Günümüzde bir devletin doğrudan olmasa bile, vekiller, paralı askerler, gizli ajanlar vb. kullanarak terör eylemlerinde bulunması veya en azından ortak olmasını göz ardı eden bir tanım olarak karşımıza çıkmaktadır.

ABD yasalarına göre terör; “ulus-altı gruplar veya gizli ajanlar tarafından, gayri muharipler hedef alınarak gerçekleştirilen kasti ve siyasi bir şiddet eylemidir. ABD Dışişleri Bakanlığı ve CIA‘in terör hakkındaki açıklamaları bu tanıma dayanır. Burada en can alıcı nokta, ABD yasalarının terörizmi “ulus-altı gruplar ve gizli ajanlar” ile sınırlı tutması, yani devlet terörünü tanımın dışında bırakmasıdır

Günümüzde bir devletin doğrudan olmasa bile, vekiller, paralı askerler, gizli ajanlar vb. kullanarak terör eylemlerinde bulunması veya en azından ortak olmasını göz ardı eden bir tanım olarak karşımıza çıkmaktadır. FBI yönetmeliklerde bu tanıma “hukuk dışılık “eklenerek, devletin her yaptığının hukuka uygun olduğu vurgulanmaya çalışılmıştır.

Terör sadece öldürmek ve bombalamaktan ibaret olarak görülmemeli, daha büyük bir strateji ile bağlantılı olduğu dikkate alınmalıdır. İstiklal Caddesi’ndeki hain saldırıya bu gözle bakmak gerekmektedir. Daha büyük bir strateji ile bağlantılı olmak.

Saldırı sonrasında PKK/PYD gibi birbirinin ikizi olan terör örgütlerinin ardı ardına biz yapmadık açıklamalarında da bu stratejiyi aramak gerekir. Bu açıklama şeklini bugüne kadar duymadık desek yeridir.Saldırıda tamamen sivillerin yaşamlarını kaybetmiş olmaları karşısında, destekçilerini zor durumda bırakmamak amaçlı bir iletişim stratejisi olabilir. Ancak, bu tür bir eyleme karar verenlerin sivilleri hedef aldıkları açıktır. Bu durumda bu saldırıda farklı bir niyet bulunması gerekir. Bu niyete sahip devletlerin başında ABD ve İsrail gelmektedir. İran’ı da bu kapsama dahil edebiliriz.

Öncelikle cevap aranması gereken soru, terör tanımlamasında devlet terörünü kapsam dışında bırakan yani devlet olarak uyguladıkları terörist tarzı eylemlerden kendilerini muaf tutan sözde demokrasi havarisi, emperyalistlerin başı ABD’nin Türkiye ve Ortadoğu stratejisinde saldırının rolünün ne olduğudur?

FARKLI BİR AMAÇ

Terör eylemlerinin genel amacı şiddet yolu ile sözde davaları adına dikkat çekmek, toplumda kalıcı izler bırakmaktır. Gerilim filmlerinin ünlü yönetmeni Alfred Hitchcock’un filmlerinde uyguladığı “Korkuyu, perdeye yansıtmaktan çok, izleyicilerin zihinlerine yerleştirmek” ilkesinin terör eylemleri ile benzerlik gösterdiği söylenebilir. Ancak, iz bırakmak hemen her türlü terör eylemi için ana amaçtır. İstiklal Caddesindeki saldırıda farklı bir amaç olduğu kesin gibidir.

Eylemci ve bugüne kadar gözaltına alınanların Suriye vatandaşı ve çoğunlukla kaçak konumunda olmalarının çok iyi irdelenmesi gerekmektedir. Bu durum, saldırının ülkemizde bugüne kadar yaşanan terör eylemlerine göre farklılık gösteren yönlerinden biridir.

Saldırı ile Ülkemizde son günlerde Suriyeli mültecilere karşı giderek artmakta olan olumsuz duyguların genişleyerek kemikleşmesine, en ufak bir kıvılcımın iki toplum arasında çatışmaya dönüşmesi suretiyle Türkiye’nin istikrarsızlaştırılmasıve yükselen güç Türkiye’nin iç sorunlara yönelmesi ile başta ABD olmak üzere hegemonya hevesindeki güçlerin önündeki engellerden birinin bertaraf edilmesi amaçlanmış olabilir. PKK terör örgütü üzerindeki baskıyı bu suretle hafifleterek örgütün özellikle Irak’ın Kuzeyinde kaybettiği alan hakimiyetini ve destekçilerini yeniden kazanabilmesi için nefes almasını sağlamak, Suriye Kuzeyinde ise sözde terör devletini kurabilmek için uygun ortamı oluşturmak gibi amaçlarda göz ardı edilmemelidir.

Eylemci ve destekçilerin Kuzey Suriye ağırlıklı olması dikkat çekici bir konudur. Sanki özellikle seçilmiş gibidirler. Türkiye, Suriye Kuzeyine başta Kobani olmak üzere sınır ötesi operasyon yapması için adeta davet edilmektedir.

İLİŞKİLER GERGİNLEŞEBİLİR

Bu tür bir operasyonun Rusya, Suriye ve İran tarafından olumsuz karşılanacağı açıktır. Özellikle Rusya’nın Sayın Cumhurbaşkanı ile Esad’ın görüşmesi konusunda çaba sarf ettiği bir süreçte bu olasılığın ortadan kalkması anlamına gelir ki bu durum, Rusya, Suriye ve İran’ın müşterek olarak İdlib ve Kuzey batısını hedef alan bir saldırıya yönelmelerine neden olabilir. Rusya ve İran ile ilişkiler giderek gerginleşebilir. Bu ortam Türkiye’nin yönünü tekrar ABD’ye çevirmesine yol açabilir. Ayrıca, saldırı nedeniyle Türkiye yeni göç dalgaları ile karşılaşabilir.

Bu saldırının, PKK terör örgütü tarafından sözde lider kadronun inisiyatifi başlatılmış bir saldırı olma olasılığı dikkate alınmalıdır elbette. Ancak, her açıdan ABD’ye bağlı bu terör örgütünün ABD ‘nin bilgi ve onayı dışında adım atmayacağı şüphe götürmez bir gerçekliktir. Provokasyonlar elbet olabilir. PKK terör örgütünün Türk Silahlı Kuvvetleri’nin ve MİT’in başarılı operasyonları sonucu büyük darbe yemeğe başladığı ve giderek gözden düşme riskinin bulunduğu bu süreçte PKK terör örgütünün halen kullanışlı bir aparat olduğunu kendini kullananlara ispatlaması için gerçekleştirdiği bir eylemde olabilir.

Bu eylemde kullanılan teröristin, eylem saati’nin çok sayıda MOBESE ve mağazaların güvenlik kameralarının olduğu, gösteri ve yürüyüşlere karşı çevik kuvvet dahil çok sayıda emniyet görevlisinin ve istihbarat elemanının görev yaptığı gündüz saatine denk getirilmesi, eylem sonrası kameralar aracılığı ile kaçışının takip edileceğinin biliniyor olması, teröristin eylem sonrası saklanacağına, ilk bakılacak yerler arasında olan kaldığı eve gitmesi, daha önceki eylemlerden takip ettiğimiz kadarıyla, eylemi yapan teröristin ardında hızlıca kimlik tespitine yarayacak iz bırakmaması maksadıyla eylem sırasında yok edildiği yöntemin bu eylemde görülmemesi vb. nedenlerle eylemcinin ve bağlantılarının ele geçirilerek dikkatlerin Suriye ve Suriyeliler üzerine odaklanılmasına yönelik bir strateji izlendiği sonucuna ulaşılabilir.

NATO’ya üyelik başvurularının terör örgütüne verdiği destek nedeniyle Türkiye tarafından onay verilmeyen İsveç ve Finlandiya’nın Türkiye’yi ikna çabalarının giderek arttığı bir süreçte eylemin yapılmış olması ayrıca değerlendirilmelidir.

HDP’nin kapatılma davasının Anayasa Mahkemesinde görüldüğü, olası yeni bir çözüm sürecine ilişkin haber ve duyumların artış gösterdiği bir sürece denk gelmesi söz konusu eylemi dikkat çekici hale getirmektedir.

9 yaşındaki Ecrin’i Babası ile birlikte Annesi ve Kardeşi Derin’den, 15 yaşında Yağmur ile Annesini Babasından, Adem ve Mukaddes Elif kardeşlerimizi genç yaşlarında hayattan koparan bu hain teröristlere ve destekçilerine aman vermeden topyekün mücadele ile derslerini vermeye devam etmeliyiz. Şuursuz, iradesiz, tahammülsüz ve kural tanımayan bu satılmışlara hep birlikte derslerini vermeye devam edelim ki Sevgili Ecrin ve Yağmur Kızlarımızın şahsında terör saldırıları sonucu yaşamlarını yitiren kundaktaki bebeklerimizin ve diğer yavrularımızın kanları yerde kalmasın.