Pazartesi günü yazımda ESG Kriterlerinden bahsetmiştim.

Pazartesi günü yazımda ESG Kriterlerinden bahsetmiştim. Bu kriterler sürdürülebilirlik kavramının firmalara uyarlanması ile belirlenmişti. ESG Kriterleri çevresel kriterler, sosyal kriterler ve yönetişim kriterleri olarak üçe ayrılmaktaydı. Bu kriterlere her firmanın tam olarak uyması beklenmemekteydi. Ama farklı kriterlerden belli miktarını karşılayabilmeleri bu firmaların dış kredi ve yatırımlara çok daha geniş miktarda ve çok daha ucuza ulaşabilmelerini sağlamaktaydı. Yine geçen yazıda, 2020 yılı içinde dünya çapında ESG Kriterlerine göre dağıtılmış kredilerin toplamının 17 trilyon dolara ulaştığını belirtmiştim. Kabaca bir hesap yaparsak Türkiye’nin 2021 yılı itibariyle dünya üretiminde payı yüzde 0,75’tir. ESG Kriterlerine uygun dünya çapında 17 trilyon dolarlık kredi hacmi var iken Türkiye’nin potansiyel olarak bu pastadan elde edebileceği miktar 127,5 milyar dolardır. Haydi, yuvarlak hesap 100 milyar dolar diyelim. Türkiye’nin cari açık, dış borç ve döviz sıkıntısı problemlerini göz önüne alırsak 100 milyar dolarlık bir kaynak çok cazip görülmektedir. Ancak bu kaynağa ulaşabilmek için ESG Kriterlerinin hayata geçmesi gerekir. Dünya finans merkezlerinde ESG Kriterlerine uygun kredi vermeyi amaçlayan firmalar ve aracı kurumlar bulunmaktadır. Bu firmalar kredi veya yatırım talebiyle gelen firmaları ESG Kriterlerine göre değerlendirip kredi limitlerini belirlemekte, gerek görülürse ESG Kriterlerini sağlamak için danışmanlık hizmeti de vermektedirler. “Pekiyi Hocam, pratikte bu kriterler nasıl uygulanıyor? Temel analizde olduğu gibi rasyolar mı var?” İsterseniz size bir örnek vereyim ki, daha iyi anlaşılsın.

ESG KRİTERLERİNİN PRATİKTE UYGULANMASI

Pratik olarak burada ABD’de Boston merkezli Trillium Varlık Yönetimi (Trillium Asset Management) adlı 4,8 milyar dolarlık fon yöneten bir firmanın uygulamalarını ele alalım. Bu firmanın güçlü uzun dönemli performans gösterecek firmaları tespit etmek için ESG Kriterlerini temsilen kullandıkları göstergeleri verelim. Trillium analistleri pozitif ve negatif ESG kriterleri belirlemişlerdir. Negatif kriterler hiçbir şekilde yatırım yapılmayacak firmaları gösterirken pozitif kriterler kredi verilirken veya yatırım yapılırken öncelik tanınacak firmaları tanımlar.

Trillium’un negatif ESG kriterleri

Trillium firmasının hiçbir şekilde yatırım yapmadığı firmalar yani Trillium analistlerinin negatif kriterlerine sahip firmalar aşağıda gösterilmektedir:

Yüksek riskli alanlarda iş yapan, taş ve kömür madenciliği yapan, nükleer enerji veya kömür enerjisi kullanan, tarımsal biyoteknolojiye dayanan yani GDO’lu gıda üreten, tütün ürünleri ve silah üreten firmalar.

Bunun yanında inanç, cinsiyet ve ırk açısından ayrımcılık yapan, insan haklarına, hayvan haklarına ve çevresel sorunlara duyarsız olan, açık ve şeffaf bir yönetim oluşturmayan, çalışanların iş, sağlık ve sosyal güvencelerini sağlamayan ve tüketici haklarına riayet etmeyen firmalar.

Trillium’un pozitif ESG kriterleri

Trillium analistlerinin pozitif kriterleri, yani yatırımlar ve kredide öncelik verdikleri firmaları belirleyen kriterler de şunlardır:

Çevresel Kriterlere uyan firmalar şunlardır: Karbon salınımı veya sürdürülebilirlik raporlarını düzenli olarak tutan, üretim faaliyetinde zararlı kirleticileri ve kimyasalları sınırlandıran, karbon salınımını azaltmayı amaçlayan ve yenilenebilir enerji kaynakları kullanan firmalar.

Sosyal Kriterlere uyan firmalar şunlardır: Ahlaki tedarik zinciri oluşturan, ayrımcılığa karşı duran ve çeşitliliği savunan (kadın çalışan kotası koyan ve çalışanlar arasında engellilere kontenjan veren, göçmenlere, dini ve etnik azınlıklara çalışma alanında kontenjan ayıran), kadınlara karşı pozitif ayrımcılık uygulayan ve adil ücretler ödeyen firmalar.

Yönetişim Kriterlerine uyan firmalar ise şunlardır: Yönetim kurulunda çeşitliliğe (üst yönetimde kadın kotası uygulaması ile dini ve etnik çeşitlilik) önem veren, firmanın şeffaflığını politika olarak benimseyen, yönetim kurulu dışından bir CEO atayan ve yönetimde bütün hissedarların temsilcilerine yer veren firmalar.

Bütün bunlardan anlayacağımız şudur: Bütün dünya bazında Trillium benzeri binlerce finans kurumu veya bireysel yatırımcı vardır. Bunlar ilk önce, genel olarak, nükleer enerji veya kömür enerjisi kullanan firmalara ve GDO’lu gıda, tütün ürünleri ve silah üreten firmalara kredi vermemektedirler. Dahası din, ırk ve cinsiyet ayrımı yapan firmalara, çalışanlarının iş güvenceleri ve sosyal güvenceleri yetersiz olan firmalara ve açık ve şeffaf bir yönetimi olamayan firmalara kredi vermemektedirler. Bunlar, kredi alabilmeniz için yapmamanız gerekenlerdir. İlk önce bu kriterlerin sağlanması gerekir. Daha sonra, çevresel, sosyal ve yönetimsel kriterlere bakılarak kredi limiti ve getirisi belirlenmektedir.

TÜRK FİRMALARININ DURUMU NEDİR?

“Pekiyi Hocam, bizim memleketin firmaları bu kriterleri ne derece sağlıyorlar?” İsterseniz sadece negatif kriterlere bakalım…

Türk ekonomisindeki standart firmalara bakalım. Bunların çoğu küçük ve orta ölçekli aile firmalarıdır. 2000 yılından bu yana Türk firmaları ağırlıklı olarak sınai ve tarımsal üretimden çıkıp hizmetler sektöründe inşaat, perakende ticaret, turizm ve otelcilik, çeşitli büro hizmetleri, enerji dağıtımı, nakliye ve pazarlama alanlarına yöneldi. Bu işlerin ekserisi devletten alınacak ihale ve imtiyazlara bağlıdır. Yani gündelik politikayla iç içe durumdadır. Reel üretimde kalanların büyük bir çoğunluğu çalışanların iş güvencesi ve sosyal güvenceleri hakkında yetersiz olanaklar sunmaktadır. Birkaç büyük ve kurumsal şirketler grubu dışında çoğu firmamız bu konuda yetersizliklere sahiptir. Önemli sayıda firmamızın belli cemaat örgütlenmelerinin firmaları olduğu bilinmektedir. Bu firmalarda bırakın dini ayrımcılığın sonlanmasını, bizatihi firmaya girmek için cemaat büyüklerinden referans almak gerekmektedir. Çoğu aile firması olan bu işletmelerin hissedarların maddi ve yönetsel haklarına ne derece riayet ettikleri de tartışmalıdır. Kaç tane firmamızda kadın çalışma kotası, engelli çalışan kontenjanı vardır, bu da bir muamma... Her sene ölmeye yüz tutan nehirlerimiz, kuruyan göllerimiz, oluruna getirilip inşaat alanına dönüştürülen SİT alanlarımız, artan su ve toprak kirliliği düşünüldüğünde çevreye duyarlılığın çok olmadığı da anlaşılmaktadır. Bu ortamda inovasyon bir fantezi, yaratıcı girişimcilik enayilik, il başkanının kayınçosundan referans getirip devletten ihale almak veya ihale bağlayıp komisyonculuk yapmak iş adamlığı olarak tanımlanmaktadır. Böyle bir ortamda ESG Kriterlerine göre kredi bulunması zordur.

Birleşmiş Milletlerin 2015 yılında ortaya koyduğu 2030 Ajandası boşuna yazılmadı. 2030 yılına kadar ESG Kriterleri daha yaygın bir şekilde dünya ekonomisinde uygulanacaktır. Tam anlamıyla profesyonel ve kurumsal olmayan, emeğe ve çalışmaya saygı göstermeyen, ayrımcılık, istismar ve imtiyaza dayalı yönetsel şemalara sahip olan, yaratıcılık ve girişimciliğe önem vermeyen ve çevreye duyarsız olan firmaları ayakta durabilmesi çok zorlaşacaktır. Bugün daha geç değildir. Türk firmalarının kendini yeni gündeme hazırlaması çok önemlidir. Yerimiz bitti. Bir sonraki yazıda devam etmek ümidiyle…

Hayırlı Cumalar.