Enerji kelimesinin kökeni "Energeia" aslında felsefi bir terimdir ve "etkinlik" anlamına gelmektedir.

Enerji kelimesinin kökeni “Energeia” aslında felsefi bir terimdir ve “etkinlik” anlamına gelmektedir. Buradan yola çıkarak Aristoteles, iyi davranışın da enerji gerektirdiğini ve karşılığında mutluluk getirdiğini ifade etmiştir. Enerji, insan yaşamının vazgeçilmez bir parçasıdır. İnsan ve devlet yaşamının her alanında varlığını hissettirmektedir.

Bugünkü ve gelecekteki güç ve hedef ilişkisini fiziki ve siyasi coğrafyayı esas alarak inceleyen Jeopolitiğin; Jeostrateji, jeoekonomi ve jeokültür olarak adlandırılan üç alt boyutu bulunduğu ifade edilmekle beraber bazı görüşlere göre de Jeoekonomi Jeopolitiğin yerini almıştır. Aslında, bu boyutların üzerinde odaklandığı en temel konu, güç ve gücün kullanımıdır. Günümüzde ülkelerin güç parametreleri birbirlerinden bağımsız yalın unsurlar olarak değil, her biri yeni fonksiyonlarla birbirini etkileyen dinamik unsurlar olarak değerlendirilmektedir.

TUTARLI BİR STRATEJİ

Çağımızda ulusal gücün en önemli belirleyicisi, ekonomidir. Tutarlı bir strateji belirleyip, bu doğrultuda ekonomik kaynaklarını ve nüfus potansiyellerini iyi değerlendirebilen ülkeler zaman içerisinde büyük güç ya da küresel güç haline gelebilmektedirler. Uluslar, devletler, şehirler ve şirketler için en yüksek gelişme düzeyini sağlamak üzere doğal kaynakların ve insan gücünün verimli bir şekilde bir araya getirildiği yeni bir disiplin olarak tanımlanabilen Jeoekonomi, günümüzde küresel güç dengesini özellikle enerji konusunda ciddi şekilde yönlendirmekte, ekonomik değişkenlerin ulusal güç dengesine ve jeopolitiğe etkileri giderek artmaktadır.

Jeoekonomi kavramını inceleyebilmek için öncelikle ülkeler arasındaki ekonomik bağımlılığı belirlemek gerekmektedir. 24 Şubat 2022 tarihinde başlayan Ukrayna-Rusya savaşı enerji üzerinden ekonomik bağımlılığın yaratmış ve yaratmakta olduğu sonuçları ile dünya tarihinin bugüne kadar gördüğü en büyük enerji krizi olarak adlandırılmaktadır. Jeoekonomi biliminin gereklerinden uzak kalan ve tek enerji kaynağı olarak Rusya’ya bağımlı kalan özellikle Avrupa devletlerinin ve elbette petrol ve doğalgaz gibi yer altı kaynakları ile Batı’yı avuçlarının içinde tutabileceğini hedefleyen Rusya’nın içine düştüğü durum çözülmesi giderek zorlaşan bir düğüme dönmektedir.

SON ÇAĞRI

1’inci Global Enerji Krizi olarak da adlandırılan bu kriz sadece jeopolitik ile uğraşan ve jeoekonomiyi görmezden gelen veya ihmal eden ülkelere son çağrı niteliğindedir. Geçmişte ki enerji krizleri genellikle petrol fiyatlarının yüksekliği ile ön plana çıkarken, yaşadığımız kriz ortamında hemen her türlü enerji kaynaklarında fiyat yükselmesine şahit olmaktayız. Sonucunu ise ülkelerin içinde ve uluslararası ilişkilerde olumsuz politik ve ekonomik ortam olarak görmekteyiz. Enflasyon son 40 yılın en yüksek seviyesinde seyretmekte, ülkeler resesyon tehlikesi ile karşı karşıya bulunmakta, enerji ithal eden ülkeler dış borç ve cari açık girdabına girmek üzeredir.

Bu duruma düşen ülkelerin ekonomik bağımlılıklarını özellikle enerji alanında gözden geçirmeye başlamaları için başlarına bir felaketin gelmesi gerekiyordu ve geldi. Enerji gibi bir konuda tek bir kaynağa yani Rusya’ya bağımlı olmanın riskini taşıyan bu ülkeler bu kışı aldıkları tedbirlerle büyük ihtimalle atlatabileceklerdir. Çin ekonomisinin içinde bulunduğu zorluk nedeniyle Çin’in enerji talebinin azalması ile enerji ihtiyaçlarını büyük ölçüde karşılayabilmişlerdir. Peki 2022-2023 kışı ne olacak? Ya Çin ekonomisi toplanır ve enerji talebini yine önceki gibi sürdürüşe ne olacaktır? İşin bu tarafı henüz belirsizdir.

Bazı planlamalar yapılmakla birlikte nasıl sonuç verebileceği tam olarak öngörülememektedir. Avrupa ekonomisinin bel kemiğini oluşturan sektörlerin genellikle enerjiyi yoğun olarak kullanan sektörler olduğu bilinmektedir. Her geçen gün artan enerji maliyetleri ürün fiyatlarını yükseltmekte, rekabet güçleri giderek azalmaktadır. Bu durumun zamanla yan sanayi başta olmak üzere işyeri kapanmalarına, istihdamın azalmasına, ülkelerin ihracat potansiyellerinin ciddi anlamda düşmesine yol açabilecektir. Bu ise yüksek refah seviyesine alışmış söz konusu ülke kamuoylarında tepkilerin artmasına yol açabilecektir.

YENİ PAZARLAR

Bu savaştan, sadece tek enerji kaynağı olarak Rusya’ya bağlı olan ülkeler değil, dünya enerji sisteminin köşe taşlarından bir olan Rusya’da ciddi şekilde etkilenmiş ve etkilenmeye devam etmektedir. Savaş’ın başladığı 24 Şubat 2022 tarihinde Rusya’nın ürettiği petrolün yüzde 55’i, doğal gazın yüzde 65’i hazır müşteri olarak Avrupa ülkelerine gidiyordu. Borçlarına sadık olan Avrupa ülkelerinin ödemelerinde hiçbir sorunla karşılaşmayan Rusya, en iyi müşterilerini kaybetmiş durumdadır, yerlerine yenilerini ikame etmesi kolay olmayacaktır. Müşteri bulunsa bile doğal gazın boru hatları ile sevki için hat döşenmesi uzun yıllar alabilmektedir. Rusya petrolünü Avrupa ülkelerine taşıyan tankerler ortalama 5-6 günde hedef ülkeye ulaşabilirken, Arktik Okyanusunun henüz tam zamanlı taşımacılığa izin vermediğini dikkate aldığımızda bir Asya ülkesine petrol yüklü tankerin ulaşımı 55-60 günü bulabilmektedir. Bu şartlar altında Rusya’nın yeni pazarlar bulmasının çok zor olduğu görülmektedir.

Diğer taraftan Rusya’nın petrol ve doğal gaz sahaları jeolojik olarak zor sahalardır ve üretim için sofistike teknolojilerin kullanımını gerektirmektedir. Bu teknolojiyi sağlayan şirketlerin neredeyse tamamının Rusya dışından olması ve yaptırım kararlarına uyarak Rusya’yı terk etmeleri, Rusya’nın üretim kapasitesinde de ciddi düşmelere yol açabilecektir. Bütün bu gelişmeler Rusya’nın dünya jeoekonomisindeki rolünün değişmesine yol açabilecektir.

GENİŞLEMEK İSTERKEN

Bu durum ise, yaptırımlar ve savaş şartları nedeniyle yaşamları giderek zorlaşmaya, refah seviyeleri düşmeye başlayan Rus vatandaşları ve etnik gruplarda huzursuzluğun artmasına neden olabilecektir. Rusya içi anketlerde yüzde 55’e kadar çıkan savaş istemeyenlerin oranı daha da artabilecek, kapanmakta olan şirket sayısı nedeniyle işsizlik yükselebilecektir. Rusya, genişlemek isterken belki de bağımsızlık istemleri ile karşılaşabilecek, toprak kaybedebilecektir. Enerji geliri üzerine kurulmuş olan savunma sanayi yavaşlayabilecek, ARGE çalışmaları giderek azabilecektir. Bu durum Rusya’nın savunma sanayiinde ki ihracatçı konumuna da zarar verebilecek, enerji dışında ciddi bir gelir kaybına daha uğrayabilecektir.

Dünya, jeoekonominin önemi kavramaya ve devam etmekte olan savaştan çıkarmaya çalıştıkları derslerle geleceklerini planlamaya çalışmaktadır. Özelikle yenilenebilir enerji kaynaklarına yönelik yatırımları teşvik ve desteklerle arttırmaya çalışmaları ve nükleere dönüş çabaları zaman alabilecektir.