Zaten uzun yazıyorum, bir de siyaset yazmamaya özellikle şu zamanlarda dikkat ediyorum, içimiz yeterince sıkılmasın diye.
Pazar günü…
Türkiye saatiyle saat 20.00…
Milano’daki Duomo Katedrali tarihi bir konsere ev sahipliği yaptı.
“Umut İçin Müzik” adını verdiği Andrea Bocelli’nin konseri yaklaşık 3 milyon kişi tarafından YouTube’de canlı izlendi.
Ünlü tenora piyanist Emanuelle Vianelli’nin eşlik ettiği konser 30 dakika kadar sürdü.
Tam “yeni başlıyoruz” dedim ki görüntü karardı, tadımız damağımızda kaldı.
Arkadaşlarım telefonuma “bitti mi ya” diye mesaj atarken her türlü bahse girerim izleyen 3 milyon kişi de aynı soruyu soruyordu.
Ertuğrul Özkök, “küresel bir umut olmadı” demiş bu efsane konser için.
Hangi küreden bakıyor dünyaya bilemiyorum ama 3 milyon kişi de “neden bu kadar kısa sürdü” ortak duygusunda birleşiyorsa bu konser bana göre umuttan fazlası olmuştur.
Zaten uzun yazıyorum, bir de siyaset yazmamaya özellikle şu zamanlarda dikkat ediyorum, içimiz yeterince sıkılmasın diye.
Laf aramızda işin aslı bu dönemde bizi siyasetin kurtaracağına inanmıyorum.
Yapımı hala süren ve belki de şu an dünyada olanların torunlarının torunlarının dahi tamamını göremeyeceği 600 yıllık Duomo Katedrali’nden bir umut doğdu…
O umut adeta bir kompozisyon yazar gibi gelişme bölümünde Sancta Maria, Domine Deus parçalarından sonra sonuca geçti…
Bocelli bu parçaların ardından katedralden tek başına yalnız bir şekilde yürüyerek dışarıya çıktı ve o katedralin holünde Amazing Grace’yle hepimizi birkaç dakikalığından dünyadan kopardı.
Şu an bile bu yazıyı yazarken Bocelli’nin 2011 yılında New York/Central Park da canlı seslendiği Amazing Grace yorumunu dinliyorum.
Amazing Grace, Bocelli’nin sesinden pazar günü Milano Meydanı’nda yankılanırken Avrupa’nın çeşitli şehirlerinden salgın sebebiyle boş sokak görüntüleri veriliyordu.
Ancak insanlar yaşadığında ruhunu bulan o şehirler…
O şehirler insanların sorumsuzluğuna ne kadar kızsa da onsuz yapamayacaklarını bugün daha iyi anlıyorlar.
İnsanlarda şehirlere ve doğaya olmayan o merhamet duygusu hissiz görünen o şehirlerin tamamında var.
Mesela İstanbul seni sevmese de, sen ondan nefret etsen de, 3 gün geçmeden özlüyorsun ve İstanbul her geri geldiğinde seni kayıtsız şartsız kabul ediyor.
Sokağa çıkma yasağının ardından İstanbul’un boş caddelerini görüntüleyen BBC’nin kısa videosunu izlerken bunları düşünüyordum konserden önce.
Ve aslında o umut…
Bocelli’nin yalnız yürüyüşünde ve sesini haykırdığında onu o meydanda duyacak kimse olmamasında saklı.
Şimdi de hepimiz yalnız yürüyen, sesimizi haykırsak da canlı bile sayılmayacak olan virüsün sağır olduğu gerçeğini yaşamıyor muyuz?
Ama umut…
Hiçbir zaman bitmemesiyle ünlü ve mutlaka karşılığını bulmasıyla.
3 milyon kişinin evinde yalnız bir şekilde o enfes sesi dinlerken ki ortak duygusuna umut deniyor işte.
Bu günlerin geçeceğine olan inanç…
Birbirimizi görmesek de, tanımasak da yaşadığımız o ortak hisler…
Bocelli’nin sesi etrafında birleşen ve sadece Milano Meydanı’nda değil, vücudumuzun her bir yerinde yankılanan…
O haykırış!
Karantina sürecinde kadına şiddetle ilgili neler yapılabilir?
Araştırma Sosyo Politik Saha Araştırma Merkezi’nden…
Ev karantinasında kadınların yüzde 23.7’si psikolojik şiddete, yüzde 10.3’ü ise ekonomik şiddete maruz kalmış.
Geçtiğimiz günlerde de açıklanan resmi rakamlara göre İstanbul’da aile içi şiddettin mart ayında geçen yılın mart ayına göre yüzde 38 civarında arttığı tespit edilmişti.
Koronavirüs tedbirleri kapsamında ev izolasyonunda hangi kadının hangi psikopatla yaşamak zorunda olduğunu bilmiyoruz.
Ve bu sadece Türkiye’nin değil, dünyanın konusu.
Geçtiğimiz haftalarda yazmıştım, Almanya, Fransa, ABD gibi ülkelerde de kadına şiddet konusunda ve boşanma oranlarında artış var.
Çalışma ve Aile Bakanlığı’nın özellikle bu süreçte bu konuyla ilgili önlemler alacağına inanıyorum.
Sezen bile ironi korkusu yaşıyorsa…
Pazar günü yazdım.
Sezen Aksu’nun yeni parçası “Ne Yapayım Şimdi Ben?’i” çok sevdiğimi.
YouTube’deki çizgi animasyonlu klibi de çok güzel olmuş, cıvıl cıvıl...
Videonun altında Sezen Aksu sesleniyor:
“Oturun oturduğunuz yerde, gıpraşmayın. Şarkının sözlerini sular seller gibi ezber edin, Korona geçtiğinde sınav yapıcam. Ödülünüz bu süreçte birikecek yeni sözler ve besteler.”
Ve cümlenin devamını getirme gereği duymuş:
“Bu yazmış olduğum cümle tamamıyla latifedir, şakadır, aman deyim. Malum sinirler bozuk, ciddiye alanlar malanlar olur, bir de benim yüzümden iyice atmasın asfalyalar. ????”
Emojiler Sezen Aksu’nun ifadeleri, olduğu gibi paylaştım.
Aslında Aksu’nun bahsettiği bu konuyu ne zamandır düşünüyorum…
Türkiye’de ciddi anlamda ironiyi kaybettiğimizi ve yanlış anlaşılma korkusu yaşadığımızı.
Ya da ironiyi açıklama gereği duyduğumuzu, oysa hepi topu ironi bu, vasat zekaya sahip biri bile anlar, açıklama yazısı beklemez.
Ama bunu bekleyen ve “ne demek istedin” bakışıyla gözlerini belertip savunma isteyenler anında karşınıza dikiliyor.
Çok mu fazla ciddiye alıyoruz acaba her şeyi?
Ya da ironiyi kaybetmenin günün birinde gülmeyi de unutacağımızı beraberinde getireceğini hiç mi düşünmüyoruz?
Biraz düşünsek iyi olur sanki.
Korona günlerinde iki yönetmen iki söz
SEMİH KAPLANOĞLU: “Şu günlerde canımız sıkılacak. Sıkılan can iyidir. Bunu kabullenmemiz ve alıştığımız hayat biçimlerini yavaş yavaş terk etmemiz lazım. Film izlemek, müzik dinlemek ve kendimizle baş başa kalmak... Kendisiyle baş başa kalmayı becerebilen bir insan aslında yalnız değildir.”
DAVID LYNCH: “Nedense yanlış yolda gidiyorduk ve Doğa Ana bir anda ‘artık yeter, her şeyi durdurmamız lazım’ dedi. Bu yeni bir düşünce yapısına neden olacak kadar uzun sürecek.”
Acaba komplo teorisyenliğine adım adım mı…
BBC’den Robin Brant, Çin’in kendini “post-korona” ülkesi ilan etmeye çok yakın olduğunu yazmıştı.
Bazı Çinli yetkililere göre Covid-19 vakalarının aslında Çin’den önce İtalya’da görülmüş olabileceği de dillendiriliyor.
Bunun yanında dünyadaki bazı üst düzey diplomatik isimler de ABD’nin virüsü Çin’e karşı kullandığını öne sürüyor.
Demokratların ABD’de süren ön seçimlerinden Bernie Sanders’in adaylıktan çekilmesiyle beraber seçilirse Obama döneminin devamı olacağına kesin gözüyle bakılan Joe Biden’in başkan adaylığı kesinleşti.
Sanders’in Rusya Devlet Başkanı Putin tarafından desteklendiği iddiaları da bir süre Amerikan medyasında yazılıp çizilmişti.
Ve dünya virüsten kasıp kavrulurken Rusya’nın ana ihracat kalemi olan petrol üretiminin kısıtlanması konusunda Suudi Arabistan’la anlaşan Putin’den çok fazla bir ses yok (Trump iki ülkeye de teşekkür etti).
Ses olduğunda da Rus rublesi düşüşe geçiyor.
Putin’in 25 Mart’ta gerçekleştirdiği ulusa sesleniş konuşmasından sonra olduğu gibi…
Ben ortaya bıraktım, yorum sizin.