İster kadına olsun, ister çocuğa, ister engelliye olsun, ister yaşlıya, ister hayvana olsun…
Başlığımızda belirttiğimiz gibi bazen bazı şeyleri konuşmak, yazmak, hatırlatmak zorunlu oluyor. Her ne kadar kötü şeylerden bahsetmek istemesek de hayatın parçası olan bazı durumlar ve bunların doğurduğu sonuçlar maalesef ki hayatın kaçınılmaz bir gerçeği olarak karşımıza çıkıyor. Çaresi bulunamayan hastalıklar gibi… Bu konuların başında da maalesef şiddet olayları geliyor.
İster kadına olsun, ister çocuğa, ister engelliye olsun, ister yaşlıya, ister hayvana olsun… Şiddetin her türlüsüne ve yapanlara hayır diyoruz. İnsanlık için yüzyıllardır en önemli hastalıktır, şiddet. Maalesef bir türlü çözümü bulunamıyor.
Bu uğurda ne canlar, analar, evlatlar, insanlar, yitirmemize rağmen toplumumuzda şiddet olanca gaddarlığıyla bizi vurmaya devam ediyor. Adı ve konusu ne olursa olsun hukukun ve insanın olduğu her yerde, şiddetin yerinin olmadığı koca bir gerçek... Üstelik şiddet insanlık suçu olarak kabul edilmişken ve Türklük kavramında şiddet dışlanmışken... Hele ki yüce dinimiz İslamiyet başta olmak üzere diğer tüm semavi dinlerde lanetlenmişken... Şiddetin her türüne ve yapanlara her birey, Türk vatandaşı ve yüce Allah’ın bir kulu olarak karşı çıkmamız ve yapmamamız, yapana karşı durmamız gerekmiyor mu?
Eşinden ayrılan kadınların öldürüldüğü, töre ya da namus adı altında cinayetlerin işlendiği, sırf bir başkası istiyor diye cana kastedildiği, sokakta masum hayvanların katledildiği, bir avuç toprak için katliam yapıldığı bir dünyayı mı çocuklarımıza bırakacağız? Gözümüzden sakındığımız, uykusuz kaldığımız ve ömrümüzü vakfettiğimiz çocuklarımıza, annelerinin neden erkekler tarafından öldürüldüğünü, ablalarının neden katledilip pencerelerden atıldıklarını, yavru köpeklerin neden ayaklarının kesildiğini nasıl anlatacağız? Kanunlar karşısında sus pus olup yakalandıklarında pişmanım diyen aciz insanlara nasıl merhamet gözüyle bakıp, onları yeniden toplum içine alacağız? En önemlisi bize, toplumumuza, insanımıza ve doğaya bu şiddeti uygulayan müptezeller tüm âlemlerin rabbinin ''kul hakkıyla gelme'' diyen yüceler yücesi Allah’ımıza hak günü geldiği vakit huzura çıktıklarında nasıl Ey Rabbim senin yarattığın bir canı senin yerine geçerek öldürdüm diyebilecekler!
Nitekim sorun burada nihayete eriyor. İnsan olarak yaşarken nasıl olup da, tüm bu güzelliklere sırtınızı dönüp, nasıl olurda eziyet eder, cana kıyarsınız... İnanın anlamak imkânsız.
Öyle güzel bir toplumun evladıyız ki ananın kutsal sayıldığı, kadının baş tacı edildiği, yuvayı dişi kuşun yaptığı, tüm dünyadan önce kadına haklarının verildiği ve kanun karşısında eşit sayıldığı bir Türkiye’de Türk vatandaşıyız. Diğer bir bakış açısıyla öyle güzel bir dinin mensubuyuz ki cenneti anaların ayakları altına seren bir peygamberin (S.A.V) ümmeti, her şeyi bağışlayan ama kul hakkına önem veren Allah’ın kullarıyız... Üstelik insanca yaşamayı seven ve bunu tüm tarih boyunca başarmış bir coğrafyanın üzerindeyiz. Tüm bu güzelliklere rağmen hala ülkemizde kadın cinayetlerinin olması, genç kızlarımızın katledilmeleri, küçük çocukların istismarı ve doğaya yapılan bu kötülüklerin artık son bulma zamanının geldiğini düşünüyorum.
Bu aşamada kanunların yeniden gözden geçirilmesi, önleyici ve caydırıcı cezaların yeniden düzenlenmesi ve can alanların adil bir yargılamadan geçmeleri aşikâr. Son günlerde anayasa değişikliği konusundaki siyasi söylemlerin özellikle şiddetin giderilmesi ve şiddete yönelik girişimlerin en ağır şekilde cezalandırılmaları için gerekli olan hukuki ve kanuni değişikliklerinde gündemde ön saflara alınması şartıyla yapılması kanaatindeyiz.
Kanunların toplumun temeli olduğunu unutmadan şiddeti, en aşağılık suç olarak gören ve en ağır şekilde cezalandıran, hiç bir hafifletici sebebi olmadan cezalandıran bir hukuk düzeninin gerekliliği ortadadır. Kadını ve çocuğu, engelliği ve doğayı mağdur eden; geleceğimizin teminatı çocuklarımızı istismar edenlerin en ağır şekilde cezalandırılması gerekmektedir. Kimsenin cesaret edemeyeceği, bir ceza sistemi mutlaka hayata geçirilmelidir.
Şiddetin bir an önce önlenmesi için hukuk ve ceza sisteminde yapılacak önemli değişikliklere ihtiyaç duyulmaktadır. Ayrıca eğitim sistemimizde de şiddeti önleyecek katkılarda bulunulmasına yönelik şekil verilmeli ve okullarımızda şiddetin önlenmesi için ön eğitim verilmelidir. Unutmayalım ki şiddet en ölümcül hastalıktır.
Kadınlarımızı, evlatlarımızı, tüm insanlarımızı ve doğamızı şiddetten korumalıyız. Şiddete hayır demekle yetinmeyip, önleyici hukuksal tedbir ve önlemlerin alınmasına destek vermeliyiz. Hep birlikte sağduyu ile iman ile şiddetin karşısında duralım.
Gelin hep beraber şiddete son verelim!