Son Osmanlı Hanımefendilerinden Münevver Ayaşlı şehirlerin zarar gördüğü unsurları sayarken yangın ve depremle birlikte belediye başkanlarını da sayar.

Tarihte şehirlerin yaşadığı değişime dönüşüme baktığımızda, belediye başkanlarının ihmali ya da suiistimalinin hiç de az olmadığını üzülerek görüyoruz. “Şehremini” gibi verilebilecek en güzel sıfata sahip olan insanların, emanetin büyüklüğünün farkında olmamaları ne kadar acı verici bir durum. Emanete ihanet etmenin özellikle şehirler gibi sadece geçmişin değil geleceğin de hakkını, hukukunu, yaşama alanını talan etmenin, bu dünyada olmasa bile öteki âlemde mutlaka hesabı sorulacaktır.

Kenti için kendini feda etmesi gereken kişilerin kendi için kentini feda ettiği sayısız acı örnekleriyle dolu yakın tarihimiz. Şehre yapılan haksızlıkların kanunlar nezdinde kılıfı olabilir ama Alev Alatlı’nın özellikle vurguladığı gibi, “her yasal olan helal değildir.” Şehirlerin emanetini almaya aday olan ve bu uğurda kendilerini parçalayan isimler, talip oldukları ağır mesuliyetin idrakindeler mi acaba?

GÖNÜL BELEDİYECİLİĞİ MÜMKÜN MÜ?

“Gönül Belediyeciliği” tabirini kim bulduysa gerçekten tebrik etmek gerek. İnşallah reklam, tanıtım, propaganda içinde kalmaz; altı doldurulur, hakkı verilir.

“Gönül nedir bilene gönül veresim gelir” diyor şair. Biz de gönül nedir bilene hem oyumuzu hem gönlümüzü veririz.

Maalesef Gönül Belediyeciliğinin sempatik bir ihtiyar ya da sevimli bir çocukla fotoğraf çektirip bol bol sosyal medyada paylaşılması olarak algılayan başkanlar ve sayısız aday var. Gönül Belediyeciliği Sayın Cumhurbaşkanı’mızın bir konuşmasındaki şu cümlenin özünde saklı:

“Bir şehre gönül gözüyle bakmak; sadece taşları görmek değil, o taşların nasıl besmeleyle üst üste konduğunu, nasıl dualarla yükseldiğini ve o taşların nasıl bir ruh ve felsefe taşıdığını görmektir.”

Bu muhteşem sözün derinliğine vâkıf kaç belediye başkanımız var? Mevcutları geçtik; acaba Gönül Belediyeciliğini içselleştiren kaç aday var? Kaç müstakbel başkanımız taşı taş olarak görmeyip “bağrımdır o taş benim” diyebilecek derinlikte.

BAŞKANIM TURGUT CANSEVER OKU!

Yerel seçimler öncesi adaylarla karşılaştığımda latife kabilinden, “ben oyumu Turgut Cansever okuyan kişilere vereceğim” diyorum. Böyle söyleyince şehri yönetme kabiliyetini kendinde görerek meydana çıkan muhataplarımdan “o kim?” diye soranlar çok oluyor. Okumayı, anlamayı bırakın tanımamaları beni şaşırtmıyor. Fakat aralarından “Edip Cansever mi demek istediniz hocam?” diyenleri görünce şaşırıyorum. En azından onu duymaları da beni memnun ediyor. “Duymaları” diyorum, çünkü hemen ardından hiç okumadıklarını kendileri de hemen söyleyiveriyor. Oysaki Cansever’in “Gülemiyorsun ya, gülmek/ Bir halk gülüyorsa gülmektir” şiirini, en çok halk için yola çıktığını söyleyenlerin bilmesi gerekmez mi?

Pekiyi Turgut Cansever’i bir belediye başkanı ya da adayı neden mutlaka okumalı, anlamalı ve içselleştirmelidir? Mutlaka okumalarını gerektiren binlerce madde sayabilirim. Çünkü Cansever büyük bir medeniyet perspektifine sahip nadir mimarlarımızdan biriydi.

Yaşarken kıymetini bilmediğimiz gibi, maalesef vefatından sonra da o dev şahsiyetin fikirlerinden hakkıyla yararlanma, o muazzam birikimi memleketimizin istifadesine sunma noktasında da epey ihmallerimiz oldu. Büyük mimarımız Sinan’ın ufkunu bugüne, derinliği kendi çağına aşılayan bir bilgedir Cansever. Onun dünyayı güzelleştirecek eserlerinden yöneticilerimiz mutlaka haberdar olmalılar. Onun okunması, yarının şehirlerinin kurulması, bugün ve dün yapılan hataların yapılmaması adına elzemdir.

Osmanlı şehrinin günümüze nasıl uyarlanması gerektiğini modelleştirmiş yegâne fikir adamı ve mimar, Turgut Cansever’dir.

Bütün büyük adamlar gibi yaşadığı çağda tam anlaşılamadı Cansever. Biz de millet olarak büyük hazineye sahip çıkmadık. Fakat hâlâ tahrip edilmemiş evleri, sokakları, mahalle ve şehirleri korumak ve kalan son güzellikleri gelecek nesillere ulaştırmak için Cansever iyi okunmalı, iyi anlaşılmalıdır.

CANSEVER OKUMAK NEYİ GEREKTİRİR?

Cansever mimari alanda olduğu gibi düşünce alanında da önemli izler bırakmıştır. Eserleriyle aramızda yaşamakta yolumuzu aydınlatmaya ufkumuzu açmaya devam etmektedir. İstifade etmesini bilene deryalar sunmaktadır.

Merhumun tabiriyle esir edilmiş bir nesil, yani işini yapma hakkından yoksun kılınmış bir nesil artık kendine gelmeli, kentine sahip çıkmalı, hak ve hakikat çerçevesinde sesini sözünü yükseltmelidir. Şehirlerden sadece yönetenler değil yönetilenler de sorumludur.

Sivil toplumun himayesinde mutlaka geniş kapsamlı Turgut Cansever Akademisi kurulup tüm belediye başkan ve adayları hatta meclis üyeleri eğitimden geçirilmeli neyi emanet aldıklarının farkına vardırılmalıdır. Yoksa, beş yılın ardından “şimdiki aklım olsaydı bir de yeniden yetkim olsaydı şöyle yapardım…” diyen başkanları çokça duymaya devam edeceğiz.

Batı’nın tarihî dokuya nasıl sahip çıktığını görmek açısından mutlaka başkan ve adaylar seçim öncesi Batı şehirlerini gezmeli, iyi örnekleri alıp kendi şehirlerinde uygulamalıdır. Çünkü Cansever okumak bunu gerektirir. Bilge mimar sanatta, kültürde ve mimarlıkta Batı-dışı bir gelişim çizgisi yaşanması gerektiğinin altını çizse de Batı’nın gelişimlerinden haberdar, gerçek bir entelektüeldir.

BEDİİ İDRAK

Necip Fazıl ne güzel demiş: “Kör bir şoförün kullandığı otobüste bulunmak mı, bedii idrakten mahrum bir belediye reisinin yönettiği şehirde yaşamak mı daha tehlikelidir, diye sorsanız; ikincisi daha tehlikelidir derim.” Bizler de bedii idrakten mahrum olmayan başkanları gördükçe ümidimiz tazeleniyor.

Geçtiğimiz hafta “Kültüre Adanmış Bir Ömür Mehmet Doğan” belgeselinin galasında Sultanbeyli Belediye Başkanı Sayın Hüseyin Keskin’i dinleyince “İşte Üstad’ın özlemini çektiği Belediye Başkanı” dedik. Keskin şehrin ruhunu yakalamış kültürel belediyeciliğin önemini kavramış medeniyet birikimimizin farkında bir başkan. Gönül Belediyeciliğinin hakkını veren bir gönül adamı. Sayılarının artması en büyük temennimizdir. Ak belediyecilik, alnı ak yüzü ak başkanların omuzlarında geleceğe sağlam adımlarla yürüyecektir. Kültürel belediyeciliğini özümsemiş kişilerin yerel yönetimlerde çoğalması bizi sadece mutlu eder. Derdimiz memleketimiz, memleketimiz derdimizdir. Başkaca derdimiz yoktur, hamdolsun.

Bu manada Odunpazarı’nda müthiş bir performans sergileyen Burhan Sakallı’nın Eskişehir Büyükşehir’de Ömer Arısoy’un i Zeytinburnu’nda aday gösterilmesi de kültürel belediyeciliği özleyen bizler için güzel bir gelişme müjdeli bir haberdir. Keşke bu manada onlarca, yüzlerce isim sayabilseydik. Yine de ümitsiz olmayalım.

Adaylar arasında belki tanımadığımız cevherler de vardır. Göreve geldiklerinde eskinin hatalarından arınıp yeni atılımlar yapacak, tarihe kültüre sahip çıkacaklardır. İş başına geçince çalışmalarıyla bizi hayran bırakacaklardır. Bekleyelim görelim, ariflerin sözüyle gönlümüzü teskin edelim.

Görelim Mevla neyler,

Neylerse güzel eyler.