Sanırım seçimden önceydi, Kemal Kılıçdaroğlu'na bir televizyon programında Muharrem İnce yerine neden Ekrem İmamoğlu'nu tercih ettiklerini sorduklarında "seçtiğimiz adayın bir başarı hikayesi bulunması lazım" diyordu.

Netflix’te yayınlanan “Knock Down the House” belgeselini mutlaka her Türk genci izlemeli. Ciddi bir başarı öyküsünü anlatan bu yapım her genç için tam bir ilham kaynağı olma potansiyeli taşıyor.

Hiç kimsenin ihtimal vermediği Alexandria Ocasio-Cortez 14 yıllık kongre üyesini yerinden ederek kongreye seçiliyor. “Washington’a taşınacak param yok” cümlesiyle başlayan bu yolculuk Teksas eyaletinde bir barda kongreye seçildiğini öğrenmesiyle son buluyor.

Garsonluktan kongre üyeliğine uzanan progressive bir kadının bu hikâyesi bence Türkiye’deki tüm okullarda izletilmeli. Gerçek bir başarı öyküsü istiyorsanız, gençleri hırslandırmak için popüler çağda bundan daha iyisi yok şu an.

İMAMOĞLU’NUN BAŞARI ÖYKÜSÜYLE BAŞLAYAN ARABESK HİKÂYESİ

Sanırım seçimden önceydi, Kemal Kılıçdaroğlu’na bir televizyon programında Muharrem İnce yerine neden Ekrem İmamoğlu’nu tercih ettiklerini sorduklarında “seçtiğimiz adayın bir başarı hikayesi bulunması lazım” diyordu.

En büyük başarı hikayesi oylarını yüzde 25’ten yüzde 26’ya çıkarması olan CHP liderinin başarılı bir kariyere sahip aday arama filtresi elbette tartışılır. Nitekim kıstasları onun belirlemesi bile ayrı bir trajikomik hikaye. Oysa günümüzün en büyük problemi de doğru metotları yanlış kişilerin söylemesi. Nitekim ortada bir başarının olmadığı da kısa zaman sonra ortaya çıktı, Beylikdüzü’nde vaat ettiği projelerin dörtte üçünü yapamayan bir adaya muhalif kesim, ebeveynlerinden bile daha çok umut bağladı.

Öyle ya da böyle İstanbul’da 19 gün süren bir büyükşehir belediye başkanlığı serüvenine adım attı. Her fırsatta AK Partililere, “Erdoğan’a tapıyorsunuz” diye serzenişte bulunan muhalif kesimin Ekrem Bey için kendini jiletleyecek duruma gelmesi de çok sürmedi. Aslında serzenişte bulundukları tapınma hikayesi de onların hayatlarında aradığı bir eksiklikti, zira Muharrem İnce’ye duymuş oldukları aşkı İmamoğlu’yla kapatmaya çalıştılar.

Bu öykünün kısa trailer’i aslında bu. Ekrem Bey, şuan eski sevgiliyi unutturmak için sığınılacak bir liman. ABD’de çok tartışılan 2028’de Ocasio Cortez’in Amerikan Başkanı olacağına dair yapılan yorumlar bile İmamoğlu’nun aranan lider olmasından bile daha sahici.

KENDİNDEN EKREM İMAMOĞLU DİYE BAHSETMEK

CHP’nin “adalet yürüyüşü” yaptığı sıralarda Ahmet Taşgetiren’le bir tartışmaya tutulmuştuk. Bana cevap verirken “YeniBirlik’teki vatandaşa” diye adımı anmayarak cevap vermesi, kendinden ise “Ahmet Taşgetiren” olarak bahsetmesi bile insanın kendini nereye konumlandırdığını bariz bir şekilde gösteriyordu.

Ekrem Bey de biraz böyle. Kendinden “Ekrem İmamoğlu” diye bahsediyor ve çokça “ben” ifadesini kullanıyor. “İmamoğlu için her şey serbest” durumuna gelen savunucularının gazına gelmiş olmalı ki bu seçimin alt tarafı bir büyükşehir belediye başkanlığı seçimi olduğunu unuttu. Hatta geçenlerde bir televizyon programında Şükrü Küçükşahin, İmamoğlu’ndan “CHP adayı” olarak bahsedilmesinden duyduğu rahatsızlığı anlatıyordu. Bu “rüzgârın” CHP’yi de aştığından dem vuruyordu, oysa günün sonunda Kılıçdaroğlu tarafından tayin edilen bir aday olduğu gerçeği yanı başımızda dururken.

Çok tartışılan Ahmet Hakan programında da öyleydi Ekrem Bey, AK Parti medyası Ahmet Hakan’ı yere göğe sığdıramazken, İmamoğlu’yla birlikte Hakan, “Trabzonlulara hakaret edildi” algısını beraber işlediler. E, hemşehricilik üzerinden oy toplama alışkanlığı yeni yeni taşralılıktan kentliliğe geçtiğimiz son kırk yılda pek de işlevsiz değil. O nedenle ne Ahmet Hakan değişti, ne de Ekrem Bey orada sıkışıp kalarak kontrolünü kaybetti. Hepsi çalışılmış hareketlerdi.

Ortaya stratejik kurguyla çıkarsanız bir süre sonra bu size hata yaptırır, yaptırmasa bile üzerine koyamadığınız her aforizma sıkıcı bir tekrara dönüşür. Herhalde Ekrem Bey, “ben” kelimesinden daha çok “birleşelim, kucaklaşalım” cümlelerini sık sık ifade ediyor. “Mega projeleriniz neler” sorusuna bile eviriyor, çeviriyor, dönüyor ve aynı cevabı veriyor. Sizce de bu fazla sıkıcı ve kendini “Ekrem İmamoğlu” olarak “birleştirici” pozisyonuna getirmek fazla itici bir hal değil mi?

ANTRİKOT YEMEK Mİ YOKSA FİZİKSEL TEMAS KURMAK MI?

Ekrem Bey’in talihi fena değil. Özellikle psikolojik algıyı elinde tutan muhalif kesim bunu kendine çevirmesini çok iyi biliyor. Her ne kadar topu taca atmadığını söylese de doksandan da top çıkarttığını göremedik. Şansı yaver gidince top sadece üstüne geliyor, hepsi bu.

Özellikle İmamoğlu’nun hala daha Dersim Katliamı ile ilgili ne düşündüğünü biliyor değiliz. Kaleci olarak topu çevirse de altı saniye kuralı var, elinden çıkarmak zorunda, her elinden çıkarttığı top ona panik yaptırıyor. CNN Türk kameramanlarının işten çıkarıldığıyla ilgili söylemiş olduğu iddia yalanlandı ve ona ilişkin herhangi bir özür açıklamasını da duymadık, belli ki çok gaza gelmiş, nasılsa psikolojik üstünlük bende deyip topu elinden öyle ya da böyle çıkartayım diyor ama kontra atakla gol yediğinde #herşeyçokgeçolabilir.

Özellikle fiziksel teması abartması da bir başka konu. Ben şahsen günlük hayatımda da bu durumdan hoşlanan biri değilim. Elini sıktığı vatandaşın, “elimi bırak” demesine “bana ukalalık yapma” diye karşılık vermesi zorla fiziksel teması sürdürme kararlılığıyla mı açıklanır? Bu kadarına gerek olduğunu düşünmüyorum ama bir gazeteciye bana “başkanım de” cümlesi bile kendisinin bulutların üstünde çoktan dolaşmaya başladığını gösterir.

Alt tarafı İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı seçiyoruz, bunun ötesini değil. Çöp toplama organizasyonuyla uğraşacak, içme suyunu temin edecek, park yapacak, ulaşımla uğraşacak birini oylayacağız 23 Haziran’da.

Ukalalık yapmam istemem Ekrem Bey ama bundan daha fazlası değilsiniz, lütfen bir cevap verecek olursanız da “birleşelim, kucaklaşalım, kardeş olalımdan” öte başka bir cümle kurmayı deneyin, bırakın da kimle kardeş olacağımıza, kimi seveceğimize ya da kime ölüp biteceğimize biz karar verelim.

“Tutuklu Gazetecilere Özgürlük” mü dediniz?

Geçtiğimiz aylarda eski CHP Milletvekili Eren Erdem’le ilgili Emre Erciş’in söylediklerini haber yapan Şükrü Sak, 14 ay hapis cezası almıştı.

Mahkeme öyle bir mahkeme ki, Eren Erdem’e hakareti yapanın Şükrü Sak olmadığını kabul ediyor, bununla da kalmıyor Eren Erdem hakareti Emre Erciş’in yaptığını söylüyor ama cezayı alan Şükrü Sak oluyor!

Bu kadarı da olmaz demeyin, oluyor işte, bu ülkede en trajik hikayelerin bile trajikomik bir tarafı olduğunun kanıtı.

O değil de… Her fırsatta “tutuklu gazetecilere özgürlük” diyen, “içeride gazeteciler var, basın özgürlüğü tehlikede” diye yazan kesimden bir ses duyamıyoruz.

“Birleşelim, kucaklaşalım” diyen Ekrem Bey de ses vermiş değil, diyeceksiniz ki o belediye başkan adayı ne diye ses versin, e canım S-400’lerle ilgili konuşan birisi buna neden sessiz kalsın?

Güldürmeyin Allah aşkına.