Boğaz ve çevresinin efsane güzelliği, dillere destandır.
Dünyanın en güzel yerleri sıralamasında, en üst sırada yer alacak güzellikte bir şehirdir İstanbul. İki kıtanın ortak noktası olması bile yeterliyken, tarihi geçmişinin zenginliği de zirveye taşır, bu aziz şehri. Ama en önemli özelliği, içinden deniz geçen şehir olmasıdır. İşte bu özelliği, tüm dünyadaki şehirlerden bambaşka bir yere koyar İstanbul’u.
Boğaz ve çevresinin efsane güzelliği, dillere destandır. Her adımı tarih kokan boğazın, bir de mücevheri vardır. Haliç...! Yabancıların Golden Horn (Altın Boynuz) adını verdikleri Haliç’le birlikte, tüm dünyanın gözdesi ve cazibe merkezi olan Boğaziçi. İşte bu kadar özel ve güzel olan bir doğa harikasını, yıllardır basit bir suyolu olarak kullandık. Yabancı bandralı gemilerin, özensizce geçişlerine izin verirken, bu geçişler esnasında gerçekleşen kazalara ve denizlerimizi kirletmelerine şahit olduk.
1960 yılında, 20 kişinin öldüğü Yugoslav bandıralı Peter Verovitz gemisi ile Yunan bandralı World Harmony adlı iki tankerin çarpışması sonucu, denize akan petrol boğazdaki canlı yaşamına ciddi boyutlu zarar verdi. 1966 yılında Rumen badralı, Ploesti yolcu motoruna çarparak batırdı. 8 vatandaşımız vefat etti. Yaşanan en büyük deniz kazası ise 15 Kasım 1979 tarihinde gerçekleşti. Yunan bandralı Evrialı ile Rumen bandıralı Independenta tankeri çarpıştı ve 95 bin ton petrol boğaz akıntısına dâhil oldu. Patlayan tankerlerde yangın sebebiyle 43 kişi öldü. Boğaza akan petrol sebebiyle tam bir çevre felaketi yaşandı.
1991 yılında Lübnan bandralı koyun yüklü Rabunion gemisi Filipin bandralı Madonna Lili gemisi ile çarpıştı. Rabunion 22 bin koyun ile birlikte Boğaz'ın en dar yerinde battı. Deniz kirliliği oluştu. Güney Kıbrıs bandıralı Nassia ve Shipbroker gemilerinin 1994 yılında çarpışması sonucu 29 denizci hayatını kaybetti. Boğaza ise toplam 13 bin ton petrol aktı. Boğaz trafiğe kapatıldı.2015 yılında Sierra Leona bandralı kuru yük gemisi, Kanlıca'daki Ethem Pertev Yalısı'na çarptı ve büyük hasara yol açtı.
İşte sırf bu kazalar bile Kanal İstanbul’un, neden gerekli olduğunu ortaya koyan ispatlardır. Zaman içerisinde gemilerin, kendilerinin ve taşıma kapasitelerinin arttığı (50m’lik gemiler 350m’ye ulaştı) dolayısı ile taşınan yük miktarı ve gemilerin devasa boyutlara ulaşan yakıt taşıma kapasiteleri başlı başına risk oluşturmaktadır.
Nitekim yaşanacak herhangi bir kaza, 20 milyona ulaşan şehrimiz için korkunç çevre felaketlerine ve dolaylı ya da doğrudan ölümlere sebebiyet verebilir. Yaşanan çevre felaketinin ve insan kaybının telafisi ise çok zor hatta imkânsız olacaktır. Bu açıdan ele aldığımızda, teknolojinin ve coğrafyanın imkân verdiği ölçüde, İstanbul boğazının alternatifinin ortaya konulması elzemdir.
Tabii ki çevresel faktörler, tarihi kalıntılar, yaşayan habitat, çevresel dengeler, insan haraketliliği, savunma, ulaşım, yürürlükte olan anlaşmalar ve diğer etkenler göz önüne alınmalı ve ona göre hareket edilmelidir. Ama asıl önemli olan konu kendi sahip olduğumuz doğamızı ve tarihi dokumuzu gelecek nesillere sağlıklı olarak aktarabilmektir. Evet Kanal İstanbul gibi mega projeler, çok ayaklı denge isteyen ve her konudan ele alınması gereken projelerdir. Ancak unutmamamız gereken konu doğamızın, tarihi varlıklarımızın ve en önemlisi yaşayan insanlarımızın korunması olmalıdır.
Dünyadaki diğer büyük projelere baktığımızda, hemen hepsinin ihtiyaçtan ortaya çıktığını ve oluşma aşamalarında zorluklar ve karşıt fikirlerle başa çıkıldığını görüyoruz. Kanal İstanbul projesinin de bu aşamalardan geçeceği muhakkak.
İster proje hayata geçirilsin, isterse rafa kaldırılsın projenin varlığı ve fayda maliyet çalışmaları artık gündemde. Dolayısı ile geleceğe yön verecek olan tüm hesaplamalar, her yönden ele alınmaya başladı bile.
Biz bu yazımızda diğer tüm etkenleri göz ardı ederek, sadece ulaşım güvenliği ve çevresel etkilerden kirlenmeyi esas aldık. Tabii ki diğer konularda tartışılmalı ve hesaplanmalı. Unutmamalıyız ki ateşin bulunması başka, ateşte yemek pişirmek başka. Orman ya da bina yangını çıkartmak ise bambaşka. Kanal İstanbul’da bizim için hesap zamanı gelmiş gibi görünüyor.
Bakalım fayda zarar bilançosunda hangi taraf ağır basacak?