Son günlerde iç ve dış siyaset gündeminin en önemli konusu Brüksel'deki Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile ABD Başkanı Joe Biden arasındaki görüşme oldu.
Son günlerde iç ve dış siyaset gündeminin en önemli konusu Brüksel’deki Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile ABD Başkanı Joe Biden arasındaki görüşme oldu. Bu görüşmeyi önemli kılan şey, aslında görüşmenin kendisi değil, içeriği ve dolaylıda olsa ortaya çıkacak olan etkileri. Zira konu NATO’dan başlayıp, FETÖ, PKK, YPG, PYD terör örgütlerinden, F35 ve S400 krizlerine, Doğu Akdeniz’den Libya’ya, Ermenistan’dan Azerbaycan’a, Suriye’den Afganistan’a kadar daha birçok önemli husus ve birçok konu başlığının olduğu kapsamlı içeriğe sahip. Dünya ve yakın coğrafyamızı ilgilendiren birçok ilave konuda bu görüşmenin ana maddesi oldu.
Nitekim tüm bu konuların 45 dakikalık bir görüşmede ele alınamayacağı da aşikâr. Zaten toplantının temel konusu da bu değildi aslında. Temel konu son zamanlarda Amerikan hükümetinin, ülkemize yönelik zamansız ve anlamsız çıkışları. Başkan Erdoğan bu görüşmede göreve geldiği günden bu yana kaçak dövüşen mevkidaşını karşısına alma fırsatını buldu. Kendine has üslubu ile görüşmeye yön verdiğini ise artık hepimiz biliyoruz.
Toplantı sonrası yapılan açıklamalar, içeride yaşananlar hakkında çok fazla bilgi vermese de bazı ipuçları toplantının seyrini bize göstermektedir. Örneğin içeri ilk girişte Korona selamı sonrasında Biden’ın Başkan Erdoğan’ın kolunu tutması dünya medyasında yakın bir temas göstergesi olarak algılandı. Seremoni de karşılıklı olarak liderlerin birbirlerine direkt temas etmeleri ise beden dili olarak yakınlık göstergesi olarak değerlendirildi.
Görüşme sonrası Başkan Erdoğan’ın kararlı tavrı ile PKK’ya verilen desteğin sonlandırılması talebi, Afganistan’dan çıkma konusunda diplomatik, mali ve askeri konularda destek beklentisi, 1915 olaylarının hiç gündeme gelmediğinin özellikle belirtilmesi, yararlı ve kapsamlı pozitif bir görüşme yapıldığını belirtmesi ve Biden’ın her iki ülkenin yetkililerin görüşmelerinin devam edeceğini belirtmesi konuları, son derece önemli açıklamalar olarak not düşüldü.
Görüleceği üzere sadece toplantı esnasında değil, öncesi ve sonrasında da ülkeler liderleri aracılığı ile artık yakın oldukları görüntüsünü verdiler. Tüm bu anlattıklarımızın yanında bazı gerçekleri de belirtmemiz gerekiyor. ABD’nin Çin’in gelişmesine ve Rusya gerçeğine karşı olarak kendisinin güvenliği için NATO’dan önemli destek beklediği, 11 Eylül saldırılarından sonra ABD’nin NATO ülkelerine çektiği ''ya benimlesiniz ya teröristlerle'' restinin ısrarla ve hala devam ettiği, NATO’nun 2030 planının Türkiye üzerine kurulduğu, Türkiye’nin NATO ülkeleri içinde DEAŞ’la savaşan tek ülke olduğu, Orta Avrupa’da Ukrayna’nın NATO’ya alınma çabaları ve Rusya’nın çevrelenmesi çabalarının olduğu gibi saklı ama işleyen bazı konuların da sıcak gündem olduğunu da unutmamalıyız.
Görülen o ki ABD ve Türkiye’nin, ilerleyen günlerde ortak çalışmaları artarak devam edecek. Bu konular ister Türk- Amerikan ortaklığı şeklinde olsun isterse NATO bünyesinde olsun isterse de başka bir şekilde olsun görüşmeler ve çözümler artarak devam edecek.
Bu süreçte ABD’nin kendisini ve para birimi doları sıkıştırmadan siyaset yapması gerekiyor. Zira ABD hem Rusya hem de Çin ile karşı karşıya kalmış durumda. Bu yüzden ABD Rusya’yı düşman Çin’i ise rakip olarak görme politikasını güdüyor. İşte bu nedenle bölgesel hâkimiyeti olan ülkemize hem ihtiyaç duyan ABD hem de bize rağmen bölgemizde değişik ayak oyunları deniyor. Yani kısacası anlayacağınız ABD’nin karışık siyaset anlayışı halen iş başında.
İşte bu iklimde başlayan NATO görüşmeleri Türkiye için farklı bir anlam ifade ediyor. Başkan Erdoğan liderliğinde tüm devlet erkânımızı zor günler bekliyor. Yüzümüze gülen ama arkamızdan iş çevirmeyi seven bir yapıya karşı, son derece politik ve soğukkanlı durarak kararlar alıyorlar. Nitekim alınan kararların, sahada uygulanışını ise bize zaman gösterecek…