Binlerce depremzede enkaz altında yaşam savaşı verirken, on binlerce güzel yürekli güzel insan, elleriyle, tırnaklarıyla enkazları kazıp o insanları canlı olarak kurtarmak için insanüstü bir gayret gösterirken siyaset cephesinde bambaşka şeyler oluyor.
“Yüz yılın felaketi” olarak nitelendirilen Kahramanmaraş merkezli iki büyük depremin üzerinden 10 gün geçti. Enkaz kaldırma çalışmalarına başlansa da yer yer arama kurtarma çabaları da sürüyor.
Binlerce depremzede enkaz altında yaşam savaşı verirken, on binlerce güzel yürekli güzel insan, elleriyle, tırnaklarıyla enkazları kazıp o insanları canlı olarak kurtarmak için insanüstü bir gayret gösterirken siyaset cephesinde bambaşka şeyler oluyor.
Depremin ilk anından itibaren devlet ve hükümet ve dahi toplumun kahir ekseriyeti büyük bir seferberlik halinde depremzedelerin yardımına koşarken, siyaset cephesinin muhalif kesimi ve de o cephenin önde gelen bazı unsurları, bu büyük felaketi kendileri için milli piyangodan çıkan büyük ikramiye olarak görüp öyle değerlendirme arayışına girdi.
Depremi fırsat bilip lağım fareleri gibi deprem bölgesine üşüşen yağmacılar gibi, felaketten siyasi zafer devşirme arayışına giriştiler.
Bu kesimin siyasi bir silah olarak kullanageldiği sosyal medya mecralarındaki “Burada hükümet yok, devlet yok” şeklindeki paylaşımların büyük kısmı bu çabaların eseri.
Enkaz altındaki insanlarımızın ya da onların yakınlarının yardım feryatlarını bu emellerine malzeme olarak kullandılar.
Kişisel, insanî ve vicdanî kanaatim ve de gözlemim, hükümet ve devlet, milletin de desteğiyle ilk günden hatta ilk andan itibaren, depremzedelerin yardımına koşma doğrultusunda olağanüstü refleks gösterdiği yönünde.
Kimi eksikliklere ve yetersizliklere rağmen depremin ilk gününden itibaren gösterilen performansın toplumun büyük kesiminin vicdanında hak ettiği takdiri aldığını düşünüyorum.
Sadece benim ya da benimle aynı kanaatte olanların değil, uluslararası birçok uzmanın gözlemi de Türkiye’nin, devleti, hükümeti ve milletiyle bu felaketle başa çıkma konusunda eşsiz bir performans ortaya koyduğu yönünde.
Elbette bu değerlendirme sorunların, eksikliklerin, aksaklıkların göz ardı edildiği anlamına gelmez.
Zaten başta Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan olmak üzere, devlet ve hükümetin birçok yetkilisi de defaatle bu durumlara dikkat çekerek, bunların en aza indirgenmesi için büyük bir uğraş verildiğini dile getirdiler, getiriyorlar.
Lakin depremin şiddeti, büyüklüğü ve kapsadığı alan, dünyanın en gelişmiş ülkesinin, hatta birçok ülkesinin birlikte bile altından kalkmakta zorlanacağı bir felakete müdahalede eksiklik, aksaklık olmaması düşünülemez.
Dünya Sağlık Örgütü Avrupa Bölgesi Direktörü Hans Kluge’nin “Avrupa Bölgesi'ndeki yüzyılın en kötü doğal afetine tanık oluyoruz” şeklindeki sözleri de bu felaketin boyutunu teyit eder nitelikte.
Durum böyle iken ilk günden hatta ilk andan itibaren muhalif kesimlerin devlet ve millet ile birlikte afetzedelerin yardımına koşmak yerine, yardıma koşanlara çelme takmaya, onların motivasyonunu bozmaya, depremzedeleri ve yakınlarını umutsuzluğa sevk etmeye yönelik yaklaşımları vicdanen, ahlaken ve de siyaseten asla kabul edilemez ve affedilemez bir yaklaşımdır.
Buram buram nefret ve siyaset kokan, insaniyetten, vicdandan, ahlâktan uzak bu yaklaşımların, bu zor günlerde yürekleri, vicdanları birlikte atan toplumun geniş kesimleri tarafından iğreti bulunduğu kanaatindeyim.
Tüm bu sorunlu yaklaşımların seçimlerle ilgili olduğu çok açık.
Eski TBMM Başkanı Bülent Arınç da bu durumu görmüş olmalı ki, “seçim ertelenmeli” şeklinde bir çıkış yaptı.
Muhalefet cephesi bu talebe sert tepki gösterdi.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun, “seçim zamanında yapılacak” derken kullandığı "Sana verecek 1 yıl değil, 1 günümüz bile yok" şeklindeki agresif, itici, hatta bu zor günlerde kullanılması nedeniyle iğreti hissi uyandıran ifadeleri, yukarıda sözünü ettiğimiz yaklaşımların nedenini de açıklıyor.
Dünyada aralarında Yunanistan, İsrail, Ermenistan dahil 100’ü aşkın ülkenin Türkiye ile dayanışma içinde olduğu bir dönemde ana muhalefet partisinin başındaki bir kişinin kullandığı ifadeleri izah etmekte zorlanıyor insan.
AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik ise seçim tartışmalarıyla ilgili olarak "Şu anda biz canlarımızı enkazdan kurtarmanın derdindeyiz. Şu anda biz yaraları sarmanın mücadelesini veriyoruz. Seçimle ilgili herhangi bir şey konuşmayı çok yanlış buluruz" dedi.
Kuşkusuz toplum bu açıklamalardaki insanilik ve gayri insanilik yaklaşımlarının ayrımını yapacaktır.
Kişisel olarak Arınç’ın çıkışının da, seçimlerin ertelenmesi talebiyle ilgili gerekçelerinin de doğru ve yerinde olduğu kanaatindeyim.
Seçimlerin bir yıl ertelenmesinin doğru ve makul olacağını düşünüyorum.
Mevcut yasalara göre Cumhurbaşkanı’nın seçimleri erteleme yetkisi yok.
Böyle bir kararı Meclis alabilir ancak muhalefetin yaklaşımı böyle bir kararın TBMM’den çıkma ihtimalinin zor olduğunu gösteriyor.
Anayasa Mahkemesi ise sadece savaş nedeniyle seçimleri erteletebilir.
Bu durumda Yüksek Seçim Kurulu (YSK) seçim koşulları bulunmadığından hareketle böyle bir karar alabilir.
Konu muhtemelen önümüzdeki günlerde çokça tartışılacak ve geç olmayan bir süreç içinde netleşecektir diye düşünüyorum.
Hangi tarihte yapılacak olursa olsun, bu büyük afetin muhalefetin beklentisinin aksine toplumun devleti ve hükümetine olan bağını güçlendirdiğini ve daha da güçlendireceğini düşünüyorum.
Bunun en önemli nedeni, devlet ve hükümet tüm gücüyle yaraları sarmaya çalışırken, muhalefetin buna engel olmaya ve yaraları kanatmaya çalıştığının görülmesi.
Bir diğeri de mevcut hükümetin yaraları saracağına duyulan inanç ve güven.
Buna mukabil muhalefetin böyle bir felaketle baş edemeyeceği, yaraları sarmayı ise asla başaramayacağı yönündeki kanaatin daha da pekişmesi.
İşin özeti, bu afetin altında siyaseten kalan biri olduysa -ki bence oldu- kanaatimce bu iktidar değil muhalefet oldu.