Yapılan tüm saldırıları birlik ve beraberlik ruhunu koruyan asil milletimiz her ne pahasına olursa olsun her seferinde defetti.
Ülkemiz, dünyanın en güzel topraklarının ve denizlerinin üzerinde yer alıyor. Öylesine güzel bir doğaya sahibiz ki, dört mevsimi yaşayabilen bu topraklar ve denizlerimiz adeta bir cennet. Aynı zamanda iki kıtayı birbirine bağlayan eşsiz bir köprü konumundayız. Ama en önemlisi ülkemiz içinde bulunduğu sosyal ve coğrafik özellikleri yanında; tarihten gelen bir cazibe merkezi.
İşte bu yüzden bölgesel yönetimler için bir rakip, dünya emperyalizmi için fethedilmesi gereken bir kale konumundadır. Tarihimize göz attığımızda Osmanlı döneminden başlayan entrikalar, kapitülasyonlar, milliyetçilik akımları, savaşlar, Cumhuriyetimiz döneminde içeriden yıkma, darbe, muhtıra, ASALA, PKK ve en sonunda hain FETÖ terör örgütlerine kadar birçok yolla üzerimize saldırılar yapıldığını görmekteyiz.
Yapılan tüm saldırıları birlik ve beraberlik ruhunu koruyan asil milletimiz her ne pahasına olursa olsun her seferinde defetti. Dış güçler bizi aşamadıklarını gördükleri her durumdan sonra farklı şekillerde saldırılarına ve planlarına devam ettiler ve etmeye de devam ediyorlar. Son plan ülkemizi dört bir yandan istikrarsızlaştırarak yalnız bırakmak.
Özellikle komşu ülkeler ve halklar üzerinden yapılan her türlü saldırı, askeri harekât veya sözde demokrasi getirme çabaları sonucunda büyük insan kitlelerinin yer değiştirmesi planları son yılların en gözde çabaları haline geldi. Yakın coğrafyamızda Suriye, Irak gibi ülkelerin ve diğer ülkelerde yaşayan (Afganistan vb.) çeşitli etnik kökenli halkların sürekli olarak çeşitli sebeplerle taciz edilmesi ve göçe zorlanması bu çabalara en güzel örneklerdir.
Bu şekilde büyük insan hareketlerinin yönetilerek ve istenilen hedeflere yöneltilerek saldırmak istenilen ülke olan Türkiye’nin, gerek sınır güvenliğini istikrarsızlaştırmak gerekse de göç almasını sağlayarak kısa vadede ekonomik, orta vadede toplumsal uzun vadede ise yaşamsal bütünlüğüne zarar verme çalışmaları tam gaz devam ediyor.
Orta doğuda aniden bitiveren IŞİD/DEAŞ nereden geldi? Irak’ta yaşayan insanlar, Suriyeliler, Afganlar sınırlarımıza neden geldiler ve hala geliyorlar? Göç hareketleri beklenen ve umulan düzeyleri çoktan aştı. Her geçen gün değişik ülkeler ve değişik etnik topluluklar olmak üzere artarak devam ediyor.
ABD’nin senaryosunu hazırlayıp sahneye koyduğu ve AB’nin oyuncu olarak rol aldığı bu gösteride figüran rollerde İran ve Yunanistan da rol alıyor. Sözde insani sebeplerden yola çıkan bu ülkeler, tüm fedakârlıkları yapmaya zorlanan ülkemizin, mağduru koruyan iyiniyetli yaklaşımından faydalanarak aslında bizi etkisizleştirmek ve zor duruma sokmak için elbirliği ile çalışmaya devam ediyorlar.
Nitekim ülkemize çeşitli sebeplerden ama en önemlisi can güvenliği nedeniyle göç eden insanlar ülkemiz için önemli ekonomik ve sosyal bir yük oluşturuyor. Göç İdaresi Başkanlığı tarafından açıklanan verilere göre “Türkiye’deki geçici koruma altındaki kayıtlı Suriyeli sayısı 23 Temmuz 2021 tarihi itibarıyla bir önceki aya göre 6 bin 484 kişi artarak toplam 3 milyon 690 bin 896 kişi oldu. Bu kişilerin 1 milyon 774 bin 520’si (%48) 0-18 yaş arası çocuklar oluşturuyor. 0-18 yaş arası çocukların ve kadınların toplam sayısı ise 2 milyon 627 bin 824 kişi (%71,2).”
Görüleceği üzere önemli miktarda göç alan ülkemiz etkin bir şekilde etnik bombardımana maruz bırakılıyor. Gerek Avrupa Birliği ve gerekse de Amerika tarafından sürekli şekillendirilen göç dalgası maalesef ki ülkemiz kıyılarını dövüyor. Atıl ve ekonomik gücü olmayan bu kitleler tüketim toplumu olmaktan öteye geçemiyor.
Almanya ve diğer ülkelere giden işçi kardeşlerimiz gibi üretmekten ve toplumsal uyumdan uzak bu mağdur kitleler kendi geleceklerini oluşturamıyor ve önümüzdeki yıllar için önemli tehlikeleri barındırıyorlar. Ülkemizde artan bu göç tehdidi karşısında artık radikal önlemler ve tedbirler alınması gerekiyor.
Zira anlaşılan o ki öncelikle ekonomik ama temelde toplumsal çöküntüye yol açması özellikle planlanan bu göç dalgalarının arkası kesilmeyecek. Komşularımız olan Yunanistan ve İran kendi sınırlarına gelen göçmenleri süratle bizim sınırlarımıza yığarak bu çabalara ortak olmakta bir sakınca görmüyorlar zaten. Yani sizin anlayacağınız göç dalgalanmaları senaryosunda tüm komşularımız ABD ve AB’nin kayığına binmiş vaziyetteler. Ülkemiz cazip ve tercih edilebilir konumda. Ama mağdurların zorunlu tercihleri bizim için tehdit olmamalı.