hukuki ve ahlaki olmasının yanı sıra matematiksel, fiziksel kuralları olarak kabul edebiliriz. Estet ise; ortaya çıkacak eserin insan ruhuna ve fıtratına uygunluğudur. Onun için Estetik kelimesi iki ayrı anlamı ve kavramı birleştiren mürekkep bir kelimedir.
Estetik kapıya doğru
Etik ve estetik; birbirini tamamlayan bu iki kavramı tek başına ele alındığında her ikisi de boşlukta kalıyor. Etik kavramının varoluşsal nedeni toplumsal hayattaki önemi ile ortaya çıkmıştır. Ahlak kişiseldir ancak etik toplum içindeki varlığımızın devamlılığını esas alan bir estetik duruşa götüren olgudur. Etik kavramını dünyada tek başına kalsaydık açıklayamazdık; ancak ahlak için aynı şeyi diyemeyiz. Modern dünya ile birlikte hayatımıza girmiş olan bir kavram olsa dahi, etik için tam olarak da “iyi” olanın karşılığıdır da diyemeyiz. Ama bulunduğumuz modern hayat içinde etik kavramına ihtiyaç duyarız ve toplumsal uyum, düzen için bu olgu gerekli bir unsurdur. İyiye, güzele ve doğruya mümkün olduğunca yaklaşma çabası bizi estetik dünyanın kapılarına yönlendirir.
Nerelerdedir bu etik?
İş yerlerimizde, okullarda, askeriyede, apartmanda, sokakta kısacası toplumun olduğu her yerdedir ve çoğu zaman yazılı normlardır. Etiğin bulunmadığı yeri trafik ışıklarının olmadığındaki bir alana benzetebiliriz. Trafik kurallarını ortadan kaldırdığınızda nasıl bir keşmekeşin ortaya çıkacağını tahmin edebiliriz. Etik olmadığında hayat vahşi bir ortama, kural tanımazlık, düzen karşıtı veya kendi çıkarını düşünen barbar bir topluma dönüşür. Bir bahçe düşünün mis gibi kokan bin bir renk güllerle bezenmiş. Biri gelip bu bahçenin tam da ortasına kocaman bir kaktüs dikse, buna ne denir? Bir sanat eseri kimine göre çok derin anlamlar taşıyabilir belki ama kimine göre de bir anlam ihtiva etmez. Estetik kişinin medeniyet tasavvuruna göre içinde inşa ettiği bir ruh dünyasıdır. Kaktüsün dikeni kimine göre o gül bahçesinin içinde bir anlamı vardır. Kimine göre kelalâkadır.
İhtiyaç estetiğin düşmanı mıdır?
Depremden dolayı devam eden kentsel dönüşümler hangi etik ve estet kaygısıyla planlanıyor. Bu planlamayı yapanlar ihtiyacı estetikten daha mı önemli görüyorlar? Bilemiyorum! Altı katlı binaların arasına yeni inşa edilen yirmi katlı sipsivri bir bina tüm diğer binaların üzerine gölge ediyor. Güneşi çalınan diğer apartman sakinlerinin ruhlarına baskı yapmaya hangi ihtiyaç bahanesi galip gelebilir? Görgüsüzlük? Hırs ve rant? Etik kuralların olmadığı bir toplumda kural tanımazlık doğanın hakkının elinden alınmasına ve insanların biraz daha katılaşmasına zemin hazırlıyor. Estetik, etik bir temeli içermiyorsa buna amaçsız amaç denebilir. Ama bizim medeniyet tasavvurumuzda hiçbir şey amaçsız, sebepsiz değildir. Rastlantısal ve tesadüfi değildir? Esas gaye insanın hikmet ile bağını diri tutmaktır. Toplumsal hayatın düzeni oluşturulurken de mimari unsurlardan tutun da insanın yaşamında yer alan her tür objenin kişinin dünyasında anlamlı bir değere denk gelmesine dikkat edilir. İçsel dünyamızdaki karşılığında obje-süje bağlantısını birbirinden ayırmak mümkün değildir. Doğanın bir parçası olarak insanlık plastik bir yapıya, görüntüye ihtiyaç diye hapsedilmemelidir. İnsanın anlam dünyasını hayal kırıklıkları ile paramparça edecek birtakım sınırlamalarla tabiatın eşsiz hissedişinden mahrum bırakılmamalıdır. O halde yapılacak iş doğanın içindeki her şeyin yeni formlarla, estetiğe bürünmesine izin vermektir.
GÖNÜL İSTER Kİ!..
Bir yanım sükunet ve suhulet istiyor çarşaf gibi deniz, mesafeli bulutlar, kınalanmış kayalar; özgür bir tabiat gibi. Bir yanım çoşku ve heyecan!.. Azgın bir deniz gibi, sahile ve kayalıklara vuran dev dalgalar gibi. Bazen gökyüzünde yakıcı bir güneş, gecesinde utangaç bir ay ve göz kırpan yıldızlar gibi. Belli mi olur şimşek çakar, gök gürülder, arkasından boşalan yağmurlar gibi. Silsin sel alsın götürsün, arıtsın temizlesin kirlerimi. Bu kalbi sökülmüş çağda gökyüzü ne kadar berrak olabilir, deniz ne kadar temiz, bulutlar ne kadar bereketli, dağlar, taşlar ve kayalar ne kadar yürekli!.. Akıl kârı değil ki!.. Gönül ister ki; insan gönülden sevilmeli.
ŞİDDETSİZLİK MÜMKÜN MÜDÜR?
Hindistan’ın bağımsızlık hareketinin politik ve ruhani lideri olan Mahatma Ghandi 18. yy’ın ikinci yarısında doğmuştur. Bağımsızlık mücadelesini 19. yy’ın başlarında vermiştir. Kendi hayat prensiplerine göre bir insanın başarısı içsel barıştan geçtiğini bunun içinde içsel arınmaya ihtiyaç olduğunu her fırsatta hatta her türlü eylemde oruç tutarak, sıradan bir bez parçasına sarılarak, yerde yatarak ve bunun gibi kendince yöntemlerle göstermiştir. Belki de Ghandi kendi içindeki şiddete karşı bir savunmayı bu şekilde geliştirmiştir. Halkını da o yıllarda şiddete karşı sessiz direniş ile karşı durulabileceğini kendince bu saydığımız yöntemlerle başarı sağlanabileceğine inandırmıştı. Ghandi’nin bu felsefesi kendisinin bir nevi kutsallaşmasına izin vermiş ve İngilizlere karşı Hindistan’ın bağımsızlığını kazanmasında başarılı olduğunu tarih bir yandan söylerken başka kaynaklar da İngilizlerin artık çıkarlarına uymadığı ve Hindistan’ı yönetmenin kârlı olmadığını fark ettikleri için de ülkeden çekildiklerini söyler. Forum köşesinin bu haftaki konusu Ghandi değil elbette ancak onun şahsında anlam bulduğunu bildiğimiz tartışmalı konunun bugünkü şiddet olgusuna bir çözüm olabilir mi diye merak ettik ve gençlerimize şiddetsiz direniş veya şiddetsizlik nedir, mümkün müdür diye sorduk? Akabinde gençlerden çözüm önerilerini de aldık.
Bu arada şuna da açıklık getirmek lazım Ghandi’nin ısrarla üzerinde durduğu şiddetsizlik eylemi şiddet göstermeden hakkını arama yönteminin adıdır. Aşağı yukarı iki yüz elli Üniversite öğrencisi arasında yaptığımız araştırmaya göre gençlerin çoğu günümüzün şartlarında şiddetsiz direnişin mümkün olamayacağı kanısındalar. Çünkü artık silahlar çok farklı, savaşlar eşit şartlarda yapılmıyor. En az düşman kadar güçlü olmak ve gerektiğinde de cevap vermek durumunda olduğunuz konusunda hemfikirler. Bakalım ne demişler.
Şiddetsizlik mümkün mü, neden?
Sena Nur Kandemir “Gücünü göstermeden susmak karşındakine güçsüzlükten sustuğunu düşündürür ve bu durumda doyumsuz olan insanoğlu sana olan şiddeti azalmaz sadece türü değişir”
İlayda Özçetin “Ghandi’nin satyagraha dediği kavram bir inanış biçimi olmuş. Ghandi insanlara bu inanışın altında kurallar koymuş ve buna uyulmasını istemiş. Hatta insanların ölmesini emrederek bunun onların yararına olduğunu söylemiş. İnsanları kullanmış. Şiddetsizliği kavramsallaştırmadan tüm dünyaya faydalı olabilecek şekilde mücadele ederdim”
Hale Nur Yıldırım “İnsanların içleri öyle bir vahşice şiddet ile dolu ki karşılarında bırakın şiddetsiz direnişi, şiddet bile durdurmaz.”
Neslihan Zengin “Medya’nın büyük etkisi var. Bir süre sonra olumsuz örnekleri olağanlaştırıyor”
Gülhandan Yalçınkaya “Şiddet deyince insanların aklına sadece fiziksel olarak yapılanı geliyor. Halbuki sevgisizlik, aldatma, yalan bunların hepsi şiddettir.”
Gülşen Aslantaş “Günümüzde şiddetsizlik eyleminin çözüm olabileceğine inanıyorum. Çünkü intikamcı yollara sapmak; doğa, insan, hayvan ayırmadan tüm yaşamı hedef alabiliyor.”
Beyda Eroğlu “Yapılan haksızlık karşısında fiziksel şiddet dışında sözlü olarak ve tepki ile karşı konulabilir. Karşıdaki topluma yüksek sesle sözlü olarak ne yaptığını veya ne dediğini haykırırsa karşısındaki insan afallar. Herkeste olan toplumsal kaygılar birden ortaya çıkar ve toplumu arkaya alarak şiddetsiz bir nefsi müdafaa eylemi yapılabilir”
Edanur Araz “Şiddetin her türlüsünü görmüş bir insana adaleti, hukuku değil de şiddetsiz direnişi önerirseniz size ancak güler.”
Çözüm için
Nisa Gülşah “Genetik faktörlerin şiddet davranışın üzerinde etkisi vardır. Bazı insanlarda şiddete eğilim geni vardır. Bu genin tedavisinde çalışmalar yapardım”
Melih Oruç “Şiddete maruz kaldığımda hem karşı tarafın hem de kendimin sakinleşmesini beklerdim”
Nur Aycan Yanarcan “Şiddet ile hapse girenlerin iyi hal indiriminden faydalanmalarını kaldırırdım”
Feyzanur Basumlı “Birçok insanla bir araya gelip şiddetsiz direniş için sokakları boyardım.”
Ayşesu Kılınç “Kendi kişiliğim ve yapıma göre kendimi savunmak için psikolojik şiddet uygulardım.”
Can Morkoç “Şiddeti arka plana atmadan şiddet kelimesini ortadan kaldırırdım. Bazı durumlarda üçüncü şahıs araya girmesi gerekir. Bu yüzden sistemde arabuluculuk olmasını isterdim.”
Melisa Gül Sarıçayır “Ben bir şiddet olayının nasıl olduğundan çok neden olduğu hakkında kafa yorulması gerektiğini düşünüyorum.”
ARTI VE EKSİ
(+) Helal para bereketlidir
Bazıları ise aynı şartlarda onbin lira ile geçinemiyorum diyor. Bazıları hayata pozitif bakıyor, bazıları ise negatif bakabiliyor. Bazıları kötü olan bir şeyi bile hayra yorabiliyor. Vardır bunda bir hayır ve hikmet diyor. İnancı gereği insan beş kuruşun beşbin lira değerinde bir bereketin olduğuna inanırken, beşbin liranın da yeri geldiğinde beş kuruşluk kadar değeri olmadığının idrakine varıyor. İşte burada helal haram meselesi devreye giriyor. Hassas olan şüpheli şeylerden de kaçınıyor. Kendini temiz tutmaya özen gösteriyor ve kirlilikten korunaklı oluyor.
(-) Haram para bereketsizdir.
İnançsızlık aynı zamanda ümitsizlik ve şükürsüzlüktür. Ümitsizlik ve şükürsüzlük insan fıtratına aykırı bir durum ve bir marazadır. O tür insanlarda helal haram kavramı yoktur. O zaman o insanın kazandığı paranın da beti bereketi olmuyor. Haydan gelen Hu’ya gidiyor. Çünkü kazanılan haram para bereketsiz olan paradır. Biri gelecek korkusu yaşıyor. Vehim ve vesvese onu boğuyor. O tür insanlar hassasiyet ve sorumluluk taşımaz. Hayatında hiçbir dengi ve dengesi yoktur. Negatiftir. Yerli, yersiz konuşur ve tatminsizdir. O halde o insanların helal ve haram kavramlarını öğrenmesi gerek. İnanca dayalı ümidinin yeşermesi gerek. Şükretmesi gerek.
PAZARLAMA KURNAZLIĞI
Bir yabancı uyruklu Türkiye’den bir ev alır. Sonra da evi satmak ister ve gazeteye ilan verir. Evin fiyatı 800.000 dolardır. Fakat bu fiyata hiçbir alıcı evine talip çıkmaz. Genelde evin fiyatı çok fahiş bulunur. Bunun üzerine ev sahibi düşünür ve kurnazca bir taktik uygular. Bu sefer 800.000 dolarlık evimi bir dolarlık çekiliş biletiyle satıyorum şeklinde internete ilan verir. İnanır mısınız; bu eve sahip olabilme umudu sadece bir dolardır. Bu sefer böyle bir umudu olan, iki milyon kişi bana çıkabilir ve ben bu evin sahibi olabilirim umuduyla çekilişe katılır. Çekiliş sonucu evin sahibi sadece bir kişi olur ve bir dolara ev sahibi olur. Fakat geride kalan 1.999.000 kişi de avucunu yalar. Velhasıl kurnazlık bu ya, bir kişinin bahtı açık fakat diğerlerinin bahtı kapalıdır. Aslına bakarsanız insanlar ne kadar da sömrülmeye yatkındır. Hele umutlarının sömrülmesi bir sükutu hayaldir.