İçi kirli kaşık, çatal, tabak ve bardakla dolu bulaşık makinamız bir anda çalışmaz oldu yani bozuldu.
ÖĞRENCİNİN KAYGISI
Öğrencilerime şunu söylüyorum; sınava odaklanmayın, öğrenmeye, anlamaya, paylaşmaya kilitlenin. O zaman içinizde hiç bitmeyen bir öğrenme dürtüsü filizlenecek. Yeni şeyler size keyif verecek. Ancak sınava kafayı takar hayatı bundan ibaret görürseniz önünüze hep duvarlar koyarsınız. Hayat koca bir boşluk ve bizler onu gereksiz sınırlarla dolduruyoruz. Hep bir aşama var atlayıp geçmemiz gereken. Öyle dürtülenmişiz. Daha iyiye, en iyisine, çok daha iyisine koşturuluyoruz. Oysa her şey o kadar basit ki! Bu karmaşa ne? Ayrıca öğrenciliğin ve sınavların hiç bitmeyeceğini de kabul etmek, görmek lazım. O yüzden baştan bunun böyle olduğunu anlayarak hayata devam etmek işimizi kolaylaştıracaktır. Sınavları karakter ve kişiliğimizde kaydedeceğimiz bir aşamanın parçası olarak görebilmeyi ümit ediyor tüm öğrencilere sonsuz güzellikler diliyorum.
BİR DERDİMİZ OLMALI
İçi kirli kaşık, çatal, tabak ve bardakla dolu bulaşık makinamız bir anda çalışmaz oldu yani bozuldu. Biz kadınlar buna dert ediniriz. Hatta bu tür sıkıntıları takıntı hale bile getirebiliriz. Oysa her derdin bir çaresi vardır ve herşey olacağı yere varır. Tek derdimiz buysa aman dikkat edelim derim. Ev ahalisinin canını sıkacak, çoluk çocuğu azarlayıp, eşimize de surat asıp tüm hıncımızı onlardan çıkarıyorsak daha yolun çok başındayız demektir. Mutlu olmak için onca sebep varken gerçekten derdi olanlara bakmayıp, derdim var diye şımaranların başına istenmedik felaketler gelebilir.
Dertsiz olmaz
Sen, ben, o hepimiz önce dert edindiklerimize bir bakıp utanalım. Hiçbir derdimiz yoksa daha da fazla utanalım hatta korkalım. Mutasavvıflar dertsiz bir dönem geçirdiklerinde üzülürler ve kaygılanırlarmış; Allah bizden selamını kesti derlermiş. Onlar acıyı bal eyleyip Allah’tan geleni selam olarak kabul ederlermiş. Bundan sebep dertsiz kaldığımızda sesler kesilir, ortalıkta fırtına önce sessizlik oluşur. Bu yüzden küçük dertler edinmek lazım. Allah’tan bela gelmeden kazaları defetmek için başkalarının dertlerine derman olmak lazım.
İnsanın değeri dert ettiği şeylerle ölçülür
Dert o kişide güzelliğe evrilmeli. Hazreti İbrahim’in ateşe atıldığında gül bahçesine dönüşmesi gibi dertlerden ders çıkarıp kâmil makamına yükseltmeli insanı. Hazreti Mevlana’nın dediği gibi şöyle seslenebilmeli bize; “Sıkıntı yok efendiler. Dert; insana yol gösterir.” O yüzden derdime bakıyorum dert değil. Komşumunkine bakıyorum dert değil. O zaman ne felaketler var diyorum; savaşlar, işkenceler, sürgünler, ölesiye açlıklar.. Öyle bir derdim olmalı ki; insanlığa umut olsun, dertlilere derman olsun. İman kendi kendine bir alışveriş değildir ki! Hangi insanın derdi var tıpkı bir MR cihazından geçirip anlayacak kadar hassas olmalı kalpler. Dert öyle işe yaramalı ki, başka gönüllere su serpebilmeli ve içimizdeki umudu, heyecanı, yaşama azmini ve bizi bütüne bağlayacak o iman, inanç kablosunu koparmadan sürekli diri tutmalı.
Allah derdi de dermanı da beraberinde veriyor
İnsan ancak dertliyken içten sımsıcak kalbi titreyerek dua ediyor. Çünkü dertsiz dua soğuktur. Dertler olmasaydı dermanı tanımayacaktık; Allah’ı bilmeyecektik. Dertsiz insan ölü insan gibidir. Hayatın anlamı, mücadelesi olmalı ki yaşamın bir serencamı olsun. İnsanın gerçek gayesi düzgün bir elbise peşinde koşmak değil dertten derman devşirmektir. Başkasının dertleriyle yorulan insan kendinde dert aramaya da vakti olmaz. Şikâyet etmeye de utanır. İnsan inancıyla güçlüdür. İnancımız dostluğu işaret eder. Dostluk demek yarenleşmek demektir. İnsan birbiriyle dertleştikçe dostluklar pekişir. Yardımlaşma ve dayanışma içinde kardeşlik ve uhuvvet başlar. Bir başkasının yarasına merhem olmak onun kalbine dokunmak demektir. Aynı zamanda veren insan, Allah’ın lütfuna mazhar olan insan olacaktır... Elbette bir derdimiz olmalı, bu bütün insanlığı ve bütün yaratılmışları içine almalı. Sıkıntılar, dertler, takıntılar ve vesveseler ancak böyle zayi olacaktır.
TUTUNMAK MI TUTMAK MI?
Hayatın bir kenarından geçmeyi tercih etmek kişisel bir tercih midir? Ya da baştan ayağa var olma mücadelesi kişiye tanınan bir hak mıdır? Hangisi pasif hangisi aktiftir? Her an düşme, yuvarlanma, yok olma tehlikesi ile korkarak ayakta durmak, bir kenara ilişmek tutunmayı gerektirir. Öyle ya da böyle, hepimiz tercihlerimizi kendimiz yaparız; kimse kimsenin engeli değildir. Er ya da geç verilmiş doğru bir karar, aşılacak bir hedef varsa eğer, inandıkları uğrunda savaşanlar hayatı sımsıkı tutanların varmak istediği yerdir. Tutunanlar ise mazeretlerine yenik düşüp, şikayetlerine mağlup olarak, hâlâ kaldıkları yerde olacaklardır. Öyle ise tercihini kendi içinde yap! Ya kenarında kal hayatın ve seyret. Ya da asıl hayatın içinde var ol, varlık ol...
MİNİ RÖPORTAJ
Kültür sanat hayatımızın en olmazsa olmazı olmalı. Ancak Türkiye olarak kültür sanatı bir eğlence aracı olarak gördüğümüz sürece kültür veya sanat anlamında donanım elde edebilmek mümkün olmayacaktır. Eskiler kültüre edep derlerdi, edebiyat buradan türemiştir. Kültür, sanat bize bir edep hayata bir bakış açısı hatta sivri taraflarımızı yontan bir taraf katmalı. Amaç eğlenmek, sadece vakit geçirmek boş zaman öldürmek olmamalı. Bakalım yaptığımız mini röportajda karşımıza neler çıkmış.
Sorularımız; Kültür sanat sizin için nedir?
Yeterince vakit ayırabiliyor musun? Neden?
En son katıldığınız kültür sanat etkinliği nedir?
Merve Gölcü, Öğrenci:
· Kültür-sanat kişinin bakış açısını ve kişisel gelişimini etkileyen kişiye kaliteli zamanlar geçirmesini sağlamak için güzel alternatifler sunan bir alandır. İnsan hoş ve keyifli zamanlar geçirebilecek kendi ilgi alanında bir sanat dalı bulursa hem stres atmış olur hem de boş zamanlarında yapacak bir aktivite edinmiş olur diye düşünüyorum.
· Yeterince değil belki ama kendimce zaman buldukça vakit ayırmaya çalışıyorum. Sergi ve müze gezmeyi tek başıma bile olsa seviyorum. Çünkü sanat eserlerini incelediğimizde o zamanın kültürünü ve çevrenin izlerini görürüz ya da bizi o zamanları düşünmeye, araştırmaya sevk eder yeni bilgiler ve bakış açısı geliştirmemizi sağlar.
· En son MSGSÜ Tophane-i Amire Post Emspresyonizm Sergisine katıldım.
Gizem Ekiz, Öğrenci:
· Benim için insan gelişimini en çok etkileyen faktörlerden biri. Sonuçta insanız ve kendimizi eğitmeli, geliştirmeliyiz. Kimi bilimden kimi sanattan etkilenir. Ben sanattan etkilenenlerdenim. Tiyatro, sinema vs…
· Zaman ayıramıyorum. Günlük hayatın telaşesinden
· En son gittiğim bir sinema filmiydi. Her hafta giderim gişelerde hangi filmler var diye şöyle bir bakarım. Geçen hafta gittim Suspiria adlı filme.
Muhammed Ali Can, Aktar:
· Kültür ve sanat benim için tarihtir. Bir aktar olarak tarihimizi, sanatımızı, kültürümüzü kaybetmeyip sahiplenmemiz gerekir diye düşünüyorum.
· Kültür ve sanata elimden geldiğince vakit ayırmaya çalışıyorum. Müzeleri gezerek kültürümüzü ve sanatımızı tanımaya çalışıyorum ama gerçek şu ki eskiden sanat deyince aklımıza neyzenler gelirken şimdi bale, opera geliyor sanatımıza sahip çıktığımızı düşünmüyorum. (Son sorumuza kendisi olumlu cevap verememiştir)
POZİTİF- NEGATİF
Pozitif (+)
Böylesi de var
....
Yine yakın zamanda izlediğim bir haberde lokantada mercimek çorbası iki lira, kuru fasulye, nohut yemeği iki lira yetmişbeş kuruştu. Hakeza pirinç pilavı da öyle. Lokanta sahibi ayrıca bundan para kazanıyoruz diyor. Hayat pahalı, fakat biz malzemeyi iyisinden ve hesaplı olacak şekilde araştırma yapıyoruz, gerekirse üreticiden aracısız alarak, vatandaşa kaliteli ve ucuz yemek yedirmek derdindeyiz diyor. Bizim meselemiz karın doyurmak ve gönül yapmak diyor. Para sonradan gelir diyor. Bunun gibi nice müesseseler var, haddini aşmadan, fahiş fiyatlarla değil, makul fiyatlarla müşterilerini ağırlıyorlar. Böyle müesseseler hep var olmalı. Böyle müesseseler medyada da tanıtılmalı. Desteklenmeli. Böyle müesseseler bir bir çoğalmalı.
Negatif (-)
Böylesi de
.....
Son günlerde yine toplumda huzursuzluk oluşturmak için yeni bir oyun kurguladılar. İşte dolar yükseliyor dediler ve herşeye katmerli zam yaptılar. Etiket fiyatlarını değiştirdiler. Gramajla oynadılar. Dört beş misli zam gören ürünler bile oldu. Dolar düştü ve düşmeye de devam ediyor ama etiketler değişmedi. Bütün bunları yaşayan halk mağdur oldu. Halk işin farkında. Nedense bir sürü stokçular da türedi bu zaman içinde. Gizli depolarda patates, soğan gibi temel gıdalar stoklandı. Bunların yerleri de bir bir tesbit ediliyor. Zamanında piyasaya sürülmeyen patetes soğanlar ne olacak; çürüyüp gidecek, stok ürünler ellerinde patlayacak. Merhum Özal döneminde de böyle bir stokçuluk yaşanmıştı da Yunanistan’dan patates ithal etmiştik. Devlet vatandaşın mağdur olmasını istemez ve gereken önlemini alır. Fakat örgütlü bir şekilde yapılan stokçuluk ve hele gıdaların ulaşılamaz olması için kötülük yapmak asla unutulmaz. Devlet de vatandaş da bunu affetmez.
İMAJ SORUNU
..................
Son zamanları seyyar satıcılar ile zabıtalar arasında bir koşuşturmaca yaşanıyor. Bu bazen kavgalara da neden olabiliyor. Bir taraf ekmek parası için, bir taraf da yasaları uygulamak için mücadele veriyor. Bir ilçede pamuk şeker satan seyyar satıcının pamur şekeri yere dökülüp bir daha satılamaması için ayaklar altında çiğnenebiliniyor. Bu vatandaşlar tarafından hoş görülmüyor ve tepki veriliyor. Pamuk şeker de simit gibi bir madde ve bir nimet. Bu imaj bir belediye görevlisine hatta sıradan bir insane bile yakışmıyor.
Seyyar satıcılar birbiriyle adeta doğal bir iletişim içinde. Zabıta geliyor dendi mi öteden beriye bütün satıcılar tezgahını alarak sota bir yere saklanıyorlar. Birbirini böylece korumuş oluyorlar.
Bazen öyle trajik durumlar oluyor ki; bir baloncu uçan balonlarıyla kendini bir yere atamadığı için toplu iğneyle tek tek balonlarını patlatabiliyor. Kendisine neden böyle yapıyorsun diye sorduğumuzda, zabıtaya yakalanırsam bu balonların üç beş katı ceza yerim diye bize acı bir gülümsemeyle cevap veriyor. Bakınız seçimler de yaklaşıyor; belediyeler bölgesindeki seyyar satıcılara köklü bir çözüm getirmesiyle sosyal bir yarayı da sarabilirler. Bu anlamda da imajını güçlendirebilirler.